بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ شَهَٰدَةُ بَيۡنِكُمۡ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ حِينَ ٱلۡوَصِيَّةِ ٱثۡنَانِ ذَوَا عَدۡلٖ مِّنكُمۡ أَوۡ ءَاخَرَانِ مِنۡ غَيۡرِكُمۡ إِنۡ أَنتُمۡ ضَرَبۡتُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَأَصَٰبَتۡكُم مُّصِيبَةُ ٱلۡمَوۡتِۚ تَحۡبِسُونَهُمَا مِنۢ بَعۡدِ ٱلصَّلَوٰةِ فَيُقۡسِمَانِ بِٱللَّهِ إِنِ ٱرۡتَبۡتُمۡ لَا نَشۡتَرِي بِهِۦ ثَمَنٗا وَلَوۡ كَانَ ذَا قُرۡبَىٰ وَلَا نَكۡتُمُ شَهَٰدَةَ ٱللَّهِ إِنَّآ إِذٗا لَّمِنَ ٱلۡأٓثِمِينَ ١٠٦
Ey iman edenler; herhangi birinize ölüm gelip çattığı zaman, vasiyet anında aranızda ya adalet sahibi iki kişiyi veya yolculuk ta başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Onlardan şüpheleniyorsanız; namazdan sonra alıkoyarsınız da Allah'a şöyle yemin ederler; Akraba bile olsa yeminle hiç bir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemeyeceğiz, yoksa elbette günahkarlardan oluruz.
فَإِنۡ عُثِرَ عَلَىٰٓ أَنَّهُمَا ٱسۡتَحَقَّآ إِثۡمٗا فَـَٔاخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَحَقَّ عَلَيۡهِمُ ٱلۡأَوۡلَيَٰنِ فَيُقۡسِمَانِ بِٱللَّهِ لَشَهَٰدَتُنَآ أَحَقُّ مِن شَهَٰدَتِهِمَا وَمَا ٱعۡتَدَيۡنَآ إِنَّآ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ١٠٧
Şayet onların aleyhinde gerçekten bir vebale hak kazanmış oldukları ortaya çıkarsa; onların aleyhlerine hak iddia ettikleri iki kişi, bunların yerine geçer. Ve; bizim şehadetimiz onların şehadetinden daha doğrudur, biz haddi aşmadık, o takdirde biz, doğrusu zalimlerden oluruz, diye Allah'a yemin ederler.
ذَٰلِكَ أَدۡنَىٰٓ أَن يَأۡتُواْ بِٱلشَّهَٰدَةِ عَلَىٰ وَجۡهِهَآ أَوۡ يَخَافُوٓاْ أَن تُرَدَّ أَيۡمَٰنُۢ بَعۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱسۡمَعُواْۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ ١٠٨
Bu, şehadeti gereği gibi yapmalarına veya yeminden sonra yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarına daha yakındır. Allah'tan korkun ve dinleyin. Allah fasıklar güruhunu hidayete erdirmez.
۞ يَوۡمَ يَجۡمَعُ ٱللَّهُ ٱلرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَآ أُجِبۡتُمۡۖ قَالُواْ لَا عِلۡمَ لَنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ ١٠٩
Allah, Rasulleri topladığı gün şöyle buyurur; Size ne cevab verildi? Onlar da: Bizim bir bildiğimiz yoktur, doğrusu gaybları bilen Sensin Sen, derler.
إِذۡ قَالَ ٱللَّهُ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ٱذۡكُرۡ نِعۡمَتِي عَلَيۡكَ وَعَلَىٰ وَٰلِدَتِكَ إِذۡ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِ تُكَلِّمُ ٱلنَّاسَ فِي ٱلۡمَهۡدِ وَكَهۡلٗاۖ وَإِذۡ عَلَّمۡتُكَ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَٱلتَّوۡرَىٰةَ وَٱلۡإِنجِيلَۖ وَإِذۡ تَخۡلُقُ مِنَ ٱلطِّينِ كَهَيۡـَٔةِ ٱلطَّيۡرِ بِإِذۡنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيۡرَۢا بِإِذۡنِيۖ وَتُبۡرِئُ ٱلۡأَكۡمَهَ وَٱلۡأَبۡرَصَ بِإِذۡنِيۖ وَإِذۡ تُخۡرِجُ ٱلۡمَوۡتَىٰ بِإِذۡنِيۖ وَإِذۡ كَفَفۡتُ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ عَنكَ إِذۡ جِئۡتَهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ فَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡهُمۡ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ ١١٠
Hani Allah; Ey Meryem oğlu İsa; senin ve ananın üzerindeki nimetimi hatırla, demişti. Hani seni, Ruh'ül-Kudüs ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlar la konuşuyordun. Hani sana; kitabı, hikmeti Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani sen; Benim iznimle çamurdan kuş gibi bir şey yapıyordun da içine üflüyordun ve Benim iznimle kuş oluyordu. Hani sen; anadan doğma körü ve abraşı Benim iznimle iyi ediyordun. Hani; ölüleri Benim iznimle diriltiyordun. Ve hani, İsrailoğullarını senden çekmiştim, kendilerine apaçık ayetler getirdiğin zaman içlerinden küfredenler; bu apaçık bir büyüdür, demişti.
وَإِذۡ أَوۡحَيۡتُ إِلَى ٱلۡحَوَارِيِّـۧنَ أَنۡ ءَامِنُواْ بِي وَبِرَسُولِي قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَٱشۡهَدۡ بِأَنَّنَا مُسۡلِمُونَ ١١١
Hani Ben Havarilere: Bana ve peygamberime iman edin, diye vahyetmiştim de; inandık, şahid ol ki biz, müslümanlarız, demişlerdi.
إِذۡ قَالَ ٱلۡحَوَارِيُّونَ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ هَلۡ يَسۡتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيۡنَا مَآئِدَةٗ مِّنَ ٱلسَّمَآءِۖ قَالَ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ ١١٢
Hani Havariler: Ey Meryem oğlu İsa; Rabbın bize gökten bir sofra indiribilir mi? demişlerdi de, O; eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkun, demişti.
قَالُواْ نُرِيدُ أَن نَّأۡكُلَ مِنۡهَا وَتَطۡمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعۡلَمَ أَن قَدۡ صَدَقۡتَنَا وَنَكُونَ عَلَيۡهَا مِنَ ٱلشَّٰهِدِينَ ١١٣
Demişlerdi ki: İstiyorsanız ki; ondan yiyelim, kalblerimiz yatışsın ve senin bize hakikaten doğru söylediğini bilelim de biz ona şahidlerden olalım.
قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ ٱللَّهُمَّ رَبَّنَآ أَنزِلۡ عَلَيۡنَا مَآئِدَةٗ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ تَكُونُ لَنَا عِيدٗا لِّأَوَّلِنَا وَءَاخِرِنَا وَءَايَةٗ مِّنكَۖ وَٱرۡزُقۡنَا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلرَّٰزِقِينَ ١١٤
Meryem oğlu İsa'da: Allahım; Rabbımız, üstümüze gökten bir sofra indir ki, bizim hem öncekilerimiz, hem sonrakilerimiz için bir bayram ve Senden bir ayet olsun. Bizi rızıklandır. Sen, rızık vernlerin en hayırlısısın, diye dua etmişti.
قَالَ ٱللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيۡكُمۡۖ فَمَن يَكۡفُرۡ بَعۡدُ مِنكُمۡ فَإِنِّيٓ أُعَذِّبُهُۥ عَذَابٗا لَّآ أُعَذِّبُهُۥٓ أَحَدٗا مِّنَ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١١٥
Allah buyudu ki: Ben, onu şühesiz indireceğim. Bundan sonra da artık içinizden her kim küfrederse; onu dünyalarda hiç kimseyi azablandırmayacağım azabla azablandırırım.
وَإِذۡ قَالَ ٱللَّهُ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ءَأَنتَ قُلۡتَ لِلنَّاسِ ٱتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيۡنِ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ قَالَ سُبۡحَٰنَكَ مَا يَكُونُ لِيٓ أَنۡ أَقُولَ مَا لَيۡسَ لِي بِحَقٍّۚ إِن كُنتُ قُلۡتُهُۥ فَقَدۡ عَلِمۡتَهُۥۚ تَعۡلَمُ مَا فِي نَفۡسِي وَلَآ أَعۡلَمُ مَا فِي نَفۡسِكَۚ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ ١١٦
Allah buyurmuştu ki: Ey meryem oğlu İsa; sen mi insanlara: Beni ve annemi Allah'tan başka iki ilah edinin, dedin? Demişti ki: Tenzih ederim Seni, hak olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer ben, onu söylemişsem; Sen, onu elbette bilirsin. Sen, benim içimde olanı bilirsin, ama ben Senin zatında olanı bilmem. Doğrusu görülmeyeni en iyi bilen Sensin, Sen.