بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنْ هِىَ إِلَّآ أَسْمَآءٌ سَمَّيْتُمُوهَآ أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَٰنٍۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَمَا تَهْوَى ٱلْأَنفُسُۖ وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ ٱلْهُدَىٰٓ ﴿٢٣

Onlar hiç bir şey değil sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler, Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi oluyorlar, halbuki Rab’lerinden kendilerine doğru yolu gösteren, geldi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir. Onlar kuruntudan ve nefislerin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rabblarından hidayet gelmiştir.

— İbni Kesir

Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.

— Diyanet İşleri

Bu (putlar) sizin ve atalarınızın takdığınız adlardan başkası değildir. Allah onlara hiçbir hüccet indirmedi. Onlar, kuruntudan ve nefisler (in) in arzuu etdiği hevâ (ve heves) den başkasına tâbi' olmuyorlar. Halbuki andolsun, kendilerine Rablerinden o hidâyet (rehberi) gelmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. Onlar sadece sanılarının ve canlarının istediğinin peşinden gidiyorlar. Oysa onlara Rabbleri katından doğru yola ilişkin bilgi geldi.

— Seyyid Kutub

أَمْ لِلْإِنسَٰنِ مَا تَمَنَّىٰ ﴿٢٤

Yoksa var mı insana her kurduğu hülya.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır?

— İbni Kesir

Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?

— Diyanet İşleri

Yoksa insana her umduğu şey' (e nail olma imkânı) mı var?

— Hasan Basri Çantay

Yoksa insanın her hayal ettiği şey gerçekleşir mi sanıyorsunuz?

— Seyyid Kutub

فَلِلَّهِ ٱلْءَاخِرَةُ وَٱلْأُولَىٰ ﴿٢٥

Fakat Allah’ındır Âhiret ve ulâ.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ahiret de dünya da Allah'ındır.

— İbni Kesir

Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.

— Diyanet İşleri

İşte âhiret de, dünyâ da Allahındır.

— Hasan Basri Çantay

Oysa hayatın sonu da ilki de (ahiret de dünya da) Allah'a aittir.

— Seyyid Kutub

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ لَا تُغْنِى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا إِلَّا مِنۢ بَعْدِ أَن يَأْذَنَ ٱللَّهُ لِمَن يَشَآءُ وَيَرْضَىٰٓ ﴿٢٦

Göklerde nice melâike vardır da Allah dileyip razı olduğuna izin vermezden evvel şefaatleri hiç bir şeye yaramaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde nice melek vardır ki; Allah, dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiç bir şeye yaramaz.

— İbni Kesir

Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.

— Diyanet İşleri

Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri bile hiçbir şey'e yaramaz. Meğer ki (o şefaat) Allahın dileyeceği ve raazî olacağı kimseler için (ve ancak Onun) izin vermesinden sonra ola.

— Hasan Basri Çantay

Göklerde nice melek var ki, Allah'ın dilediklerine ve hoşlandıklarına ilişkin izni olmadıkça, şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ لَيُسَمُّونَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ ٱلْأُنثَىٰ ﴿٢٧

Evet Âhirete imanı olmayanlar Melâikeye dişi adı takıp duruyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu ahirete inanmayanlar meleklere dişi adlarını takarlar.

— İbni Kesir

Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, âhirete îman etmez olanlar, meleklere alabildiğine dişi adı takarlar.

— Hasan Basri Çantay

Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adları takıyorlar.

— Seyyid Kutub

وَمَا لَهُم بِهِۦ مِنْ عِلْمٍۖ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّۖ وَإِنَّ ٱلظَّنَّ لَا يُغْنِى مِنَ ٱلْحَقِّ شَيْـًٔا ﴿٢٨

Maamafih ona dair bir bilgileri olduğundan değil sırf zanne tabi oluyorlar, halbuki zann haktan hiç bir şeyi muğnî olmaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki onların bu hususta bilgileri yoktur. Onlar, sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz gerçekten bir şey ifade etmez.

— İbni Kesir

Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.

— Diyanet İşleri

Halbuki onların buna dâir de bilgisi yokdur. Onlar kuruntudan başkasına tâbi' olmazlar. Kuruntu ise, şübhesiz, hakdan hiç birşey'i ifâde etmez.

— Hasan Basri Çantay

Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise gerçeğin kırıntısının bile yerini tutamaz.

— Seyyid Kutub

فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّىٰ عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا ﴿٢٩

O halde bakma sen o bizim zikrimizden yüz çevirip te Dünya hayattan ötesini istemiyen kimselere.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenlerden yüz çevir.

— İbni Kesir

Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.

