بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَقَدْ رَٰوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِۦ فَطَمَسْنَآ أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُواْ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٧

Ve onun müsafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlar, misafirlerine kötülük yapmayı kasdetmişlerdi. Biz de gözlerini kör ettik. Azabımı ve tehdidimi tadın.

— İbni Kesir

Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlar müsâfirlerine (bile) kötülük yapmayı kasd etmişlerdi. Biz de gözlerini silme kör ediverdik. «İşte, (dedik,) azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini) tadın».

— Hasan Basri Çantay

Onlar Lut'un konuklarını elde etmek istediler. Bunun üzerine gözlerini kör ettik. «Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımın sonuçlarını.»

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ ﴿٣٨

Ve Celâl’im hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; bir sabah erken, önü alınmaz bir azab geldi başlarına.

— İbni Kesir

Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yapdı.

— Hasan Basri Çantay

Sabah erkenden sürekli bir azaba yakalandılar.

— Seyyid Kutub

فَذُوقُواْ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٩

Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Tadın, işte azabımı ve tehditlerimi.

— İbni Kesir

“Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

— Diyanet İşleri

«İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini)».

— Hasan Basri Çantay

Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımın sonuçlarını.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ ﴿٤٠

Şanım namına Kur'an’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünüp ibret alan var mı?

— İbni Kesir

Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı düşünen?

— Hasan Basri Çantay

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ جَآءَ ءَالَ فِرْعَوْنَ ٱلنُّذُرُ ﴿٤١

Şanım hakkı için ali Firavun’a de geldi inzar edici peygamberler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Firavun erkanına da uyarıcılar geldi.

— İbni Kesir

Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki Fir'avn haanedanına da tehdîdler gelmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Firavun yanlılarına da uyarılar gelmişti.

— Seyyid Kutub

كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَٰهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ ﴿٤٢

Âyetlerimizin hepsini tekzib ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik ki muktedir bir azîze öyle yaraşır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de kendilerini, çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık.

— İbni Kesir

Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.

— Diyanet İşleri

Onlar bizim âyetlerimizin hepsini tekzîb etdiler. Biz de kendilerini çok kuvvetli, kudretli bir yakalayışla yakaladık.

— Hasan Basri Çantay

Fakat bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de güçlü ve üstün iradeli birine yaraşacak bir sertlikle onların yakalarına yapıştık.

— Seyyid Kutub

أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَٰٓئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَآءَةٌ فِى ٱلزُّبُرِ ﴿٤٣

Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlı mı? Yoksa sizin için kitablarda bir berâet mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin kafirleriniz bunlardan daha mı iyidir? Yoksa kitablarda sizin için bir beraat mi vardır?

— İbni Kesir

(Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?

— Diyanet İşleri

(Ey Kureyş), sizin kâfirleriniz (bütün) bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa (semavî) kitablarda sizin için bir berâet mi var?

— Hasan Basri Çantay

Acaba sizin içinizdeki kafirler onlardan daha mı iyidir, yoksa kutsal kitaplarda size ilişkin bir suçsuzluk belgesi mi var?

— Seyyid Kutub

أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ ﴿٤٤

Yoksa biz yardımlaşır bir cemiyyetiz mi diyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar: Biz, intikam almaya muktedir bir topluluğuz mu diyorlar?

— İbni Kesir

Yoksa onlar, “Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz” mu diyorlar?

— Diyanet İşleri

Yoksa onlar «Biz (peygamberlerden) intikaam olmıya muktedir bir cem'iyyet iz» mi diyorlar?.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa onlar «Biz karşımıza çıkacak herkesi yenen güçlü bir orduyuz» mu diyorlar?

— Seyyid Kutub

سَيُهْزَمُ ٱلْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ ﴿٤٥

Her halde o cemiyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Topluluk yakında dağıtılacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.

— İbni Kesir

O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

— Diyanet İşleri

Yakında o cem'iyyet bozulacak, onlar arkalarını dönüb kaçacaklardır.

— Hasan Basri Çantay

Yakında orduları bozguna uğratılacak ve geri püskürtüleceklerdir.

— Seyyid Kutub

بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَٱلسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ ﴿٤٦

Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha belâ ve bedterdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Daha doğrusu onlara vaadolunan asıl saattir. O saat ne belalı, ne acıdır.

— İbni Kesir

Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.

— Diyanet İşleri

Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl (azabın) vakti, o sâatdir. O saat (in azâbı) daha belâlı, daha acıdır.

— Hasan Basri Çantay

Asıl azaba kıyamet günü çarpılacaklardır. Kıyamet günü onlar için daha feci ve daha acıdır.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلْمُجْرِمِينَ فِى ضَلَٰلٍ وَسُعُرٍ ﴿٤٧

Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki suçlular; sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.

— İbni Kesir

Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.

— Diyanet İşleri

Şübhe yok ki günahkârlar (dünyâda) sapıklık ve (âhiretde) çılgın ateşler içindedirler.

— Hasan Basri Çantay

Suçlular şaşkınlık ve ateş içindedirler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR