بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَّا يُصَدَّعُونَ عَنۡهَا وَلَا يُنزِفُونَ ١٩
Ne başları ağrıtılır ondan ne de erer zevâle.
Ondan baş ağrısına uğratılmayacakları gibi, akılları da giderilmez.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder.
وَفَٰكِهَةٖ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ ٢٠
Meyve beğendiklerinden.
Beğenecekleri meyveler,
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler),
Hoşlarına giden meyvalarla,
وَلَحۡمِ طَيۡرٖ مِّمَّا يَشۡتَهُونَ ٢١
Kuş etti istediklerinden.
Kuş eti, içlerinin çektiğinden.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar).
İştahla yiyecekleri kuş etleri ile,
وَحُورٌ عِينٞ ٢٢
Huri ıyn.
Şahin gözlü huriler de;
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
(Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır),
Onlara iri gözlü huriler sunulur,
كَأَمۡثَٰلِ ٱللُّؤۡلُوِٕ ٱلۡمَكۡنُونِ ٢٣
Saklı inci timsalleri gibi.
Saklı inci misali.
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
saklı inci timsâlleri gibi.
Tıpkı sedefteki inciler gibi.
جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٢٤
İşledikleri amellere mükâfat için.
Yapmakta olduklarına karşılık olarak.
(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)
(Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır).
Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak,
لَا يَسۡمَعُونَ فِيهَا لَغۡوٗا وَلَا تَأۡثِيمًا ٢٥
Ne bir boş lâf işidirler orada ne de bir te'sîm.
Orada ne boş bir laf, ne de günaha sokacak birşey işitmezler.
Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler.
Orada ne boş ve ne günah içerikli bir söz işitirler.
إِلَّا قِيلٗا سَلَٰمٗا سَلَٰمٗا ٢٦
Ancak bir kelâm: Selâmen selâm.
Yalnız selama karşılık; selam, denir.
Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.
Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir.
İşittikleri tek söz «selâm, selâm» dır.
وَأَصۡحَٰبُ ٱلۡيَمِينِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلۡيَمِينِ ٢٧
Ashab-ı yemîn ise ne Ashab-ı yemîn.
Sağcılar; ne bahtiyardır o sağcılar.
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır!
Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!
فِي سِدۡرٖ مَّخۡضُودٖ ٢٨
Dal bastı kirazlar.
Dikensiz kiraz,
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Dikensiz kiraz,
Onlar dikensiz sedir ağaçları,
وَطَلۡحٖ مَّنضُودٖ ٢٩
Sıvama muzlar içinde.
Salkımları sarkmış muz ağaçları,
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı,
Meyva yüklü muz ağaçları arasında,