بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَحَمَلۡنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلۡوَٰحٖ وَدُسُرٖ ١٣

Onu (Nuuhu) levhalar ve mıhlarla yapılmış (gemiy) e yükledik,

– Hasan Basri Çantay

تَجۡرِي بِأَعۡيُنِنَا جَزَآءٗ لِّمَن كَانَ كُفِرَ ١٤

ki (o gemi; hakkında) nankörlük edilmiş bulunan (o zât) e bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıb gidiyordu.

– Hasan Basri Çantay

وَلَقَد تَّرَكۡنَٰهَآ ءَايَةٗ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ١٥

Andolsun ki biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O halde bir düşünüb ibret alan var mı?

– Hasan Basri Çantay

فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٦

Ki benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

– Hasan Basri Çantay

وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ١٧

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde bir düşünen var mı?

– Hasan Basri Çantay

كَذَّبَتۡ عَادٞ فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٨

Aad (kavmi, peygamberleri Hûd'ü) tekzîb etdi. İşte benim azabım (ve bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

– Hasan Basri Çantay

إِنَّآ أَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمۡ رِيحٗا صَرۡصَرٗا فِي يَوۡمِ نَحۡسٖ مُّسۡتَمِرّٖ ١٩

Çünkü biz (haklarında) uğursuz (ve uğursuzluğu) sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü fırtına gönderdik.

– Hasan Basri Çantay

تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمۡ أَعۡجَازُ نَخۡلٖ مُّنقَعِرٖ ٢٠

(Öyle bir fırtına ki) insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi, ta temelinden kopar (ıb helake uğrat) ıyordu.

– Hasan Basri Çantay

فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ٢١

İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş(düşünün).

– Hasan Basri Çantay

وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ٢٢

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı bir düşünen?

– Hasan Basri Çantay

كَذَّبَتۡ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ ٢٣

Semud (kavmi, kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydı (lar) da,

– Hasan Basri Çantay

AYARLAR
Okuyucu