بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

نِّعْمَةً مِّنْ عِندِنَاۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى مَن شَكَرَ ﴿٣٥

Tarafımızdan bir nimet olarak, işte şükredeni böyle karşılarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Katımızdan bir nimet olarak. İşte Biz; şükredeni böyle mükafatlandırırız.

— İbni Kesir

(34-35) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

— Diyanet İşleri

Tarafımızdan bir ni'met olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.

— Hasan Basri Çantay

Tarafımızdan sunulmuş bir nimet olarak. Biz şükredenleri işte böyle ödüllendiririz.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْاْ بِٱلنُّذُرِ ﴿٣٦

Celâl’im hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ihtar da etmiş idi, fakat o ihtarları cidal ile karşıladılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlara, azab ile yakalayacağımızı da haber vermişti. Ama onlar bu uyarıları kuşku ile karşılayarak yalanladılar.

— İbni Kesir

Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki (Lût) onlara (kendilerini) azâb ile yakalayacağımızı da haber vermişdi. Fakat onlar bu korkutmaları şübhe ile tekzîb etdiler.

— Hasan Basri Çantay

Lut onları bizim sillemiz konusunda uyarmıştı. Fakat, onlar bu uyarıları kuşku ile karşıladılar.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ رَٰوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِۦ فَطَمَسْنَآ أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُواْ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٧

Ve onun müsafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlar, misafirlerine kötülük yapmayı kasdetmişlerdi. Biz de gözlerini kör ettik. Azabımı ve tehdidimi tadın.

— İbni Kesir

Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlar müsâfirlerine (bile) kötülük yapmayı kasd etmişlerdi. Biz de gözlerini silme kör ediverdik. «İşte, (dedik,) azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini) tadın».

— Hasan Basri Çantay

Onlar Lut'un konuklarını elde etmek istediler. Bunun üzerine gözlerini kör ettik. «Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımın sonuçlarını.»

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ ﴿٣٨

Ve Celâl’im hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; bir sabah erken, önü alınmaz bir azab geldi başlarına.

— İbni Kesir

Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yapdı.

— Hasan Basri Çantay

Sabah erkenden sürekli bir azaba yakalandılar.

— Seyyid Kutub

فَذُوقُواْ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٩

Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Tadın, işte azabımı ve tehditlerimi.

— İbni Kesir

“Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.

— Diyanet İşleri

«İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini)».

— Hasan Basri Çantay

Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımın sonuçlarını.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ ﴿٤٠

Şanım namına Kur'an’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünüp ibret alan var mı?

— İbni Kesir

Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı düşünen?

— Hasan Basri Çantay

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ جَآءَ ءَالَ فِرْعَوْنَ ٱلنُّذُرُ ﴿٤١

Şanım hakkı için ali Firavun’a de geldi inzar edici peygamberler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Firavun erkanına da uyarıcılar geldi.

— İbni Kesir

Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki Fir'avn haanedanına da tehdîdler gelmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Firavun yanlılarına da uyarılar gelmişti.

— Seyyid Kutub

كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَٰهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ ﴿٤٢

Âyetlerimizin hepsini tekzib ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik ki muktedir bir azîze öyle yaraşır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de kendilerini, çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık.

— İbni Kesir

Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.

— Diyanet İşleri

Onlar bizim âyetlerimizin hepsini tekzîb etdiler. Biz de kendilerini çok kuvvetli, kudretli bir yakalayışla yakaladık.

— Hasan Basri Çantay

Fakat bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de güçlü ve üstün iradeli birine yaraşacak bir sertlikle onların yakalarına yapıştık.

— Seyyid Kutub

أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَٰٓئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَآءَةٌ فِى ٱلزُّبُرِ ﴿٤٣

Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlı mı? Yoksa sizin için kitablarda bir berâet mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin kafirleriniz bunlardan daha mı iyidir? Yoksa kitablarda sizin için bir beraat mi vardır?

— İbni Kesir

(Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?

— Diyanet İşleri

(Ey Kureyş), sizin kâfirleriniz (bütün) bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa (semavî) kitablarda sizin için bir berâet mi var?

— Hasan Basri Çantay

Acaba sizin içinizdeki kafirler onlardan daha mı iyidir, yoksa kutsal kitaplarda size ilişkin bir suçsuzluk belgesi mi var?

— Seyyid Kutub

أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ ﴿٤٤

Yoksa biz yardımlaşır bir cemiyyetiz mi diyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar: Biz, intikam almaya muktedir bir topluluğuz mu diyorlar?

— İbni Kesir

Yoksa onlar, “Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz” mu diyorlar?

— Diyanet İşleri

Yoksa onlar «Biz (peygamberlerden) intikaam olmıya muktedir bir cem'iyyet iz» mi diyorlar?.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa onlar «Biz karşımıza çıkacak herkesi yenen güçlü bir orduyuz» mu diyorlar?

— Seyyid Kutub

سَيُهْزَمُ ٱلْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ ﴿٤٥

Her halde o cemiyyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Topluluk yakında dağıtılacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.

— İbni Kesir

O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

— Diyanet İşleri

Yakında o cem'iyyet bozulacak, onlar arkalarını dönüb kaçacaklardır.

— Hasan Basri Çantay

Yakında orduları bozguna uğratılacak ve geri püskürtüleceklerdir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR