بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَوْ نُرِيَنَّكَ ٱلَّذِى وَعَدْنَٰهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ ﴿٤٢

Yâhud onlara yaptığımız vaîdi sana gösterirsek şüphe yok ki biz ona da muktediriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut da onlara vaadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü Biz, onlara karşı gücü yetenleriz.

— İbni Kesir

Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.

— Diyanet İşleri

Yahud onlara va'd (ve tehdîd) etdiğimiz (azâb) ı (senin hayâtında) behemehal kendine göstereceğiz. Çünkü biz onların üstünde iktidar saahibleriyiz.

— Hasan Basri Çantay

Yahut onları tehdit ettiğimiz şeyi sana gösteririz. Bizim onlara gücümüz yeter.

— Seyyid Kutub

فَٱسْتَمْسِكْ بِٱلَّذِىٓ أُوحِىَ إِلَيْكَۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤٣

Sen hemen o sana vahyolunana tutun muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen; sana vahyolunana sarıl. Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

— İbni Kesir

Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.

— Diyanet İşleri

Binâen'aleyh sen, sana vahyolunan (Kur'an) a kuvvetle sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

— Hasan Basri Çantay

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Zira sen, dosdoğru yoldasın.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّهُۥ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَۖ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿٤٤

Ve muhakkak ki o, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan mesul olacaksınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bu; sana ve kavmine bir öğüttür. Ondan sorguya çekileceksiniz.

— İbni Kesir

Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

— Diyanet İşleri

Şübhe yok ki o (Kur'an) senin için de, kavmin için de kat'î bir şerefdir. Siz (ondan) mes'ûl olacaksınız.

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu bu Kur'an sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız.

— Seyyid Kutub

وَسْـَٔلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَآ أَجَعَلْنَا مِن دُونِ ٱلرَّحْمَٰنِ ءَالِهَةً يُعْبَدُونَ ﴿٤٥

Senden evvel gönderdiklerimize sor Resullerimiz’den! biz Rahman’dan başka ibadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz, Rahman'dan başka ibadet edecek tanrılar kılmış mıyız?

— İbni Kesir

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?

— Diyanet İşleri

Senden evvel gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz o çok esirgeyici (Allah) dan başka tapılacak Tanrılar yapmış mıyız?

— Hasan Basri Çantay

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor. Biz Rahman olan Allah'tan başka tapılacak tanrılar mı yapmışız?

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِيْهِۦ فَقَالَ إِنِّى رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٤٦

Celâlim Hakk’ı için Musâ’yı âyetlerimizle Firavun’a ve cemiyyetine gönderdik, vardı haberiniz olsun, dedi: ben bütün âlemlerin Rabbi’nin Resulüyüm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Musa'yı da ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına göndermiştik. Ve demişti ki: Şüphesiz ben, alemlerin Rabbının elçisiyim.

— İbni Kesir

Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Musâyı da âyetlerimizle Fir'avne ve cemâatine peygamber olarak gönderdik de o, «Ben gerçek âlemlerin Rabbinin elçisiyim» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun biz Musa'yı da ayetlerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: «Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim» demişti.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا جَآءَهُم بِـَٔايَٰتِنَآ إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿٤٧

Vaktâ ki onlara böyle âyetlerimizle vardı, birdenbire onlar bunlara gülüverdiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara ayetlerimizle varınca, onlar bunlara gülüvermişlerdi.

— İbni Kesir

(Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!

— Diyanet İşleri

Fakat onlara âyetlerimiz gelince bir de ne görsünler, onlar bu (âyetlere) gülüyorlar!

— Hasan Basri Çantay

Onlara ayetlerimizi getirince, birden bire onlarla alay etmeye koyuldular.

— Seyyid Kutub

وَمَا نُرِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ إِلَّا هِىَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَاۖ وَأَخَذْنَٰهُم بِٱلْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤٨

Her ne âyet de gösteriyorsak onlara mutlak birbirinden büyüktü, tuttuk onları azâba da çektik ki rücu' edeler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

— İbni Kesir

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.

— Diyanet İşleri

Biz onlara her hangi bir âyeti göstermiyorduk ki bu, mutlakaa öbürlerinden daha büyükdü. Onları, belki (küfürden) dönenler diye, (bir zaman da) azâb ile tutduk.

— Hasan Basri Çantay

Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için azaba uğrattık.

— Seyyid Kutub

وَقَالُواْ يَٰٓأَيُّهَ ٱلسَّاحِرُ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ ﴿٤٩

Bu halde diyorlardı ki: gel ey sâhir! bizim için Rabb’ine bir duâ et, sende olan ahdi hürmetine, çünkü biz artık yola geleceğiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve dediler ki: Ey sihirbaz; sana verdiği ahde göre Rabbına bizim için dua et. Muhakkak biz, hidayete eriştirilmiş olacağız.

— İbni Kesir

(Onlar azabı görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.

— Diyanet İşleri

(Azâbı görünce) dediler ki: «Ey sihir yapan, bizim için Rabbine, sana olan va'di vech ile, düâ et. Muhakkak biz doğru yola kavuşdurulmuş olacağız».

— Hasan Basri Çantay

Azabı görünce: «Ey büyücü, bizim için Rabb'ine dua et, sende bulunan ahdi hürmetine bizi bağışlamasını dile, artık yola geleceğiz» dediler.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ ٱلْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ ﴿٥٠

Bunun üzerine kendilerinden azâbı açtığımız vakit de derhal cayıverdiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Azabı üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden caydılar.

— İbni Kesir

Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.

— Diyanet İşleri

Fakat biz onlardan azâbı giderince bir de ne bakarsın: Onlar verdikleri sözü bozuyorlar bile!

— Hasan Basri Çantay

Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeye başladılar.

— Seyyid Kutub

وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِى قَوْمِهِۦ قَالَ يَٰقَوْمِ أَلَيْسَ لِى مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ ٱلْأَنْهَٰرُ تَجْرِى مِن تَحْتِىٓۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٥١

Ve Firavun kavminin içinde şöyle bağırdı: ey kavmim! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler benim altımdan akıyor değil mi? Artık gözünüzü açsanız a.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun, kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim; Mısır mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?

— İbni Kesir

Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”

— Diyanet İşleri

Fir'avn, kavmi içinde haykırdı: «Ey kavmim, dedi, Mısır padişahlığı ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Haalâ gözünüzü açmayacak mısınız»?

— Hasan Basri Çantay

Firavun kavmine şöyle seslenip dedi ki: «Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altından akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

— Seyyid Kutub

أَمْ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْ هَٰذَا ٱلَّذِى هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ ﴿٥٢

Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki o hem hakîr hem de meramını anlatamıyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, açıkça söyleyemeyecek derecede zavallı olan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?

— İbni Kesir

“Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?”

— Diyanet İşleri

«Yoksa ben ondan hayırlı değil miyim? O ki hakirdir, (meramını) bile hemen hemen açıklayamıyor».

— Hasan Basri Çantay

Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?

— Seyyid Kutub

AYARLAR