بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ ﴿٢٠

İnsanları kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yolar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp yere seriyordu.

— İbni Kesir

İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.

— Diyanet İşleri

(Öyle bir fırtına ki) insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi, ta temelinden kopar (ıb helake uğrat) ıyordu.

— Hasan Basri Çantay

Bu kasırga insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi havaya kaldırıp savuruyordu.

— Seyyid Kutub

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٢١

Bak nasılmış azâbım ve inzarlarım?

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?

— İbni Kesir

Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!

— Diyanet İşleri

İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş(düşünün).

— Hasan Basri Çantay

Peki benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ ﴿٢٢

Şanım namına Kur'an’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Kur'an'ı, düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan var mı?

— İbni Kesir

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı bir düşünen?

— Hasan Basri Çantay

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

— Seyyid Kutub

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ ﴿٢٣

Semûd o inzarları tekzib ettiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Semud kavmi de uyarıları yalanladı.

— İbni Kesir

(23-24) Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.”

— Diyanet İşleri

Semud (kavmi, kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydı (lar) da,

— Hasan Basri Çantay

Semudoğulları da uyarıları yalanlamışlardı.

— Seyyid Kutub

فَقَالُوٓاْ أَبَشَرًا مِّنَّا وَٰحِدًا نَّتَّبِعُهُۥٓ إِنَّآ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ وَسُعُرٍ ﴿٢٤

Şöyle dediler: içimizden bir beşere mi tabi olacağız? Şüphesiz biz o vakit şaşkınlık içinde kalır ateşlere yanarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz, sapıklık ve delilik etmiş oluruz.

— İbni Kesir

(23-24) Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.”

— Diyanet İşleri

«Biz (im cinsimiz) den bir tek insana, ona mı tâbi' olacağız? Bu takdîrde biz muhakkak ki bir sapıklık ve delilik içinde (kalmış oluruz)», dediler.

— Hasan Basri Çantay

Dediler ki: «İçimizden bir insanın peşinden mi gideceğiz? Öyle yaparsak sapıtmış ve kendimizi ateşe atmış oluruz.»

— Seyyid Kutub

أَءُلْقِىَ ٱلذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنۢ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ ﴿٢٥

O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Zikir, aramızdan ona mı verilmiş? Hayır o, pek yalancı ve şımarığın biridir.

— İbni Kesir

“Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.”

— Diyanet İşleri

«Bizim aramızdan vahy ona mı verildi? Hayır, o, şımarık, aşırı bir yalancıdır».

— Hasan Basri Çantay

Bizler dururken vahiy ona indirildi, öyle mi? Hayır, o şımarık bir yalancıdır!

— Seyyid Kutub

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ ٱلْكَذَّابُ ٱلْأَشِرُ ﴿٢٦

İleride bilecekler o şimarık yalancı kimdir?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yarın kimin pek yalancı, şımarığın biri olduğunu bileceklerdir.

— İbni Kesir

Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!

— Diyanet İşleri

Şımarık, aşırı yalancı kimmiş, yarın bilecekler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yarın kimin şımarık bir yalancı olduğunu öğreneceklerdir.

— Seyyid Kutub

إِنَّا مُرْسِلُواْ ٱلنَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَٱرْتَقِبْهُمْ وَٱصْطَبِرْ ﴿٢٧

İşte biz onlara bir fitne olmak üzere o Nâkayı (o dişi deveyi) salıyoruz. Onun için gözet onları ve sabırlı ol.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten onları, imtihan etmek için dişi deveyi gönderen Biziz. Onları gözetle ve sabret.

— İbni Kesir

(Salih’e şöyle demiştik:) “Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret.”

— Diyanet İşleri

Hakıykat, biz onlara, bir imtihaan olmak üzere, o dişi deveyi gönderenleriz. «Onları gözetle ve fezalarına) sabret».

— Hasan Basri Çantay

Biz onları sınavdan geçirmek için dişi deveyi göndereceğiz. Sabret de gör bakalım, ne yapacaklar?

— Seyyid Kutub

وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ ٱلْمَآءَ قِسْمَةٌۢ بَيْنَهُمْۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ ﴿٢٨

Hem haber ver onlara ki su aralarında nevbetle taksim ve her su alış huzur iledir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu da haber ver. Her biri su nöbetinde hazır bulunsun.

— İbni Kesir

“Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”

— Diyanet İşleri

«Bir de suyun her halde aralarında taksîmli olduğunu kendilerine haber ver. Her su nevbetinde (saahibi) haazır (bulunsun» dedik.)

— Hasan Basri Çantay

Onlara suyun deve ile aralarında bölüştürüldüğünü bildir. Kimin sırası ise gelir, su içer.

— Seyyid Kutub

فَنَادَوْاْ صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ ﴿٢٩

Bunun üzerine sahiblerine bağırdılar o da silâha sarıldı da ayaklarını çırptı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Arkadaşlarını çağırdılar, o da sarılarak onu kesti.

— İbni Kesir

Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.

— Diyanet İşleri

Binnetîce, arkadaşlarını çağırdılar. O da (kılıca) sarılarak (deveyi) kesdi.

— Hasan Basri Çantay

Ama onlar bir arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıcını çekerek hayvanı cansız yere serdi.

— Seyyid Kutub

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ ﴿٣٠

Fakat bak nasıl oldu azâbım ve inzarlarım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte, Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?

— İbni Kesir

Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!

— Diyanet İşleri

İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

— Hasan Basri Çantay

Peki benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

— Seyyid Kutub

AYARLAR