بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهْلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ ﴿٢٦

Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٢٧

Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? Dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةًۖ قَالُواْ لَا تَخَفْۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍ ﴿٢٨

O vakit onlardan içine bir korku düştü korkma dediler ve kendisine Alim bir oğlan tebşir ettiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأَقْبَلَتِ ٱمْرَأَتُهُۥ فِى صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ ﴿٢٩

Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالُواْ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٣٠

Dediler: öyle Rabbin buyurdu, şüphesiz Alim O, Hakim O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٣١

İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ ﴿٣٢

Biz, de dediler: Mücrim bir kavme gönderildik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ ﴿٣٣

Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ ﴿٣٤

Rabbin’in nezdinde damgalanmışlar müsrifler için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣٥

Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ ٱلْمُسْلِمِينَ ﴿٣٦

Fakat bir haneden başka orada Müslüman da bulmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR