بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ ٱلْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُوْلِى بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَٰتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَۖ فَإِن تُطِيعُواْ يُؤْتِكُمُ ٱللَّهُ أَجْرًا حَسَنًاۖ وَإِن تَتَوَلَّوْاْ كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٦

Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: Siz, yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya onlar müslüman olurlar. Şayet itaat ederseniz; Allah size güzel bir ecir verir. Ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız; sizi, elim bir azabla azablandırır.

— İbni Kesir

لَّيْسَ عَلَى ٱلْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى ٱلْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى ٱلْمَرِيضِ حَرَجٌۗ وَمَن يُطِعِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ يُدْخِلْهُ جَنَّٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُۖ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٧

Gözü kör olana vebal yok. Topala da vebal yok, hastaya da vebal yok. Kim, Allah'a ve peygamberine itaat ederse; onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa; onu elim bir azab ile azablandırır.

— İbni Kesir

لَّقَدْ رَضِىَ ٱللَّهُ عَنِ ٱلْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ ٱلشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِى قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ ٱلسَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَٰبَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا ﴿١٨

Andolsun ki; sana, o ağacın altında bi'at ederlerken Allah mü'minlerden hoşnud olmuştur. Kalblerinde olanı bilmiş de onlara sekineti indirmiş ve onları pek yakın bir fethle mükafatlandırmıştır.

— İbni Kesir

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَاۗ وَكَانَ ٱللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿١٩

Ve alacakları bol ganimetlerle. Allah; Aziz, Hakim olandır.

— İbni Kesir

وَعَدَكُمُ ٱللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَٰذِهِۦ وَكَفَّ أَيْدِىَ ٱلنَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ ءَايَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَٰطًا مُّسْتَقِيمًا ﴿٢٠

Allah; size, ele geçireceğiniz bol ganimetler vaadetmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki mü'minlere bir ayet olsun ve sizi dosdoğru yola hidayet etsin.

— İbni Kesir

وَأُخْرَىٰ لَمْ تَقْدِرُواْ عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ ٱللَّهُ بِهَاۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرًا ﴿٢١

Bundan başka, sizin gücünüzün yetmediği ama Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Ve Allah; her şeye kadir olandır.

— İbni Kesir

وَلَوْ قَٰتَلَكُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوَلَّوُاْ ٱلْأَدْبَٰرَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا ﴿٢٢

O küfredenler, sizinle savaşa katılsalardı; mutlaka arkalarını dönerlerdi. Sonra bir veli ve yardımcı da bulamazlardı.

— İbni Kesir

سُنَّةَ ٱللَّهِ ٱلَّتِى قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ ٱللَّهِ تَبْدِيلًا ﴿٢٣

Bu, önceden beri geçmiş olan Allah'ın sünnetidir. Ve sen; Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

— İbni Kesir

وَهُوَ ٱلَّذِى كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنۢ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا ﴿٢٤

Mekke'nin göbeğinde sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O'dur. Allah; yaptıklarınızı görmekte olandır.

— İbni Kesir

هُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّوكُمْ عَنِ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَٱلْهَدْىَ مَعْكُوفًا أَن يَبْلُغَ مَحِلَّهُۥۚ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُّؤْمِنُونَ وَنِسَآءٌ مُّؤْمِنَٰتٌ لَّمْ تَعْلَمُوهُمْ أَن تَطَـُٔوهُمْ فَتُصِيبَكُم مِّنْهُم مَّعَرَّةٌۢ بِغَيْرِ عِلْمٍۖ لِّيُدْخِلَ ٱللَّهُ فِى رَحْمَتِهِۦ مَن يَشَآءُۚ لَوْ تَزَيَّلُواْ لَعَذَّبْنَا ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٢٥

Onlar; küfretmiş olanlardır. Sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve bekletilmekte olan kurbanlıklarınızı da mahalline ulaşmaktan men'edenlerdir. Eğer orada henüz bilmediğiniz mü'min erkekler, mü'min kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı; Allah, savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah, böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı; o küfredenleri elim bir azabla azablandırırdık.

— İbni Kesir

إِذْ جَعَلَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ ٱلْجَٰهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ ٱللَّهُ سَكِينَتَهُۥ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ وَعَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ ٱلتَّقْوَىٰ وَكَانُوٓاْ أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَاۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمًا ﴿٢٦

O küfredenler kalblerinde hamiyyeti, cahiliyyet hamiyyetini ateşlendirdiklerinde Allah; sekinetini peygamberine ve mü'minlerin üzerine indirdi. Ve onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar, buna daha layık ve ehil kimselerdi. Allah; her şeyi bilmekte olandır.

— İbni Kesir

AYARLAR