بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُواْ وَنَتَجَاوَزُ عَن سَيِّـَٔاتِهِمْ فِىٓ أَصْحَٰبِ ٱلْجَنَّةِۖ وَعْدَ ٱلصِّدْقِ ٱلَّذِى كَانُواْ يُوعَدُونَ ﴿١٦

İşte bunlar, cennetliklerdendirler. Yaptıklarının en iyisini kabul edeceğimiz ve kötülüklerinden vazgeçeceğimiz kimselerdir. Bu; onlara vaadolunan dosdoğru bir vaaddir.

— İbni Kesir

وَٱلَّذِى قَالَ لِوَٰلِدَيْهِ أُفٍّ لَّكُمَآ أَتَعِدَانِنِىٓ أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ ٱلْقُرُونُ مِن قَبْلِى وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ ٱللَّهَ وَيْلَكَ ءَامِنْ إِنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٧

Anne ve babasına: Of sizden, benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni mi tekrar dirilmekle tehdit ediyorsunuz? diyen kimseye, anne ve babası Allah'a sığınarak: Yazıklar olsun sana. İman et, muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır dedikleri halde; bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir, der.

— İbni Kesir

أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ ٱلْقَوْلُ فِىٓ أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِۖ إِنَّهُمْ كَانُواْ خَٰسِرِينَ ﴿١٨

İşte onlar; kendilerinden önce cinnlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde üzerlerine söz hak olmuş kimselerdir. Doğrusu onlar, hüsrana uğrayanlardandırlar.

— İbni Kesir

وَلِكُلٍّ دَرَجَٰتٌ مِّمَّا عَمِلُواْۖ وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَٰلَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١٩

Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir. Ve kendilerine zulmedilmez.

— İbni Kesir

وَيَوْمَ يُعْرَضُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَلَى ٱلنَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَٰتِكُمْ فِى حَيَاتِكُمُ ٱلدُّنْيَا وَٱسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَٱلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ ٱلْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِى ٱلْأَرْضِ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ ﴿٢٠

O küfredenlere, ateşe sunuldukları gün: Dünyadaki hayatınızda sizin için temiz olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve fasıklık etmenizden ötürü alçaltıcı bir azab göreceksiniz, denir.

— İbni Kesir

وَٱذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُۥ بِٱلْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ ٱلنُّذُرُ مِنۢ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِۦٓ أَلَّا تَعْبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَ إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿٢١

Ad'ın kardeşini de hatırla. Hani kavmini; Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken Ahkaf ile uyarıp; doğrusu ben, sizin için büyük günün azabından korkarım, diye korkutmuştu.

— İbni Kesir

قَالُوٓاْ أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ ءَالِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ﴿٢٢

Onlar da: Sen, bizi tanrılarımızdan döndürmek için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen; haydi taehdit ettiğin şeyi başımıza getir, demişlerdi.

— İbni Kesir

قَالَ إِنَّمَا ٱلْعِلْمُ عِندَ ٱللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّآ أُرْسِلْتُ بِهِۦ وَلَٰكِنِّىٓ أَرَىٰكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ ﴿٢٣

O da: İlim, ancak Allah katındadır. Ben, size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum. Ama bakıyorum ki siz, cahil bir kavimsiniz, demişti

— İbni Kesir

فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُواْ هَٰذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَاۚ بَلْ هُوَ مَا ٱسْتَعْجَلْتُم بِهِۦۖ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢٤

Onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce dediler ki: Bu; bize yağmur getirecek büyük bir buluttur. Hayır o, acelece beklediğiniz şey, bir rüzgardır ki içinde elem verici azab vardır.

— İbni Kesir

تُدَمِّرُ كُلَّ شَىْءٍۭ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُواْ لَا يُرَىٰٓ إِلَّا مَسَٰكِنُهُمْۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْقَوْمَ ٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٢٥

Rabbının emri ile her şeyi yıkar. Bunun üzerine onların meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte biz, suçlular güruhunu böylece cezalandırırız.

— İbni Kesir

وَلَقَدْ مَكَّنَّٰهُمْ فِيمَآ إِن مَّكَّنَّٰكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَٰرًا وَأَفْـِٔدَةً فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَآ أَبْصَٰرُهُمْ وَلَآ أَفْـِٔدَتُهُم مِّن شَىْءٍ إِذْ كَانُواْ يَجْحَدُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٢٦

Andolsun ki; onları, sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik. Ne var ki; kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü onlar; Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Sonunda onları alay ettikleri şey kuşatıverdi.

— İbni Kesir

AYARLAR