بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَتَرَكْنَا فِيهَآ ءَايَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ ﴿٣٧

Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Elim azabdan korkanlar için orada bir ayet bıraktık.

— İbni Kesir

Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.

— Diyanet İşleri

(Bununla beraber) orada elem verici azâbdan, korkacaklar için, bir alâmet de bırakdık.

— Hasan Basri Çantay

Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.

— Seyyid Kutub

وَفِى مُوسَىٰٓ إِذْ أَرْسَلْنَٰهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨

Bir de Musa’da: ki onu bir sultanı mübîn ile Firavun’a gönderdikde.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Musa'da da. Hani onu, apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.

— İbni Kesir

Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik.

— Diyanet İşleri

Musa (nin kıssasın) da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir hüccetle Fir'avne göndermişdik de,

— Hasan Basri Çantay

Musa'nın başından geçenlerde de ibretler vardır. Onu apaçık bir delille Fir'avn'a gönderdik.

— Seyyid Kutub

فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِۦ وَقَالَ سَٰحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ ﴿٣٩

O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, erkanı ile birlikte yüz çevirmiş; ya bir büyücü, ya da bir delidir, demişti.

— İbni Kesir

O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve “Bu bir büyücü veya delidir” dedi.

— Diyanet İşleri

O, ordusiyle birlikde (îmandan) yüz çevimiş, (onun hakkında) «Ya bir sihirbazdır, yahud bir mecnundur» demişdi.

— Hasan Basri Çantay

Fir'avn ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve «Musa, ya bir büyücü ya da bir delidir» dedi.

— Seyyid Kutub

فَأَخَذْنَٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذْنَٰهُمْ فِى ٱلْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿٤٠

Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

— İbni Kesir

Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.

— Diyanet İşleri

Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.

— Hasan Basri Çantay

Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

— Seyyid Kutub

وَفِى عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ ٱلرِّيحَ ٱلْعَقِيمَ ﴿٤١

Bir de Âd de: ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ad'da da. Hani onların üzerine kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.

— İbni Kesir

Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik.

— Diyanet İşleri

Aad (kavminin helak edilmesin) de de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermişdik.

— Hasan Basri Çantay

Ad kavminde de ibretler vardır. Onlara kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.

— Seyyid Kutub

مَا تَذَرُ مِن شَىْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَٱلرَّمِيمِ ﴿٤٢

Uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İsabet ettiği şeyi bırakmayıp toza çeviriyordu.

— İbni Kesir

Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.

— Diyanet İşleri

(Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey'i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu.

— Hasan Basri Çantay

Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.

— Seyyid Kutub

وَفِى ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُواْ حَتَّىٰ حِينٍ ﴿٤٣

Bir de Semud’da: ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Semud'da da. Hani onlara: Bir süreye kadar yararlanın, demişti.

— İbni Kesir

Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti.

— Diyanet İşleri

Semud (kavminin ilhâkin) de de (bir ibret vardır). Hani onlara «Bir zamana kadar fâidelene durun» denilmişdi de,

— Hasan Basri Çantay

Semud kavminin başına gelende de ibretler vardır: Onlara, «Bir süreye kadar zevklenin» denmişti.

— Seyyid Kutub

فَعَتَوْاْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ ﴿٤٤

Rableri’nin emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ise Rabblarının emrine başkaldırmışlardı, buyruğundan çıkmışlardı. Bunun üzerine kendilerini göz göre göre yıldırım çarpmıştı.

— İbni Kesir

Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.

— Diyanet İşleri

Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi.

— Hasan Basri Çantay

Rab'lerinin buyruğuna baş kaldırdılar, bu yüzden bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.

— Seyyid Kutub

فَمَا ٱسْتَطَٰعُواْ مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُواْ مُنتَصِرِينَ ﴿٤٥

O vakti bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım da görmemişlerdi.

— İbni Kesir

Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.

— Diyanet İşleri

İşte (bu sebeble) ayakda durmıya güç yetiremediler, yardım edenleri de olmadı.

— Hasan Basri Çantay

Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.

— Seyyid Kutub

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُۖ إِنَّهُمْ كَانُواْ قَوْمًا فَٰسِقِينَ ﴿٤٦

Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavim idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Daha önce de Nuh kavmini. Zira onlar gerçekten fasıklar güruhu idiler.

— İbni Kesir

Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.

— Diyanet İşleri

Daha evvel de Nuuh kavmini (helak etdik). Çünkü onlar (küfr-ü ısyanlarıyle doğrulukdan) çıkmış fâsık kavmdi.

— Hasan Basri Çantay

Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.

— Seyyid Kutub

وَٱلسَّمَآءَ بَنَيْنَٰهَا بِأَيْيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ ﴿٤٧

Bir de Semâ’ya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz çok vüs'a malikiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göğü gücümüzle Biz kurduk. Ve muhakkak ki Biz, genişleticiyiz.

— İbni Kesir

Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.

— Diyanet İşleri

Biz göğü kuvvetle bina etdik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir (vüs'at ve) kudrete mâlikizdir.

— Hasan Basri Çantay

Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR