بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ٱلَّذِى جَعَلَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِى ٱلْعَذَابِ ٱلشَّدِيدِ ﴿٢٦

Ki Allah’ın yanında başka ilâh tutmuştur, haydin ikiniz bir atın onu o şiddetli azâb içine.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki o; Allah'tan başka bir ilah edinmiştir. Haydi siz ikiniz, onu en şiddetli azabın içine atın.

— İbni Kesir

“Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”

— Diyanet İşleri

Ki o, Allah ile beraber diğer bir Tanrı daha edinendir. Haydi ikiniz birden onu en çetin azabın içine atın.

— Hasan Basri Çantay

O ki Allah ile beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu çetin bir azaba atın.

— Seyyid Kutub

قَالَ قَرِينُهُۥ رَبَّنَا مَآ أَطْغَيْتُهُۥ وَلَٰكِن كَانَ فِى ضَلَٰلٍۭ بَعِيدٍ ﴿٢٧

Arkadaşı der: ya Rabbenâ onu ben azdırmadım velâkin kendisi uzak bir dalâl içinde idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onun yakın dostu dedi ki: Rabbımız; onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı.

— İbni Kesir

Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”

— Diyanet İşleri

Arkadaşı (olan şeytan) «Ey Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Fakat o, (zâten hakdan) uzak bir sapıklık içinde idi» dedi (ler),

— Hasan Basri Çantay

Yanındaki arkadaşı dedi ki: «Rabb'imiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi.»

— Seyyid Kutub

قَالَ لَا تَخْتَصِمُواْ لَدَىَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِٱلْوَعِيدِ ﴿٢٨

Buyurur ki: huzurumda çekişmeyin, ben size önceden vaîd göndermiş iken.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Buyurdu ki: Benim katımda çekişmeyin. Size önceden tehdid göndermiştim.

— İbni Kesir

Allah, şöyle der: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım.”

— Diyanet İşleri

(Allah) buyurdu (buyurur): «Benim huzuurumda çekişmeyin. Ben size önceden tehdîd göndermişdim».

— Hasan Basri Çantay

Allah: «Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim.»

— Seyyid Kutub

مَا يُبَدَّلُ ٱلْقَوْلُ لَدَىَّ وَمَآ أَنَاْ بِظَلَّٰمٍ لِّلْعَبِيدِ ﴿٢٩

Benim indimde söz değiştirilmez ve ben kullara zulümkâr değilim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Benim katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullara asla zulmedici değilim.

— İbni Kesir

“Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.”

— Diyanet İşleri

«Benim yanımda söz değişdirilmez. Ben kullara zulümkâr da değilim».

— Hasan Basri Çantay

Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem der.

— Seyyid Kutub

يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ ٱمْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ ﴿٣٠

O gün ki cehenneme doldun mu? diyeceğiz, o, daha ziyade var mı? diyecek.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün cehenneme: Doldun mu? deriz. O da: Daha var mı? der.

— İbni Kesir

O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der.

— Diyanet İşleri

O gün cehenneme «Doldun mu?» diyeceğiz. O da «Daha var mı?» diyecek!

— Hasan Basri Çantay

O gün cehenneme: «Doldun mu?» deriz. «Daha yok mu?» der.

— Seyyid Kutub

وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ ﴿٣١

Cennet de müttekilere uzak olmayarak yaklaştırılmış bulunacak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir.

— İbni Kesir

Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak.

— Diyanet İşleri

Cennet, takva saahiblerine, uzak olmayarak, yaklaşdırılmışdır.

— Hasan Basri Çantay

Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzak değildir.

— Seyyid Kutub

هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ ﴿٣٢

İşte bu, diye: o sizin vaad olunduğunuz: her bir tevbekâr, vazifesine riayetkâr olan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte size vaadolunan budur. Ki o; daima Allah'a yönelen ve buyruklarına riayet eden,

— İbni Kesir

(32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”

— Diyanet İşleri

İşte size va'd olunan; (gördüğünüz şu) cennetdir ki (o, Allahın tâatına) dönen, Onun (hudûd ve ahkâmına) riâyet eden,

— Hasan Basri Çantay

İşte size vaadedilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan.

— Seyyid Kutub

مَّنْ خَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ وَجَآءَ بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ ﴿٣٣

Gaybde Rahman’a haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelik bir kalb ile gelenlere.

— İbni Kesir

(32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”

— Diyanet İşleri

Çok esirgeyici Allaha (bütün samîmiyyetiyle) gıyabî saygı gösteren, Hakkın tâatına yönelmiş bir kalb ile gelen kimselere haasdır.

— Hasan Basri Çantay

Görmediği Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir.

— Seyyid Kutub

ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ ٱلْخُلُودِ ﴿٣٤

Girin ona bir selâm ile, bu işte o hulûd günü.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Selemetle girin oraya. İşte bu, ebediyet günüdür.

— İbni Kesir

“Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.”

— Diyanet İşleri

Selâmetle girin oraya, işte bu, ebedîlik günüdür.

— Hasan Basri Çantay

Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur denir.

— Seyyid Kutub

لَهُم مَّا يَشَآءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ ﴿٣٥

Orada onlara ne dilerlerse var, bizim nezdimizde ise ziyade var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada diledikleri onlarındır. Katımızda daha fazlası da var.

— İbni Kesir

Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

— Diyanet İşleri

Orada onlar ne dilerlerse var. Nezdimizde daha fazlası var.

— Hasan Basri Çantay

Orada istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

— Seyyid Kutub

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًا فَنَقَّبُواْ فِى ٱلْبِلَٰدِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ ﴿٣٦

Hem önlerinde nice karn helâk ettik, onlar tutumca onlardan daha çetin idiler, beldelerde delik aradılar: var mı bir kaçamak?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onlardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan ve diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluş var mı?

— İbni Kesir

Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?

— Diyanet İşleri

Biz, bunlardan evvel nice nesilleri helak etdik ki onlar kuvvetçe kendilerinden daha (üstün ve) çetin idiler, (Öyle ki ölümden kurtulmak için) memleketlerde delikler aramışlardı. (Fakat) firara bir (çâre) var mıydı?

— Hasan Basri Çantay

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Gerçekte onlar bunlardan daha güçlü idiler. Buna rağmen ölümden kurtulmak için memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?

— Seyyid Kutub

AYARLAR