بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَذَكِّرۡ فَإِنَّ ٱلذِّكۡرَىٰ تَنفَعُ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ٥٥
Onunla beraber vaaz-u nasıhate devam et, çünkü vaaz, mü'minlere fayda verir.
Sen, öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.
Sen (sâde Kur'an ile) va'z et. Çünkü şübhesiz öğüt mü'minlere fâide verir.
Ancak yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak, mü'minlere fayda verir.
وَمَا خَلَقۡتُ ٱلۡجِنَّ وَٱلۡإِنسَ إِلَّا لِيَعۡبُدُونِ ٥٦
Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben, cinnleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
مَآ أُرِيدُ مِنۡهُم مِّن رِّزۡقٖ وَمَآ أُرِيدُ أَن يُطۡعِمُونِ ٥٧
Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.
Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum!
Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلرَّزَّاقُ ذُو ٱلۡقُوَّةِ ٱلۡمَتِينُ ٥٨
Şüphe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o.
Şüphesiz ki rızıklandıran, güç ve kuvvet sahibi olan Allah'tır.
Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.
Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet saahibi Allahın kendisidir.
Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذَنُوبٗا مِّثۡلَ ذَنُوبِ أَصۡحَٰبِهِمۡ فَلَا يَسۡتَعۡجِلُونِ ٥٩
Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler.
Muhakkak ki zulmedenlerin, arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır. Acele etmesinler.
Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.
Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azâb) hissesi gibi bir nasıyb (-i hüsran) vardır. Şimdi (onu) acele istemesinler.
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmiş arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır. Acele etmesinler.
فَوَيۡلٞ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن يَوۡمِهِمُ ٱلَّذِي يُوعَدُونَ ٦٠
Artık o vaadolundukları günlerinden vay o küfredenlere!
Kendilerine vaadedilen günlerinden dolayı vay kafirlere.
Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkâr edenlerin hâline!
İşte kendilerine va'd (ve tehdîd) edilegelen günlerinden (dolayı) vay o küfredenlere!
Söz verilen günün azabından vay o kafirlerin haline!