بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَيُهۡزَمُ ٱلۡجَمۡعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ ٤٥
Her halde o cemiyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.
Topluluk yakında dağıtılacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.
O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
Yakında o cem'iyyet bozulacak, onlar arkalarını dönüb kaçacaklardır.
Yakında orduları bozguna uğratılacak ve geri püskürtüleceklerdir.
بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوۡعِدُهُمۡ وَٱلسَّاعَةُ أَدۡهَىٰ وَأَمَرُّ ٤٦
Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha belâ ve bedterdir.
Daha doğrusu onlara vaadolunan asıl saattir. O saat ne belalı, ne acıdır.
Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.
Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl (azabın) vakti, o sâatdir. O saat (in azâbı) daha belâlı, daha acıdır.
Asıl azaba kıyamet günü çarpılacaklardır. Kıyamet günü onlar için daha feci ve daha acıdır.
إِنَّ ٱلۡمُجۡرِمِينَ فِي ضَلَٰلٖ وَسُعُرٖ ٤٧
Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.
Muhakkak ki suçlular; sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.
Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.
Şübhe yok ki günahkârlar (dünyâda) sapıklık ve (âhiretde) çılgın ateşler içindedirler.
Suçlular şaşkınlık ve ateş içindedirler.
يَوۡمَ يُسۡحَبُونَ فِي ٱلنَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمۡ ذُوقُواْ مَسَّ سَقَرَ ٤٨
O gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler tadın ne imiş diye messi Sakar.
O gün, yüzleri üstü ateşe sürüldüklerinde: Tadın cehennemin tadını, denir.
Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek.
O gün onlar yüzleri üstü ateşde sürüklenirler. (Onlara) «Tadın cehennemin dokunuşunu» (denilir).
O gün onlar yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılırlar; «Ateşin vücudunuza değişini tadınız» diye.
إِنَّا كُلَّ شَيۡءٍ خَلَقۡنَٰهُ بِقَدَرٖ ٤٩
Haberiniz olsun ki biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.
Muhakkak ki Biz, her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.
Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
Şübhesiz ki biz herşey'i bir takdîr ile yaratdık.
Biz her şeyi belirli bir plan uyarınca yarattık.
وَمَآ أَمۡرُنَآ إِلَّا وَٰحِدَةٞ كَلَمۡحِۭ بِٱلۡبَصَرِ ٥٠
Emrimiz de başka değil birdir, bir lemhi basar gibidir.
Ve Bizim emrimiz bir tektir; bir göz kırpması gibidir.
Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)
Ve bizim emrimiz (başka değil), birdir, bir göz kırpması gibi (sür'atli) dir.
Bizim buyruğumuz göz kırpması kadar kısa sürede gerçekleşen bir tek sözdür.
وَلَقَدۡ أَهۡلَكۡنَآ أَشۡيَاعَكُمۡ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ٥١
Celâlim Hakkı için emsalinizi hep helâk da ettik fakat hani düşünen?
Andolsun ki; Biz, sizin benzerlerinizi hep helak etmişizdir. Şu halde bir düşünen var mı?
Andolsun, biz sizin gibileri hep helâk ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan?
Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi helak etmişizdir. O halde bir düşünen var mı?
Biz sizin gibi sapıkları daha önce yokettik. Öğüt alan yok mu?
وَكُلُّ شَيۡءٖ فَعَلُوهُ فِي ٱلزُّبُرِ ٥٢
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir.
Yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır.
İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır.
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerde (kayıdlı) dır.
Onların yaptıkları herşey defterlere geçmiştir.
وَكُلُّ صَغِيرٖ وَكَبِيرٖ مُّسۡتَطَرٌ ٥٣
Ve küçük büyük hepsi satra geçmiştir.
Küçük, büyük her şey satır satırdır.
Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.
Küçük, büyük her şey yazılıdır.
Küçük büyük bütün davranışları satırlara işlenmiştir.
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَنَهَرٖ ٥٤
Şüphesiz müttekiler cennetlerde nur içinde.
Muhakkak ki muttakiler, cennetlerde ve ırmaklardadırlar.
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
Şübhesiz ki takva saahibleri cennetlerde, ırmaklar (kenarların) da,
Kötülüklerden sakınanlar cennetlerde ve ırmak kenarlarındadırlar.
فِي مَقۡعَدِ صِدۡقٍ عِندَ مَلِيكٖ مُّقۡتَدِرِۭ ٥٥
Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmayan bir şehinşahın huzuru kibriyasında.
Doğruluk makamında, güçlü bir hükümdarın katındadırlar.
Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.
Hak meclisinde (ve) kudret saahibi, mülkü çok yüce olan (Allah) ın yanındadırlar.
Güçlü hükümdarın katında güvenli bir konutta ağırlanacaklardır.