بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلۡمَآءَ ٱلَّذِي تَشۡرَبُونَ ٦٨
Şimdi gördünüz mü o içdiğiniz suyu?
Söyleyin Bana şimdi, içmekte olduğunuz suyu;
İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
İçtiğiniz suyu görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ أَنزَلۡتُمُوهُ مِنَ ٱلۡمُزۡنِ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡمُنزِلُونَ ٦٩
Siz mi indiriyorsunuz onu buluttan yoksa biz miyiz indiren?
Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz miyiz indirenler?
Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
Onu siz mi buluttan yere indiriyorsunuz, yoksa onu indiren biz miyiz?
لَوۡ نَشَآءُ جَعَلۡنَٰهُ أُجَاجٗا فَلَوۡلَا تَشۡكُرُونَ ٧٠
Dilesek onu acı bir çorak ediverirdik o halde şükretsenize.
İsteseydik onu tuzlu bir su kılardık. Öyleyse şükretmeli değil misiniz?
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
Eğer isteseydik onu acı yapardık. Şükretsenize!
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلنَّارَ ٱلَّتِي تُورُونَ ٧١
Bir de gördünüz mü o çakdığınız ateşi?
Söyleyin bana, şimdi çakmakta olduğunuz ateşi,
Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
Tutuşturduğunuz ateşi görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ أَنشَأۡتُمۡ شَجَرَتَهَآ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡمُنشِـُٔونَ ٧٢
Siz mi inşa ettiniz onun ağacını? Yoksa biz miyiz inşa eden?
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa Biz miyiz yaratanlar?
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
Onun ağacını siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?
نَحۡنُ جَعَلۡنَٰهَا تَذۡكِرَةٗ وَمَتَٰعٗا لِّلۡمُقۡوِينَ ٧٣
Biz onu hem bir muhtıra kıldık hem de bir istifade: alandaki muhtaclar için.
Biz, onu bir ibret ve konaklayanlar için faydalı kıldık.
Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık.
Biz onu hem düşündürücü, ibret verici bir uyarıcı, hem de ihtiyacı olanlar için bir yararlanma kaynağı olarak yarattık.
فَسَبِّحۡ بِٱسۡمِ رَبِّكَ ٱلۡعَظِيمِ ٧٤
O halde tesbih et Rabbine azîm ismiyle.
Öyleyse Rabbını o büyük adıyla tesbih et.
O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et.
۞ فَلَآ أُقۡسِمُ بِمَوَٰقِعِ ٱلنُّجُومِ ٧٥
Artık yok, o nücumun mevkilerine kasem ederim.
Hayır yıldızların yerleri üzerine yemin ederim;
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
Yıldızların yörüngeleri üzerine yemin ederim ki;
وَإِنَّهُۥ لَقَسَمٞ لَّوۡ تَعۡلَمُونَ عَظِيمٌ ٧٦
- Ve filhakika o bilseniz çok büyük bir kasemdir –.
Gerçekten bilseniz bu, büyük bir yemindir.
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
Keşke bilseniz bu ne büyük bir yemindir
إِنَّهُۥ لَقُرۡءَانٞ كَرِيمٞ ٧٧
Ki hakikaten o bir Kur'an-ı Kerîm’dir.
Şüphesiz o; şerefli bir Kur'an'dır.
O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'andır,
Bu kitap, yüce Kur'an'dır.
فِي كِتَٰبٖ مَّكۡنُونٖ ٧٨
Öyle bir kitabda ki mahfuz tutulur.
Korunmuş bir kitabdadır.
Korunmuş bir kitaptadır.
ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
Aslı (Allah katındaki) bir kitapta saklıdır.