بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ ٱلْكَذَّابُ ٱلْأَشِرُ ﴿٢٦

İleride bilecekler o şimarık yalancı kimdir?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yarın kimin pek yalancı, şımarığın biri olduğunu bileceklerdir.

— İbni Kesir

Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!

— Diyanet İşleri

Şımarık, aşırı yalancı kimmiş, yarın bilecekler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yarın kimin şımarık bir yalancı olduğunu öğreneceklerdir.

— Seyyid Kutub

إِنَّا مُرْسِلُواْ ٱلنَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَٱرْتَقِبْهُمْ وَٱصْطَبِرْ ﴿٢٧

İşte biz onlara bir fitne olmak üzere o Nâkayı (o dişi deveyi) salıyoruz. Onun için gözet onları ve sabırlı ol.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten onları, imtihan etmek için dişi deveyi gönderen Biziz. Onları gözetle ve sabret.

— İbni Kesir

(Salih’e şöyle demiştik:) “Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret.”

— Diyanet İşleri

Hakıykat, biz onlara, bir imtihaan olmak üzere, o dişi deveyi gönderenleriz. «Onları gözetle ve fezalarına) sabret».

— Hasan Basri Çantay

Biz onları sınavdan geçirmek için dişi deveyi göndereceğiz. Sabret de gör bakalım, ne yapacaklar?

— Seyyid Kutub

وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ ٱلْمَآءَ قِسْمَةٌۢ بَيْنَهُمْۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ ﴿٢٨

Hem haber ver onlara ki su aralarında nevbetle taksim ve her su alış huzur iledir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu da haber ver. Her biri su nöbetinde hazır bulunsun.

— İbni Kesir

“Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”

— Diyanet İşleri

«Bir de suyun her halde aralarında taksîmli olduğunu kendilerine haber ver. Her su nevbetinde (saahibi) haazır (bulunsun» dedik.)

— Hasan Basri Çantay

Onlara suyun deve ile aralarında bölüştürüldüğünü bildir. Kimin sırası ise gelir, su içer.

— Seyyid Kutub

فَنَادَوْاْ صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ ﴿٢٩

Bunun üzerine sahiblerine bağırdılar o da silâha sarıldı da ayaklarını çırptı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Arkadaşlarını çağırdılar, o da sarılarak onu kesti.

— İbni Kesir

Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.

— Diyanet İşleri

Binnetîce, arkadaşlarını çağırdılar. O da (kılıca) sarılarak (deveyi) kesdi.

— Hasan Basri Çantay

Ama onlar bir arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıcını çekerek hayvanı cansız yere serdi.

— Seyyid Kutub

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٠

Fakat bak nasıl oldu azâbım ve inzarlarım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte, Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?

— İbni Kesir

Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!

— Diyanet İşleri

İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

— Hasan Basri Çantay

Peki benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

— Seyyid Kutub

إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَكَانُواْ كَهَشِيمِ ٱلْمُحْتَظِرِ ﴿٣١

Çünkü biz üzerlerine tek bir sayha salıverdik, ağılcı çırpısı gibi kırılıp döküle kaldılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nitekim üzerlerine bir tek çığlık gönderdik de ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.

— Diyanet İşleri

Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler.

— Hasan Basri Çantay

Onların üzerine bir tek çığlık saldık da ağıl bekçisinin biriktirdiği kuru ot yığınlarına dönüştüler.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ ﴿٣٢

Şanım namına Kur'an’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan var mı?

— İbni Kesir

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde bir düşünen var mı?

— Hasan Basri Çantay

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

— Seyyid Kutub

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۭ بِٱلنُّذُرِ ﴿٣٣

Lûtun kavmi o inzarlara yalan dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Lut kavmi de uyarıları yalanladı.

— İbni Kesir

Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.

— Diyanet İşleri

Lût kavmi (kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydılar.

— Hasan Basri Çantay

Lut'un soydaşları da uyarıları yalanlamışlardı.

— Seyyid Kutub

إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّآ ءَالَ لُوطٍۖ نَّجَّيْنَٰهُم بِسَحَرٍ ﴿٣٤

Biz gönderdik üzerlerine taşlar yağdıran, yalnız Lûtun ailesini necata çıkardık bir sehar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar yolladık. Ancak Lut'un ailesi müstesna. Onları seher vakti kurtardık.

— İbni Kesir

(34-35) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

— Diyanet İşleri

Biz onlara taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik (helak etdik). Lûtun ailesi müstesna. Onları bir sehar vakti kurtardık.

— Hasan Basri Çantay

Biz de üzerlerine taşları savuran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut'un taraftarları hariç. Onları sabahleyin erkenden kurtardık.

— Seyyid Kutub

نِّعْمَةً مِّنْ عِندِنَاۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى مَن شَكَرَ ﴿٣٥

Tarafımızdan bir nimet olarak, işte şükredeni böyle karşılarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Katımızdan bir nimet olarak. İşte Biz; şükredeni böyle mükafatlandırırız.

— İbni Kesir

(34-35) Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

— Diyanet İşleri

Tarafımızdan bir ni'met olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.

— Hasan Basri Çantay

Tarafımızdan sunulmuş bir nimet olarak. Biz şükredenleri işte böyle ödüllendiririz.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْاْ بِٱلنُّذُرِ ﴿٣٦

Celâl’im hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ihtar da etmiş idi, fakat o ihtarları cidal ile karşıladılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlara, azab ile yakalayacağımızı da haber vermişti. Ama onlar bu uyarıları kuşku ile karşılayarak yalanladılar.

— İbni Kesir

Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki (Lût) onlara (kendilerini) azâb ile yakalayacağımızı da haber vermişdi. Fakat onlar bu korkutmaları şübhe ile tekzîb etdiler.

— Hasan Basri Çantay

Lut onları bizim sillemiz konusunda uyarmıştı. Fakat, onlar bu uyarıları kuşku ile karşıladılar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR