بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَجَآءَتۡ سَكۡرَةُ ٱلۡمَوۡتِ بِٱلۡحَقِّۖ ذَٰلِكَ مَا كُنتَ مِنۡهُ تَحِيدُ ١٩
Ve ölüm sekeratı hakk ile geldikte: işte diye: o senin kaçıp durduğun.
Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte bu; senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir.
Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir.
(Bir gün bakarsın ki) ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelmiş. «İşte bu, senin kaçıb durduğun şey» (denilmiş) dir.
Ölüm sarhoşluğu bir gün Hakk'ı getirir de «İşte ey insan bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir» denir.
وَنُفِخَ فِي ٱلصُّورِۚ ذَٰلِكَ يَوۡمُ ٱلۡوَعِيدِ ٢٠
Ve Sur üfürüldükte: ki işte o vaîd günüdür.
Sur'a üfürülmüştür. İşte bu; geleceği vaadedilen gündür.
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür.
Suur'a da üfürülmüşdür. İşte bu, tehdîdin (tehakkuk etmiş) günüdür.
Sur'a üfürülür. İşte bu geleceği söz verilen gündür.
وَجَآءَتۡ كُلُّ نَفۡسٖ مَّعَهَا سَآئِقٞ وَشَهِيدٞ ٢١
Ve her nefis gelmiştir: beraberinde bir sevk memuru ve bir şâhid vardır.
Her nefis, yanında bir sürücü ve şahidle gelir.
Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir.
(O gün) herkes, beraberinde sürücü ve şâhid (iki melek) bulunduğu halde, (mahşere) gelmişdir.
Her can, yanında bir sürücü ve bir şahidle gelir.
لَّقَدۡ كُنتَ فِي غَفۡلَةٖ مِّنۡ هَٰذَا فَكَشَفۡنَا عَنكَ غِطَآءَكَ فَبَصَرُكَ ٱلۡيَوۡمَ حَدِيدٞ ٢٢
Celâlim Hakkı için (denir) sen bundan bir gaflette idin: şimdi senden perdeni açtık, artık bu gün gözün keskindir.
Andolsun ki; sen, bundan gaflette idin. İşte senin perdeni kaldırdık. Bugün artık görüşün keskindir.
(Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.)
Andolsun ki sen (dünyâda) bundan gafletde idin. İşte senden perdeni kaldırıb açdık. Bugün gözün (ne kadar) keskindir!
Ona: «Andolsun ki, sen, bundan gafilsin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir» denir.
وَقَالَ قَرِينُهُۥ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ ٢٣
Ve karîni demiştir: işte bu yanımdaki hâzır.
Ona yakın olan dedi ki: İşte yanımda hazır olan şey.
Beraberindeki (melek) şöyle der: “İşte bu yanımdaki hazır.”
Onun yoldaşı olan (melek) dedi (der) ki: «İşte yanımda (yazılı) olan şey karşındadır».
Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi.
أَلۡقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٖ ٢٤
(Buyurulur:) atın atın cehenneme her nankör anud, hayra engel, haşarı işkilci kâfiri.
Siz ikiniz, atın cehenneme; her inatçı kafiri;
(24-25) (Allah, şöyle der:) “Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!”
(24-25) (Ey iki melek, hakka karşı) alabildiğine inâdeden, hayra bütün hızıyle engel olan, zaalim, şübheci her nankörü atın cehenneme!
Allah: «Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü.»
مَّنَّاعٖ لِّلۡخَيۡرِ مُعۡتَدٖ مُّرِيبٍ ٢٥
(Buyurulur:) atın atın cehenneme her nankör anud, hayra engel, haşarı işkilci kâfiri.
Hayra bütün hızıyla engel olan azgın şüpheciyi.
(24-25) (Allah, şöyle der:) “Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!”
(24-25) (Ey iki melek, hakka karşı) alabildiğine inâdeden, hayra bütün hızıyle engel olan, zaalim, şübheci her nankörü atın cehenneme!
Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi.
ٱلَّذِي جَعَلَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَأَلۡقِيَاهُ فِي ٱلۡعَذَابِ ٱلشَّدِيدِ ٢٦
Ki Allah’ın yanında başka ilâh tutmuştur, haydin ikiniz bir atın onu o şiddetli azâb içine.
Ki o; Allah'tan başka bir ilah edinmiştir. Haydi siz ikiniz, onu en şiddetli azabın içine atın.
“Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
Ki o, Allah ile beraber diğer bir Tanrı daha edinendir. Haydi ikiniz birden onu en çetin azabın içine atın.
O ki Allah ile beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu çetin bir azaba atın.
۞ قَالَ قَرِينُهُۥ رَبَّنَا مَآ أَطۡغَيۡتُهُۥ وَلَٰكِن كَانَ فِي ضَلَٰلِۭ بَعِيدٖ ٢٧
Arkadaşı der: ya Rabbenâ onu ben azdırmadım velâkin kendisi uzak bir dalâl içinde idi.
Onun yakın dostu dedi ki: Rabbımız; onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı.
Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”
Arkadaşı (olan şeytan) «Ey Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Fakat o, (zâten hakdan) uzak bir sapıklık içinde idi» dedi (ler),
Yanındaki arkadaşı dedi ki: «Rabb'imiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi.»
قَالَ لَا تَخۡتَصِمُواْ لَدَيَّ وَقَدۡ قَدَّمۡتُ إِلَيۡكُم بِٱلۡوَعِيدِ ٢٨
Buyurur ki: huzurumda çekişmeyin, ben size önceden vaîd göndermiş iken.
Buyurdu ki: Benim katımda çekişmeyin. Size önceden tehdid göndermiştim.
Allah, şöyle der: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım.”
(Allah) buyurdu (buyurur): «Benim huzuurumda çekişmeyin. Ben size önceden tehdîd göndermişdim».
Allah: «Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim.»
مَا يُبَدَّلُ ٱلۡقَوۡلُ لَدَيَّ وَمَآ أَنَا۠ بِظَلَّٰمٖ لِّلۡعَبِيدِ ٢٩
Benim indimde söz değiştirilmez ve ben kullara zulümkâr değilim.
Benim katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullara asla zulmedici değilim.
“Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.”
«Benim yanımda söz değişdirilmez. Ben kullara zulümkâr da değilim».
Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem der.