بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱتْرُكِ ٱلْبَحْرَ رَهْوًاۖ إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ ﴿٢٤

«Denizi (sen ve ashaabın selâmetle geçdikden sonra) durgun ve açık bırak. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muş bir ordudur».

— Hasan Basri Çantay

كَمْ تَرَكُواْ مِن جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ ﴿٢٥

(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.

— Hasan Basri Çantay

وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ ﴿٢٦

(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.

— Hasan Basri Çantay

وَنَعْمَةٍ كَانُواْ فِيهَا فَٰكِهِينَ ﴿٢٧

(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.

— Hasan Basri Çantay

كَذَٰلِكَۖ وَأَوْرَثْنَٰهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ ﴿٢٨

İşte (emir) böyledir. Biz (bütün) bunları başka başka kavmler) e mîras verdik.

— Hasan Basri Çantay

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُواْ مُنظَرِينَ ﴿٢٩

Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı. Onlara (aman ve) mühlet verilmedi.

— Hasan Basri Çantay

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنَ ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ ﴿٣٠

(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.

— Hasan Basri Çantay

مِن فِرْعَوْنَۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَالِيًا مِّنَ ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٣١

(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.

— Hasan Basri Çantay

وَلَقَدِ ٱخْتَرْنَٰهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٣٢

Andolsun ki biz onlara — (hallerini) bilerek — (zamanlarındaki) âlemlerin üstünde bir imtiyaz vermişdik.

— Hasan Basri Çantay

وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌاْ مُّبِينٌ ﴿٣٣

Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik.

— Hasan Basri Çantay

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤

(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR