بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
بَلۡ عَجِبُوٓاْ أَن جَآءَهُم مُّنذِرٞ مِّنۡهُمۡ فَقَالَ ٱلۡكَٰفِرُونَ هَٰذَا شَيۡءٌ عَجِيبٌ ٢
Doğrusu şaştılar da kendilerine içlerinden korkutucu bir peygamber geldiğine dediler ki kâfirler bu acîb bir şey.
Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da o kafirler: Bu, şaşılacak bir şey, dediler.
(1-2) Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!”
Bil'akis o kâfirler, kendilerine içlerinden inzâr edici (bir peygamber) geldi diye, hayrete düşdüler de «Bu, dediler, şaşılacak bir şey».
Kafirler aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da «Bu şaşılacak bir şeydir» dediler.
أَءِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗاۖ ذَٰلِكَ رَجۡعُۢ بَعِيدٞ ٣
Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit ha? Bu baid bir irca.
Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı? Bu, uzak bir dönüştür.
“Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür!”
«Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar hayâta dönecekmişiz)? Bu, (ihtimalden) uzak bir dönüşdür».
Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı dirileceğiz? Bu uzak bir dönüştür.
قَدۡ عَلِمۡنَا مَا تَنقُصُ ٱلۡأَرۡضُ مِنۡهُمۡۖ وَعِندَنَا كِتَٰبٌ حَفِيظُۢ ٤
Fakat arz onlardan neyi eksiltir bize malûmdur ve nezdimizde hıfzedici bir kitap vardır.
Doğrusu Biz; toprağın onlardan neleri eksilttiğini biliyoruz. Katımızda da her şeyi saklayan bir kitab vardır.
Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.
Toprak, onlardan neleri (yeyib) eksiltdiğinizi biz muhakkak bilmişizdir. Nezdimizde de (her şey'i) hıfız (ve tesbît) eden bir kitab vardır.
Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.
بَلۡ كَذَّبُواْ بِٱلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ فَهُمۡ فِيٓ أَمۡرٖ مَّرِيجٍ ٥
Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman tekzib ettiler de şimdi karma karışık bir ıztırab içindeler.
Hayır, onlar; hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi de şaşırmış bir haldedirler.
Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler.
Hayır, onlar, kendilerine hak gelince (onu) tekzîb etdiler. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
أَفَلَمۡ يَنظُرُوٓاْ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَوۡقَهُمۡ كَيۡفَ بَنَيۡنَٰهَا وَزَيَّنَّٰهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٖ ٦
Artık üstlerindeki Semâ’ya bir baksalar a, biz onu nasıl bina etmişiz ve ziynetlemişiz hiç bir gediği yok.
Üstlerindeki göğe hiç bakmazlar mı? Onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiç bir çatlak da yoktur.
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.
Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu nasıl bina etdik. Onu (yıldızlarla) nasıl donatdık. Onun hiçbir gediği de yok.
Üzerlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiçbir çatlak ta yoktur.
وَٱلۡأَرۡضَ مَدَدۡنَٰهَا وَأَلۡقَيۡنَا فِيهَا رَوَٰسِيَ وَأَنۢبَتۡنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوۡجِۭ بَهِيجٖ ٧
Arza da: bir imtidad vermişiz ve ağır baskılar oturtmuşuz ve her çeşidden çiftler bitirmişiz ki temaşasına doyulmaz.
Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada her türden güzel çiftler yetiştirdik.
Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik.
Yere de (bakmadılar mı?) Onu (nasıl) döşedik. Ona (nasıl) sabit dağlar koyduk. Onda her sınırdan içe ferah verici (ne) çiftler bitirdik!
Yeryüzünü de yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik, onda her güzel çifti bitirdik.
تَبۡصِرَةٗ وَذِكۡرَىٰ لِكُلِّ عَبۡدٖ مُّنِيبٖ ٨
Gözler gönüller açar, yaradanın kudretini ihtar eder, dersler verir birer nişanei basîret ve nümunei ibret olmak üzere, hakka yüz tutan her kul için.
Allah'a yönelen her kula öğüt ve ibret olsun diye.
Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir.
(Biz, bütün bunları) tâatımıza dönen her kulun kalb gözünü açmak, (ona) ibret vermek için (yapdık).
Bütün bunları, Allah'a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak için ve ona ibret vermek için yaptık.
وَنَزَّلۡنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ مُّبَٰرَكٗا فَأَنۢبَتۡنَا بِهِۦ جَنَّٰتٖ وَحَبَّ ٱلۡحَصِيدِ ٩
Bir de Semâdan mübarek bir su indirip de onunla bağlar bağçeler bitirmekteyiz ve biçilecek taneler.
Gökten bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
Gökden de bereketli su indirdik de onunla bağçeler, biçilecek taneler bitirdik.
Gökten bereketli su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek taneli ekinler bitirdik.
وَٱلنَّخۡلَ بَاسِقَٰتٖ لَّهَا طَلۡعٞ نَّضِيدٞ ١٠
Ve Semâ’ya ser çeken hurma ağaçları ki sıvama dizilmiş bir tal'ı vardır.
Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları.
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
Ve domurcukları birbiri üstüne binmiş uzun boylu hurma ağaçları (yetişdirdik),
Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik.
رِّزۡقٗا لِّلۡعِبَادِۖ وَأَحۡيَيۡنَا بِهِۦ بَلۡدَةٗ مَّيۡتٗاۚ كَذَٰلِكَ ٱلۡخُرُوجُ ١١
Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir.
Kullara rızık olması için. Ve onunla ölü bir beldeye can verdik. İşte çıkış da böyledir.
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
ki (bunlar) kullarına rızık olmak için (yaratılmışlardır). Biz onunla ölü bir memlekete can verdik, işte (kabirden) çıkış da böyledir.
Kullara rızık olması için. Ve o su ile ölü bir memlekete can verdik. İşte insanların yeniden dirilmesi de böyledir.
كَذَّبَتۡ قَبۡلَهُمۡ قَوۡمُ نُوحٖ وَأَصۡحَٰبُ ٱلرَّسِّ وَثَمُودُ ١٢
Tekzib etti onlardan evvel Nuhun kavmi ve ashabı ress ve Semûd.
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da tekzib etmişti.
(12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.
Onlardan evvel Nuuh kavmi, Ress yârânı, Semud (kavmi) de tekzîb etdi (ler).
Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semud kavmi de yalanlamıştı.