— Diyanet İşleri

Onun için sen (Habîbim) bizim zikrimize arka çeviren, dünyâ hayâtından başkasını arzuu etmeyen kimselerden yüz çevir.

— Hasan Basri Çantay

Bizi anmaktan yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyenlerden yüz çevir.

— Seyyid Kutub

ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ ٱلْعِلْمِۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱهْتَدَىٰ ﴿٣٠

İşte odur onların ilimden erebildikleri gaye, şüphesiz ki Rabbin, odur en bilen yolundan sapanı, hem de odur en bilen hidayeti tutanı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların bilgiden erişebilecekleri işte budur. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapmış olanı en iyi bilendir. Ve O; hidayete ereni de en iyi bilendir.

— İbni Kesir

İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.

— Diyanet İşleri

Onların ilimden erebildikleri (son had) işte budur. Şübhesiz ki Rabbin, yolundan sapan kimseleri çok iyi bilenin ta kendisidir. O, hidâyet bulan kimseleri de pek iyi bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Onların bilgilerinin erişebileceği sınır budur. Hiç kuşkusuz senin Rabb'in kimin yolundan saptığını bildiği gibi kimin doğru yolda olduğunu da bilir.

— Seyyid Kutub

وَلِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ لِيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَسَٰٓـُٔواْ بِمَا عَمِلُواْ وَيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَحْسَنُواْ بِٱلْحُسْنَى ﴿٣١

Hem bütün göklerdeki ve yerdeki hep Allah’ındır akıbet kötülük yapanları yaptıklarıyle cezalandıracak, güzellik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandıracak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde olan da, yerde olan da Allah'ındır. Kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, ihsan edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.

— İbni Kesir

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.

— Diyanet İşleri

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allahındır. (Bunların yaratılması ve nizaama getirilmesi ise Allahın) kötülük edenleri, yapdıklarına mukaabil cezalandırılması, güzel hareket edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsi Allah'a aittir. Amaç kötülük işleyenlere kötülüklerinin ve iyilik yapanlara da iyiliklerinin karşılığını vermektir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٰٓئِرَ ٱلْإِثْمِ وَٱلْفَوَٰحِشَ إِلَّا ٱللَّمَمَۚ إِنَّ رَبَّكَ وَٰسِعُ ٱلْمَغْفِرَةِۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِى بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمْۖ فَلَا تُزَكُّوٓاْ أَنفُسَكُمْۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱتَّقَىٰٓ ﴿٣٢

Onlar ki günahın büyüklerinden: vebalden, fuhşiyyattan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusur başka, şüphesiz ki Rabbın geniş mağfiretlidir, hem sizin her hallerinize alemdir, sizi Arzdan inşa ettiği sıra ve sizler analarınızın karınlarında cenînler iken, şimdi nefislerinizi tezkiyeye kalkışmayın odur en bilen müttaki olanı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; ufak-tefek kusurları dışında günahın büyüklerinden ve hayasızlıktan kaçınırlar. Muhakkak ki Rabbın; mağfireti geniş olandır. Sizi, daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında cenin halinde iken sizi en iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O; takva sahibi olanları da en iyi bilendir.

— İbni Kesir

Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.

— Diyanet İşleri

(O güzel hareket edenler), ufak ufak suçlar (ı) haaric olmak üzere, günâhın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır. Şübhesiz ki Rabbin, mağfireti bol olandır. O, sizi daha toprakdan yaratdığı zaman ve siz henüz analarınızın karınlarında döller haalinde olduğunuz sırada siz (in ne olduğunuzu) çok iyi bilendir. Bunun için kendinizi (beğenib) temize çıkarmayın. O, (fenâlıkdan) sakınan kimdir, çok iyi bilendir.

— Hasan Basri Çantay

İyilik işleyenler büyük günahlardan ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. Sadece küçük kusurları olabilir. Senin Rabb'inin bağışlayıcılığı geniş kapsamlıdır. O sizi gerek ilk başta topraktan yaratırken ve gerekse annelerinizin karınlarında cenin aşamasındayken bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayınız. Çünkü o kimin kötülüklerden sakındığını herkesten iyi bilir.

— Seyyid Kutub

أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى تَوَلَّىٰ ﴿٣٣

Şimdi gördün a o çevrileni.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gördün mü o yüz çevireni;

— İbni Kesir

(33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

— Diyanet İşleri

(33-34) Şimdi (îmandan) dönen, (malından) biraz (ını) verib de gerisini sert kaya gibi elinde tutan adamı gördün mü?

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, görüyor musun, şu gerçeğe sırt çevireni?

— Seyyid Kutub

AYARLAR