بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

مَا يُبَدَّلُ ٱلْقَوْلُ لَدَىَّ وَمَآ أَنَاْ بِظَلَّٰمٍ لِّلْعَبِيدِ ﴿٢٩

Benim indimde söz değiştirilmez ve ben kullara zulümkâr değilim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Benim katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullara asla zulmedici değilim.

— İbni Kesir

“Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.”

— Diyanet İşleri

«Benim yanımda söz değişdirilmez. Ben kullara zulümkâr da değilim».

— Hasan Basri Çantay

Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem der.

— Seyyid Kutub

يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ ٱمْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ ﴿٣٠

O gün ki cehenneme doldun mu? diyeceğiz, o, daha ziyade var mı? diyecek.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün cehenneme: Doldun mu? deriz. O da: Daha var mı? der.

— İbni Kesir

O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der.

— Diyanet İşleri

O gün cehenneme «Doldun mu?» diyeceğiz. O da «Daha var mı?» diyecek!

— Hasan Basri Çantay

O gün cehenneme: «Doldun mu?» deriz. «Daha yok mu?» der.

— Seyyid Kutub

وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ ﴿٣١

Cennet de müttekilere uzak olmayarak yaklaştırılmış bulunacak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir.

— İbni Kesir

Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak.

— Diyanet İşleri

Cennet, takva saahiblerine, uzak olmayarak, yaklaşdırılmışdır.

— Hasan Basri Çantay

Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzak değildir.

— Seyyid Kutub

هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ ﴿٣٢

İşte bu, diye: o sizin vaad olunduğunuz: her bir tevbekâr, vazifesine riayetkâr olan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte size vaadolunan budur. Ki o; daima Allah'a yönelen ve buyruklarına riayet eden,

— İbni Kesir

(32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”

— Diyanet İşleri

İşte size va'd olunan; (gördüğünüz şu) cennetdir ki (o, Allahın tâatına) dönen, Onun (hudûd ve ahkâmına) riâyet eden,

— Hasan Basri Çantay

İşte size vaadedilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan.

— Seyyid Kutub

مَّنْ خَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ وَجَآءَ بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ ﴿٣٣

Gaybde Rahman’a haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelik bir kalb ile gelenlere.

— İbni Kesir

(32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”

— Diyanet İşleri

Çok esirgeyici Allaha (bütün samîmiyyetiyle) gıyabî saygı gösteren, Hakkın tâatına yönelmiş bir kalb ile gelen kimselere haasdır.

— Hasan Basri Çantay

Görmediği Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir.

— Seyyid Kutub

ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ ٱلْخُلُودِ ﴿٣٤

Girin ona bir selâm ile, bu işte o hulûd günü.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Selemetle girin oraya. İşte bu, ebediyet günüdür.

— İbni Kesir

“Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.”

— Diyanet İşleri

Selâmetle girin oraya, işte bu, ebedîlik günüdür.

— Hasan Basri Çantay

Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur denir.

— Seyyid Kutub

لَهُم مَّا يَشَآءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ ﴿٣٥

Orada onlara ne dilerlerse var, bizim nezdimizde ise ziyade var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada diledikleri onlarındır. Katımızda daha fazlası da var.

— İbni Kesir

Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

— Diyanet İşleri

Orada onlar ne dilerlerse var. Nezdimizde daha fazlası var.

— Hasan Basri Çantay

Orada istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

— Seyyid Kutub

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًا فَنَقَّبُواْ فِى ٱلْبِلَٰدِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ ﴿٣٦

Hem önlerinde nice karn helâk ettik, onlar tutumca onlardan daha çetin idiler, beldelerde delik aradılar: var mı bir kaçamak?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onlardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan ve diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluş var mı?

— İbni Kesir

Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?

— Diyanet İşleri

Biz, bunlardan evvel nice nesilleri helak etdik ki onlar kuvvetçe kendilerinden daha (üstün ve) çetin idiler, (Öyle ki ölümden kurtulmak için) memleketlerde delikler aramışlardı. (Fakat) firara bir (çâre) var mıydı?

— Hasan Basri Çantay

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Gerçekte onlar bunlardan daha güçlü idiler. Buna rağmen ölümden kurtulmak için memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?

— Seyyid Kutub

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَن كَانَ لَهُۥ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى ٱلسَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ ﴿٣٧

Şüphesiz ki bu söylenende kalbi olan yâhud şuhud halinde kulak tutan kimse için uyandıracak bir ihtar vardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki bunda; kalbi olan veya hazır bulunup da kulak veren kimseler için elbette bir öğüt vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki bunda aklı olan, yahud, kendisi huzuur (-ı kalb) içinde olarak, kulak veren kimseler için elbette bir öğüd (ve haatıra) vardır.

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu bunda, kalbi olana veya şahid olarak kulak veren kimse için bir öğüt vardır.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِى سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ ﴿٣٨

Şanım hakkiçin biz o gökleri ve yeri ve aralarındakileri altı günde halk ettik, bize bir yorgunluk da dokunmadı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık. Ve Bize hiç bir yorgunluk da dokunmadı.

— İbni Kesir

Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri altı günde yaratmışızdır. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmamışdır.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

— Seyyid Kutub

فَٱصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ ٱلشَّمْسِ وَقَبْلَ ٱلْغُرُوبِ ﴿٣٩

O halde onların lâflarına karşı sabret de Rabbine hamd ile tesbih eyle güneş doğmadan evvel ve batmadan evvel.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne derlerse sabret sen. Güneşin doğuşundan evvel ve batışından önce Rabbını hamd ile tesbih et.

— İbni Kesir

O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) ne derlerse sen (şimdilik) sabret. Rabbini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından önce, hamd ile tesbîh (ve tenbîh) et.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuş ile batışında önce Rabb'ini hamd ile tesbih et.

— Seyyid Kutub

AYARLAR