بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَسَبِّحۡ بِٱسۡمِ رَبِّكَ ٱلۡعَظِيمِ ٧٤
O halde tesbih et Rabbine azîm ismiyle.
Öyleyse Rabbını o büyük adıyla tesbih et.
O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et.
۞ فَلَآ أُقۡسِمُ بِمَوَٰقِعِ ٱلنُّجُومِ ٧٥
Artık yok, o nücumun mevkilerine kasem ederim.
Hayır yıldızların yerleri üzerine yemin ederim;
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
Yıldızların yörüngeleri üzerine yemin ederim ki;
وَإِنَّهُۥ لَقَسَمٞ لَّوۡ تَعۡلَمُونَ عَظِيمٌ ٧٦
- Ve filhakika o bilseniz çok büyük bir kasemdir –.
Gerçekten bilseniz bu, büyük bir yemindir.
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
Keşke bilseniz bu ne büyük bir yemindir
إِنَّهُۥ لَقُرۡءَانٞ كَرِيمٞ ٧٧
Ki hakikaten o bir Kur'an-ı Kerîm’dir.
Şüphesiz o; şerefli bir Kur'an'dır.
O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'andır,
Bu kitap, yüce Kur'an'dır.
فِي كِتَٰبٖ مَّكۡنُونٖ ٧٨
Öyle bir kitabda ki mahfuz tutulur.
Korunmuş bir kitabdadır.
Korunmuş bir kitaptadır.
ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
Aslı (Allah katındaki) bir kitapta saklıdır.
لَّا يَمَسُّهُۥٓ إِلَّا ٱلۡمُطَهَّرُونَ ٧٩
Ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
Ona arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
Ona sadece tertemiz kimseler el sürebilir.
تَنزِيلٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٨٠
Rabb’ül-âlemîn’den indirilmedir.
Alemlerin Rabbından indirilmedir.
Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
(O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
O, Allah tarafından indirilmiştir.
أَفَبِهَٰذَا ٱلۡحَدِيثِ أَنتُم مُّدۡهِنُونَ ٨١
Şimdi bu kelâma siz yağ mı süreceksiniz?
Siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz?
Şimdi siz bu sözü bu mesajı hafife mi alıyorsunuz?
وَتَجۡعَلُونَ رِزۡقَكُمۡ أَنَّكُمۡ تُكَذِّبُونَ ٨٢
Ve rızkınızı tekzibiniz mi kılacaksınız?
Rızkınızı yalanlamakla mı çıkarıyorsunuz?
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız?
Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük birikim mi yapıyorsunuz?
فَلَوۡلَآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلۡحُلۡقُومَ ٨٣
O halde hadisenize can hulkuma geldiği vakit.
Hele can boğaza gelince;
Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
Hele (can) boğaza gelince,
Canın boğaza dayandığı an var ya,
وَأَنتُمۡ حِينَئِذٖ تَنظُرُونَ ٨٤
Ki siz o vakit bakar durursunuz.
O vakit görürsünüz siz.
Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
o vakit siz görürsünüz!
O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama dikersiniz.