بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
عِندَهَا جَنَّةُ ٱلۡمَأۡوَىٰٓ ١٥
Ki cennet’ül-me'vâ onun yanında.
Ki Cennet'ül-Me'va da onun yanındadır.
Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.
ki Cennet-ül me'vâ onun yanındadır.
Yanıbaşında me'va cenneti vardı.
إِذۡ يَغۡشَى ٱلسِّدۡرَةَ مَا يَغۡشَىٰ ١٦
O dem ki o Sidre’yi bürüyen bürüyordu.
O zaman Sidre'yi bürümekte olan bürüyordu.
O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
O (gördüğü) zaman Sidreyi bürüyordu onu bürümekde olan.
O sırada ağacı yaman bir şey bürümüştü.
مَا زَاغَ ٱلۡبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ ١٧
Göz, ne şaştı ne aştı.
Göz, ne şaştı ne aştı.
Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.
(Peygamberin) göz (ü, gördüğünden) ağmadı, (onu) aşmadı da.
Muhammed'in gözü ne yana kaydı ve ne de öteye geçti
لَقَدۡ رَأَىٰ مِنۡ ءَايَٰتِ رَبِّهِ ٱلۡكُبۡرَىٰٓ ١٨
Vallahi gördü Rabbi’nin âyâtından en büyüğünü gördü.
Andolsun ki; Rabbının, ayetlerinden en büyüğünü gördü.
Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
Andolsun ki o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüşdür.
O gerçekten Rabb'inin bazı büyük ayetlerini gördü.
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱللَّٰتَ وَٱلۡعُزَّىٰ ١٩
Siz de gördünüz değil mi Lât-ü Uzzayı?
Gördünüz mü Lat ve Uzza'yı?
(19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
(19-20) (Allâhı bırakıb tapdığınız) Lât(ın), Uzzâ (nın) ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât (ın her hangi birşey hakkında zerrece kudretleri var mı?) Bize haber verin.
Lât ve Uzza hakkındaki görüşünüz nedir?
وَمَنَوٰةَ ٱلثَّالِثَةَ ٱلۡأُخۡرَىٰٓ ٢٠
Üçüncü olarak da menatı uhrayı?
Üçüncüsü olan diğer Menat'ı?
(19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
(19-20) (Allâhı bırakıb tapdığınız) Lât(ın), Uzzâ (nın) ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât (ın her hangi birşey hakkında zerrece kudretleri var mı?) Bize haber verin.
Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan Menat hakkında ne düşünüyorsunuz?
أَلَكُمُ ٱلذَّكَرُ وَلَهُ ٱلۡأُنثَىٰ ٢١
Size erkek ona dişi öyle mi?
Demek erkekler sizin, dişiler O'nun mu?
Erkek size de, dişi O’na mı?
Erkek sizin de dişi Onun mu?!
Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın, öyle mi?
تِلۡكَ إِذٗا قِسۡمَةٞ ضِيزَىٰٓ ٢٢
Bu öyle ise çok hayflı bir taksim.
Öyleyse bu, insafsız bir paylaşma.
Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
O takdîrde bu, insafsızca bir taksîm!
Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.
إِنۡ هِيَ إِلَّآ أَسۡمَآءٞ سَمَّيۡتُمُوهَآ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلۡطَٰنٍۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَمَا تَهۡوَى ٱلۡأَنفُسُۖ وَلَقَدۡ جَآءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ ٱلۡهُدَىٰٓ ٢٣
Onlar hiç bir şey değil sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler, Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi oluyorlar, halbuki Rab’lerinden kendilerine doğru yolu gösteren, geldi.
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir. Onlar kuruntudan ve nefislerin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rabblarından hidayet gelmiştir.
Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.
Bu (putlar) sizin ve atalarınızın takdığınız adlardan başkası değildir. Allah onlara hiçbir hüccet indirmedi. Onlar, kuruntudan ve nefisler (in) in arzuu etdiği hevâ (ve heves) den başkasına tâbi' olmuyorlar. Halbuki andolsun, kendilerine Rablerinden o hidâyet (rehberi) gelmişdir.
Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. Onlar sadece sanılarının ve canlarının istediğinin peşinden gidiyorlar. Oysa onlara Rabbleri katından doğru yola ilişkin bilgi geldi.
أَمۡ لِلۡإِنسَٰنِ مَا تَمَنَّىٰ ٢٤
Yoksa var mı insana her kurduğu hülya.
Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır?
Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?
Yoksa insana her umduğu şey' (e nail olma imkânı) mı var?
Yoksa insanın her hayal ettiği şey gerçekleşir mi sanıyorsunuz?
فَلِلَّهِ ٱلۡأٓخِرَةُ وَٱلۡأُولَىٰ ٢٥
Fakat Allah’ındır Âhiret ve ulâ.
Ahiret de dünya da Allah'ındır.
Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.
İşte âhiret de, dünyâ da Allahındır.
Oysa hayatın sonu da ilki de (ahiret de dünya da) Allah'a aittir.