بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلۡمُسۡرِفِينَ ٣٤

Rabbin’in nezdinde damgalanmışlar müsrifler için.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ki; aşırı gidenler için Rabbının katında nişanlanmış.

– İbni Kesir

(32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”

– Diyanet İşleri

«ki (bunların her biri) aşırı hareket edenlere haas olmak üzere Rabbin nezdinde nişanlanmış (dır)».

– Hasan Basri Çantay

Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.

– Seyyid Kutub

فَأَخۡرَجۡنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ٣٥

Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine orada bulunan mü'minleri çıkardık.

– İbni Kesir

Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık.

– Diyanet İşleri

Derken orada mü'minlerden kim varsa çıkardık.

– Hasan Basri Çantay

Orada mü'minlerden kim varsa çıkardık.

– Seyyid Kutub

فَمَا وَجَدۡنَا فِيهَا غَيۡرَ بَيۡتٖ مِّنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ ٣٦

Fakat bir haneden başka orada Müslüman da bulmadık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Zaten orada bir evden başka müslüman bulamadık.

– İbni Kesir

Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık.

– Diyanet İşleri

Fakat orada müslümanlardan bir ev (halkın) dan başkasını da bulmadık.

– Hasan Basri Çantay

Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulamadık.

– Seyyid Kutub

وَتَرَكۡنَا فِيهَآ ءَايَةٗ لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَلِيمَ ٣٧

Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Elim azabdan korkanlar için orada bir ayet bıraktık.

– İbni Kesir

Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.

– Diyanet İşleri

(Bununla beraber) orada elem verici azâbdan, korkacaklar için, bir alâmet de bırakdık.

– Hasan Basri Çantay

Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.

– Seyyid Kutub

وَفِي مُوسَىٰٓ إِذۡ أَرۡسَلۡنَٰهُ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ ٣٨

Bir de Musa’da: ki onu bir sultanı mübîn ile Firavun’a gönderdikde.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Musa'da da. Hani onu, apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.

– İbni Kesir

Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik.

– Diyanet İşleri

Musa (nin kıssasın) da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir hüccetle Fir'avne göndermişdik de,

– Hasan Basri Çantay

Musa'nın başından geçenlerde de ibretler vardır. Onu apaçık bir delille Fir'avn'a gönderdik.

– Seyyid Kutub

فَتَوَلَّىٰ بِرُكۡنِهِۦ وَقَالَ سَٰحِرٌ أَوۡ مَجۡنُونٞ ٣٩

O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O, erkanı ile birlikte yüz çevirmiş; ya bir büyücü, ya da bir delidir, demişti.

– İbni Kesir

O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve “Bu bir büyücü veya delidir” dedi.

– Diyanet İşleri

O, ordusiyle birlikde (îmandan) yüz çevimiş, (onun hakkında) «Ya bir sihirbazdır, yahud bir mecnundur» demişdi.

– Hasan Basri Çantay

Fir'avn ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve «Musa, ya bir büyücü ya da bir delidir» dedi.

– Seyyid Kutub

فَأَخَذۡنَٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذۡنَٰهُمۡ فِي ٱلۡيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٞ ٤٠

Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

– İbni Kesir

Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.

– Diyanet İşleri

Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.

– Hasan Basri Çantay

Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

– Seyyid Kutub

وَفِي عَادٍ إِذۡ أَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمُ ٱلرِّيحَ ٱلۡعَقِيمَ ٤١

Bir de Âd de: ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ad'da da. Hani onların üzerine kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.

– İbni Kesir

Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik.

– Diyanet İşleri

Aad (kavminin helak edilmesin) de de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermişdik.

– Hasan Basri Çantay

Ad kavminde de ibretler vardır. Onlara kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.

– Seyyid Kutub

مَا تَذَرُ مِن شَيۡءٍ أَتَتۡ عَلَيۡهِ إِلَّا جَعَلَتۡهُ كَٱلرَّمِيمِ ٤٢

Uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İsabet ettiği şeyi bırakmayıp toza çeviriyordu.

– İbni Kesir

Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.

– Diyanet İşleri

(Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey'i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu.

– Hasan Basri Çantay

Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.

– Seyyid Kutub

وَفِي ثَمُودَ إِذۡ قِيلَ لَهُمۡ تَمَتَّعُواْ حَتَّىٰ حِينٖ ٤٣

Bir de Semud’da: ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Semud'da da. Hani onlara: Bir süreye kadar yararlanın, demişti.

– İbni Kesir

Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti.

– Diyanet İşleri

Semud (kavminin ilhâkin) de de (bir ibret vardır). Hani onlara «Bir zamana kadar fâidelene durun» denilmişdi de,

– Hasan Basri Çantay

Semud kavminin başına gelende de ibretler vardır: Onlara, «Bir süreye kadar zevklenin» denmişti.

– Seyyid Kutub

فَعَتَوۡاْ عَنۡ أَمۡرِ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَهُمۡ يَنظُرُونَ ٤٤

Rableri’nin emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ise Rabblarının emrine başkaldırmışlardı, buyruğundan çıkmışlardı. Bunun üzerine kendilerini göz göre göre yıldırım çarpmıştı.

– İbni Kesir

Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.

– Diyanet İşleri

Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi.

– Hasan Basri Çantay

Rab'lerinin buyruğuna baş kaldırdılar, bu yüzden bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu