بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَمِنۡهُم مَّن يَسۡتَمِعُ إِلَيۡكَ حَتَّىٰٓ إِذَا خَرَجُواْ مِنۡ عِندِكَ قَالُواْ لِلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ مَاذَا قَالَ ءَانِفًاۚ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ طَبَعَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ وَٱتَّبَعُوٓاْ أَهۡوَآءَهُمۡ ١٦
Onlardan seni dinlemeğe gelen de var, hattâ yanından çıktıklarında kendilerine ilim verilmiş olanlara derler ki: "o, demin ne söyledi?" Bunlar öyle kimselerdir ki Allah kalblerini tâb etmiştir de hep hevaları ardına düşmektedirler.
Onların arasında seni dinleyenler vardır. Nihayet senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilmiş olanlara: Az önce ne demişti? diye sorarlar. İşte bunlar, Allah'ın kalblerini mühürlemiş olduğu ve kendi heveslerine uyan kimselerdir.
Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir.
Onlardan öyle kimseler vardır ki seni dinler (ler). Nihayet yanından çıkdıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olanlara «O, demin ne söylediydi ha?» derler. Onlar öyle kişilerdir ki Allah kalblerinin üzerine mühür basmışdır. Onlar hevaa (ve heves) lerine uymuşlardır.
Ey Muhammed! Onların içinde seni dinleyenler vardır; sonra senin yanından çıkınca, bilgili kimselere «Az önce ne demişti?» diye sorarlar. İşte bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlemiş olduğu, kendi heveslerine uyan kimselerdir.
وَٱلَّذِينَ ٱهۡتَدَوۡاْ زَادَهُمۡ هُدٗى وَءَاتَىٰهُمۡ تَقۡوَىٰهُمۡ ١٧
Hidâyeti kabul edenlere gelince Allah onların muvaffakıyyetlerini artırmakta ve kendilerine (takvalarını) korunmalıklarını vermektedir.
Hidayete erenlere gelince; onların hidayetlerini arttırır ve onlara takvalarını verir.
Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırır. Onların Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar.
Hidâyeti kabul edenler (e gelince: Allah) onların muvaffakıyyetini artırmış, onlara (ateşden nasıl) kaçınacaklarını ilham etmişdir.
Hidayeti bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini artırır ve onlara takvasını (ateşten nasıl korunacaklarını) öğretir.
فَهَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّا ٱلسَّاعَةَ أَن تَأۡتِيَهُم بَغۡتَةٗۖ فَقَدۡ جَآءَ أَشۡرَاطُهَاۚ فَأَنَّىٰ لَهُمۡ إِذَا جَآءَتۡهُمۡ ذِكۡرَىٰهُمۡ ١٨
Artık onlar yalnız o saate, onun birdenbire kendilerine gelivermesine bakıyorlar, çünkü işte alâmetleri geldi, fakat o başlarına geldiği vakit anlamaları kendilerine ne faide verir?
Onlar, kıyamet saatının ansızın kendilerine gelip çatmasından başka bir şey mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca öğüt almaları neye yarar?
Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?
Haalâ onlar o sâatden ve onun kendilerine ansızın geleceğinden başkasını mı bekliyorlar? işte onun alâmetleri gelmişdir, öyleyse bu, onlara geldiği vakit düşünüb ibret almaları kendilerine ne fâide verecek?
Onlar kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? İşte onun belirtileri geldi. O uyarıldıkları saat kendilerine gelip çatınca öğüt almaları neye yarar?
فَٱعۡلَمۡ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ وَٱسۡتَغۡفِرۡ لِذَنۢبِكَ وَلِلۡمُؤۡمِنِينَ وَٱلۡمُؤۡمِنَٰتِۗ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ مُتَقَلَّبَكُمۡ وَمَثۡوَىٰكُمۡ ١٩
Şimdi bunu bil ki başka tanrı yok ancak bir Allah, bil de günahına ve mü'minîn-ü mü'minata istiğfar eyle, Allah dolaştığınız yeri de bilir durduğunuz yeri de.
Bil ki; Allah'tan başk ailah yokturç Hem kendinin, hem de mü'min erkeklerle mü'min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, dolaştığınız yeri de, barındığınız yeri de bilir.
Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.
Binâen'aleyh (fırsat elde iken) şu: «Allahdan başka hiçbir Tanrı yokdur» hakıykatını bil, hem kendinin, hem erkek mü'minlerle kadın mü'minlerin günâhının yarlığanmasını iste Allah dolaşdığınız yeri de bilir, barındığınız yeri de.
Ey Muhammed! Allah'tan başka ilah olmadığını bil ve kendi günahına, inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahları için Allah'tan mağfiret dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yeri bilir.
وَيَقُولُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَوۡلَا نُزِّلَتۡ سُورَةٞۖ فَإِذَآ أُنزِلَتۡ سُورَةٞ مُّحۡكَمَةٞ وَذُكِرَ فِيهَا ٱلۡقِتَالُ رَأَيۡتَ ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٞ يَنظُرُونَ إِلَيۡكَ نَظَرَ ٱلۡمَغۡشِيِّ عَلَيۡهِ مِنَ ٱلۡمَوۡتِۖ فَأَوۡلَىٰ لَهُمۡ ٢٠
İman edenler "bir Sûre indirilseydi" diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki: tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır.
İman etmiş olanlar; bir sure indirilmeli değil miydi? derler. Fakat muhkem bir sure indirilip de orada muharebe zikrolununca; kalblerinde hastalık olanların, ölüm korkusundan bayılmış kimselerin bakışları gibi sana baktıklarını görürsün. Bu, onlar için daha evladır.
İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler. Fakat hükmü apaçık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır.
İman edenler «(Cihâd hakkında) bir sûre indirilmeli değil miydi?» derler (di). Fakat hükmü baakıy bir sûre indirilib de içinde muhaarebe zikr olununca kalblerinde maraz bulunanların —ölüm (zamanında) üstlerine baygınlık gelmiş olanların bakışı gibi— sana bakmakda olduklarını gördün. Hay (o korkdukları) başlarına gelesi adamlar!
İnananlar «Keşke cihad hakkında bir sure indirilmiş olsaydı!» derler. Fakat hükmü açık bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık bulunanların sana ölümden bayılıp düşen kimsenin bakışı gibi baktıklarını görürsün. Oysa onlara düşen:
طَاعَةٞ وَقَوۡلٞ مَّعۡرُوفٞۚ فَإِذَا عَزَمَ ٱلۡأَمۡرُ فَلَوۡ صَدَقُواْ ٱللَّهَ لَكَانَ خَيۡرٗا لَّهُمۡ ٢١
Fakat bir tâat ve bir güzel söz, sonra emir katiyyet kesbedince Allah’a sadakat etselerdi elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
İtaat ve güzel söz. Bunun için iş ciddileşince derhal Allah'a sadakat gösterselerdi; elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
İtaat ve güzel bir söz onlar için daha hayırlıdır. İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.
(Onların vazîfesi) tâatdı, güzel söz söylemek (tatlı dil kullanmak) dı. Bunun için onlar, iş ciddîleşince, derhal Allaha (verdikleri sözde) sadâkat gösterselerdi kendileri için elbet hayırlı olurdu.
İtaat etmek ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
فَهَلۡ عَسَيۡتُمۡ إِن تَوَلَّيۡتُمۡ أَن تُفۡسِدُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَتُقَطِّعُوٓاْ أَرۡحَامَكُمۡ ٢٢
Nasıl döner de Arzı fesâda verir ve rahimlerinizi doğratabilir misiniz?
Demek, sizler idareyi ele alırsanız; yeryüzünde fesad çıkaracak, akrabalık bağlarını bile koparacaksınız öyle mi?
Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi?
Demek, idareyi ve haakimiyyeti ele alırsanız hemen yer (yüzün) de fesâd çıkaracak, akrıbalık münâsebetlerinizi bile parçalayıb keseceksiniz öyle mi?!
Demek sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını da koparacaksınız, öyle mi?
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَعَنَهُمُ ٱللَّهُ فَأَصَمَّهُمۡ وَأَعۡمَىٰٓ أَبۡصَٰرَهُمۡ ٢٣
Öyleler o kimselerdir ki Allah onları lanetlemiş de duygularını almış ve gözlerini kör etmiştir.
Allah'ın kendilerini la'netlemiş, sağırlaştırmış ve gözlerini kör etmiş olduğu kimseler işte bunlardır.
İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden tardetmiş de (kulaklarını) sağır, gözlerini kör yapmışdır.
İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lanetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir.
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ٱلۡقُرۡءَانَ أَمۡ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقۡفَالُهَآ ٢٤
Öyle olmasa Kur'an’ı bir tedebbür etmezler mi? Yoksa kalbler üzerinde üst üste kilitleri mi var?
Kur'an'ı düşünmezler mi? Yoksa kalblerin üzerinde kilitleri mi vardır?
Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?
(Öyle olmasa) Kur'ânı iyiden iyi anla (yıb hakkı tanı) mazlar mı? Daha doğrusu onların kalbler (i) üzerinde (kat kat) kilidler vardır.
Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?
إِنَّ ٱلَّذِينَ ٱرۡتَدُّواْ عَلَىٰٓ أَدۡبَٰرِهِم مِّنۢ بَعۡدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ٱلۡهُدَى ٱلشَّيۡطَٰنُ سَوَّلَ لَهُمۡ وَأَمۡلَىٰ لَهُمۡ ٢٥
Haberiniz olsun ki o kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra gerisin geri irtidâda doğru gidenlere Şeytan fit vermiş ve kendilerini uzun uzun emellere düşürmüştür.
Muhakkak ki kendilerine hidayet belli olduktan sonra arkalarına dönenleri şeytan aldatmış ve onlara ümit vermiştir.
Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür.
Hakıykat, kendilerine hidâyet besbelli oldukdan sonra arkalarına dönenler (yok mu?) şeytan onları fitlemiş, onlara uzun zaman göstermişdir.
Şüphesiz ki kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, ona arka dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَالُواْ لِلَّذِينَ كَرِهُواْ مَا نَزَّلَ ٱللَّهُ سَنُطِيعُكُمۡ فِي بَعۡضِ ٱلۡأَمۡرِۖ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ إِسۡرَارَهُمۡ ٢٦
Öyle, çünkü bunlar Allah’ın indirdiğini hoşlanmayanlara demişlerdir ki: biz, size bazı emirde itaat edeceğiz, Allah ise onların o gizli konuşmalarını bilip duruyor.
İşte böyle. Zira onlar, Allah'ın indirdiğini çirkin karşılayanlara; bazı işlerde size itaat edeceğiz, demişlerdi. Allah, onların gizlediklerini bilir.
Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir.
Bunun sebebi şudur: Çünkü hakıykaten onlar Allahın indirdiğini hoş görmeyenlere «Biz size ba'zı emirde itaat edeceğiz» dediler. Halbuki Allah onların gizli konuşduklarını da biliyor.
Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara «Bazı hususlarda size itaat edeceğiz» demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.