بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَأَقْبَلَتِ ٱمْرَأَتُهُۥ فِى صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ ﴿٢٩

Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالُواْ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٣٠

Dediler: öyle Rabbin buyurdu, şüphesiz Alim O, Hakim O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٣١

İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ ﴿٣٢

Biz, de dediler: Mücrim bir kavme gönderildik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ ﴿٣٣

Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ ﴿٣٤

Rabbin’in nezdinde damgalanmışlar müsrifler için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣٥

Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ ٱلْمُسْلِمِينَ ﴿٣٦

Fakat bir haneden başka orada Müslüman da bulmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَتَرَكْنَا فِيهَآ ءَايَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ ﴿٣٧

Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَفِى مُوسَىٰٓ إِذْ أَرْسَلْنَٰهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨

Bir de Musa’da: ki onu bir sultanı mübîn ile Firavun’a gönderdikde.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِۦ وَقَالَ سَٰحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ ﴿٣٩

O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR