بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَفِيٓ أَنفُسِكُمۡۚ أَفَلَا تُبۡصِرُونَ ٢١

Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kendi nefislerinizde de. Hala görmez misiniz?

– İbni Kesir

(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?

– Diyanet İşleri

Kendi nefislerinizde dahi (nice âyetler var. Bunları) görmüyor musunuz?

– Hasan Basri Çantay

Kendi canlarınızda da nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?

– Seyyid Kutub

وَفِي ٱلسَّمَآءِ رِزۡقُكُمۡ وَمَا تُوعَدُونَ ٢٢

Semâ’da da rızkınız ve o vaadolunduğunuz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.

– İbni Kesir

Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.

– Diyanet İşleri

Rızkınız ve size va'd olunagelen şeyleri gök (ler) dedir.

– Hasan Basri Çantay

Rızkınız da, size va'dedilen azab da göktedir.

– Seyyid Kutub

فَوَرَبِّ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِنَّهُۥ لَحَقّٞ مِّثۡلَ مَآ أَنَّكُمۡ تَنطِقُونَ ٢٣

İşte o göğün ve yerin Rabbi’ne kasem ederim ki o şüphesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Göğün ve yerin Rabbına andolsun ki; bu, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

– İbni Kesir

Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.

– Diyanet İşleri

İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki (va'd olunduğunuz) o (şeyler) tıpkı sizin konuşduğunuz gibi şübhesiz ve kat'î bir gerçekdir.

– Hasan Basri Çantay

Göklerin ve yerin Rabb'ine and olsun ki bu vaad, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.

– Seyyid Kutub

هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلۡمُكۡرَمِينَ ٢٤

Geldi mi sana İbrahim’in ikram edilen müsafirlerinin kıssası?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sana, İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi geldi mi?

– İbni Kesir

(Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?

– Diyanet İşleri

İbrâhîmin (Allah indinde) şerefli müsâfirlerinin haberi sana geldi mi?

– Hasan Basri Çantay

İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

– Seyyid Kutub

إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ ٢٥

O vakit ki üzerine girdiler de "Selam sana!" dediler. "Selâm, görülmedik bir kavim" dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hani onlar, yanına girip; selam sana, demişlerdi de; selam, demişti. Tanınmamış bir zümre.

– İbni Kesir

Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü).

– Diyanet İşleri

Hani bunlar, onun yanına girmişlerdi de «Selâm» demişlerdi. (İbrâhîm de) «selâm» demiş (selâm ile mukaabele etmiş), «(Bunlar) tanınmamış bir zümre» demişdi.

– Hasan Basri Çantay

Onlar, İbrahim'in yanına girip «Selam sana» demişlerdi, İbrahim de: «Selam size» demişti. İçinden de, onların «tanınmamış bir topluluk» olduklarını geçirmişti.

– Seyyid Kutub

فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجۡلٖ سَمِينٖ ٢٦

Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı ile gelmiş,

– İbni Kesir

Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi.

– Diyanet İşleri

Hemen (gizlice) ailesine gidib semiz bir dana getirdi de,

– Hasan Basri Çantay

Gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi

– Seyyid Kutub

فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيۡهِمۡ قَالَ أَلَا تَأۡكُلُونَ ٢٧

Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? Dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara yaklaştırıp; yemez misiniz? demişti.

– İbni Kesir

Onu önlerine koydu. “Yemez misiniz?” dedi.

– Diyanet İşleri

Bunu onlara yaklaşdırdı. «Yemez misiniz?» dedi.

– Hasan Basri Çantay

Onu, önlerine yaklaştırdı «Yemez misiniz?» dedi.

– Seyyid Kutub

فَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۖ قَالُواْ لَا تَخَفۡۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ ٢٨

O vakit onlardan içine bir korku düştü korkma dediler ve kendisine Alim bir oğlan tebşir ettiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Derken onlardan endişeye düşmüştü. Korkma; demişler ve onu bilgin bir oğulla müjdelemişlerdi.

– İbni Kesir

(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.

– Diyanet İşleri

Derken içine onlardan gizli bir korku çökdü. «Korkma» dediler ve onu çok bilgin bir oğulla müjdelediler.

– Hasan Basri Çantay

Yemediklerini görünce içine bir korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

– Seyyid Kutub

فَأَقۡبَلَتِ ٱمۡرَأَتُهُۥ فِي صَرَّةٖ فَصَكَّتۡ وَجۡهَهَا وَقَالَتۡ عَجُوزٌ عَقِيمٞ ٢٩

Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine zevcesi hayretle seslenerek döndü, yüzünü kapayarak: Kısır bir kocakarı, dedi.

– İbni Kesir

Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi.

– Diyanet İşleri

Bunun üzerine (İbrâhîmin) zevcesi (Sâre) bir feryâd içinde yönelib (elini) yüzüne vurdu. «(Ben) doğurmaz bir koca karı (yım)» dedi.

– Hasan Basri Çantay

Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak «Ben kısır bir kocakarıyım» dedi.

– Seyyid Kutub

قَالُواْ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡعَلِيمُ ٣٠

Dediler: öyle Rabbin buyurdu, şüphesiz Alim O, Hakim O.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: Bu, böyledir, Rabbın buyurdu. Muhakkak ki O; Hakim, Alim olandır, dediler.

– İbni Kesir

Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”

– Diyanet İşleri

Onlar «öyledir. Fakat (bunu) Rabbin buyurdu. Çünkü O, asıl hukûm ve hikmet saahibi olan, (herşey'i) hakkıyle bilen odur» dediler.

– Hasan Basri Çantay

Dediler ki: «Rabb'in böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.»

– Seyyid Kutub

۞ قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٣١

İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ey elçiler, işiniz nedir? dedi.

– İbni Kesir

İbrahim, onlara: “O hâlde asıl işiniz nedir ey elçiler?” dedi.

– Diyanet İşleri

(İbrâhîm) «Ey gönderilmiş (melekler) sizin haal-ü şanınız nedir?» dedi.

– Hasan Basri Çantay

İbrahim: «O halde işiniz nedir ey elçiler?» dedi.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu