بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ ﴿٤٤

Ne serin ne de kerîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne serindir, ne de hoştur.

— İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

— Diyanet İşleri

Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.

— Hasan Basri Çantay

Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.

— Seyyid Kutub

إِنَّهُمْ كَانُواْ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ ﴿٤٥

Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı.

— İbni Kesir

Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

— Diyanet İşleri

Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.

— Hasan Basri Çantay

Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.

— Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلْحِنثِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٤٦

Ve büyük cinayete ısrar ediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.

— İbni Kesir

Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.

— Diyanet İşleri

O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Büyük günahı (Allah'a ortak koşmayı) işlemekte ısrar ediyorlardı.

— Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٤٧

Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi? Cidden biz mi mutlak ba's olunacakmışız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derlerdi ki: Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?

— İbni Kesir

Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”

— Diyanet İşleri

Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.

— Hasan Basri Çantay

«Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?

— Seyyid Kutub

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ ﴿٤٨

Ya evvelki atalarımız da mı?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Önce gelmiş geçmiş atalarımız da mı?

— İbni Kesir

“Evvelki atalarımız da mı?”

— Diyanet İşleri

«Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»

— Hasan Basri Çantay

Eski atalarımız da mı?» diyorlardı.

— Seyyid Kutub

قُلْ إِنَّ ٱلْأَوَّلِينَ وَٱلْءَاخِرِينَ ﴿٤٩

De ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Şüphesiz hem öncekiler, hem sonrakiler,

— İbni Kesir

(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”

— Diyanet İşleri

Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Öncekiler de, sonrakiler de.»

— Seyyid Kutub

لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ ﴿٥٠

Lâbüd cem olunacaklar mikatına ma'lûm bir günün.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır.

— İbni Kesir

(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”

— Diyanet İşleri

ma'lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».

— Hasan Basri Çantay

Belirlenmiş bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلْمُكَذِّبُونَ ﴿٥١

Sonra siz, ey sapgın münkirler!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra gerçekten siz ey sapıklar, yalanlayıcılar;

— İbni Kesir

(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.

— Diyanet İşleri

Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,

— Hasan Basri Çantay

Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar,

— Seyyid Kutub

لَءَاكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ ﴿٥٢

Lâbüd yersiniz de bir ağaçtan, zakkumdan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki yiyeceksiniz zakkum ağacından.

— İbni Kesir

(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.

— Diyanet İşleri

Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,

— Hasan Basri Çantay

Size kesinlikle Zakkum ağacının meyvası yedirilecektir.

— Seyyid Kutub

فَمَالِـُٔونَ مِنْهَا ٱلْبُطُونَ ﴿٥٣

Doldurursunuz da karınlarınızı ondan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Karınlarınızı dolduracaksınız hep ondan.

— İbni Kesir

Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.

— Diyanet İşleri

Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız,

— Hasan Basri Çantay

Onunla karınlarınız doldurulacaktır.

— Seyyid Kutub

فَشَٰرِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ ٱلْحَمِيمِ ﴿٥٤

İçersiniz de üstüne o hamîmden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Üstüne de içeceksiniz o kaynar sudan.

— İbni Kesir

Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.

— Diyanet İşleri

üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz.

— Hasan Basri Çantay

Üzerine de kaynar su içeceksiniz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR