بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
دَرَجَٰتٖ مِّنۡهُ وَمَغۡفِرَةٗ وَرَحۡمَةٗۚ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورٗا رَّحِيمًا ٩٦
Tarafından derece derece rütbeler, ve bir mağfiret ve rahmet. Öyleya; Allah bir Gafur, Rahim bulunuyor.
Kendisinden dereceler, mağfiret ve rahmet. Ve Allah; Gafur'dur, Rahim'dir.
(95-96) Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah (mü’minlerin) hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Kendi (canibi) nden dereceler, mağfiret ve esirgeme (vermîşdir). Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
(Cihad edenlere) kendi katından dereceler, bağışlama ve rahmet sunmuştur. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ تَوَفَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِيٓ أَنفُسِهِمۡ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمۡۖ قَالُواْ كُنَّا مُسۡتَضۡعَفِينَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ قَالُوٓاْ أَلَمۡ تَكُنۡ أَرۡضُ ٱللَّهِ وَٰسِعَةٗ فَتُهَاجِرُواْ فِيهَاۚ فَأُوْلَٰٓئِكَ مَأۡوَىٰهُمۡ جَهَنَّمُۖ وَسَآءَتۡ مَصِيرًا ٩٧
O kimseler ki nefislerine zulmetmekdelerken melekler canlarını aldılar, "ne işde idiniz" dediler, "biz dediler: Bu arzda zebun idik", "ya, dediler: Allah’ın arzı geniş değil mi idi oraya hicret etsenizdi ya?" İşte bunların me'vaları cehennemdir, ona gidiş de ne fena şeydir.
Melekler; nefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman: Ne yapıyordunuz? deyince; biz yeryüzünde zayıf düşürülmek istenmiş kimselerdik, diyecekler. Melekler de: Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz? diyecekler. Onların varacakları yer, cehennemdir. Dönülecek yer olarak ne kötüdür orası.
Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.
Öz nefislerinin zaalimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki «Ne işde idiniz?». Onlar: «Biz yer (yüzün) de (dînin emirlerini tatbikden) âciz (kimse) lerdik» derler. Melekler de: «Allahın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi? Siz de orada hicret edeydiniz ya» derler. İşte onlar (böyle). Onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir.
Melekler, kendilerini zulme mahkum edenlerin canlarını alırken onlara «Dünyadaki durumunuz neydi?» diye sorarlar. Onlar da «Ezilmiş zavallılardık» derler. Melekler onlara «Peki Allah'ın toprağı göç etmenize yetecek kadar geniş değilmiydi ki? derler. Bunların barınakları Cehennem olacaktır. Orası ne kötü bir varış yeridir.
إِلَّا ٱلۡمُسۡتَضۡعَفِينَ مِنَ ٱلرِّجَالِ وَٱلنِّسَآءِ وَٱلۡوِلۡدَٰنِ لَا يَسۡتَطِيعُونَ حِيلَةٗ وَلَا يَهۡتَدُونَ سَبِيلٗا ٩٨
Ancak hakikaten zebun olanlar: Hiç bir çareye gücü yetmiyen ve hicret için yol bulamayan erkekler, kadın, çocuklar müstesna.
Ancak erkek, kadın ve çocuklardan çaresiz kalarak bir yol bulamayan zavallılar müstesnadır.
Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan , çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır.
Erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan za'f ve acz içinde bırakılıb da hiç bir çâreye gücü yetmeyen ve (hicrete) bir yol bulamayanlar müstesna.
Yalnız, çaresiz kalan, hiç bir çıkar yol bulamayan ezilmiş, erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadırlar.
فَأُوْلَٰٓئِكَ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَعۡفُوَ عَنۡهُمۡۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَفُوًّا غَفُورٗا ٩٩
Çünkü bunlardan Allah’ın o günahı afiv buyurması memuldür, Allah afvi çok bir Gafur bulunuyor.
Umulur ki Allah, onları affetsin. Ve Allah; Afüvv, Gafur olandır.
Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
İşte onlar (böyle). Allahın onları afvedeceğini umabilir (ler). Allah çok afvedici, çok yarlığayıcıdır.
Böylelerini umulur ki, Allah affeder. Hiç şüphesiz Allah bağışlayıcıdır, affedicidir.
۞ وَمَن يُهَاجِرۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ يَجِدۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُرَٰغَمٗا كَثِيرٗا وَسَعَةٗۚ وَمَن يَخۡرُجۡ مِنۢ بَيۡتِهِۦ مُهَاجِرًا إِلَى ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ ثُمَّ يُدۡرِكۡهُ ٱلۡمَوۡتُ فَقَدۡ وَقَعَ أَجۡرُهُۥ عَلَى ٱللَّهِۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورٗا رَّحِيمٗا ١٠٠
Her kim Allah yolunda hicret ederse yer yüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur ve her kim Allah’a ve Peygamber’e hicret kasdiyle evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun ecri Allah’a düşer, Allah bir Gafur, Rahim bulunuyor.
Her kim, Allah yolunda hicret ederse; yeryüzünde bereketli yer ve genişlik bulur. Allah'a ve Rasulüne hicret ederek evinden çıkan kimseye ölüm gelirse; onun ecrini vermek Allah'a düşer. Ve Allah, Gafur'dur, Rahim'dir.
Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Kim Allah yolunda hicret ederse yer (yüzün) de gidecek, barınacak bir çok yerler de bulur, genişlik de bulur. Kim evinden, Allaha ve onun peygamberine muhacir olarak çıkıb da sonra kendisine ölüm yetişirse muhakkak ki onun mükâfatı Allaha düşmüşdür. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
Kim Allah yolunda göç ederse bir çok barınak ve elverişli geçim imkanları bulur. Kim Allah ve peygamber uğruna evini- barkını bırakıp göç ederse de sonra bu yolda ölüme yakalanırsa onun mükafatı Allah'ın güvencesi altındadır. Hiç şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir.
وَإِذَا ضَرَبۡتُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَلَيۡسَ عَلَيۡكُمۡ جُنَاحٌ أَن تَقۡصُرُواْ مِنَ ٱلصَّلَوٰةِ إِنۡ خِفۡتُمۡ أَن يَفۡتِنَكُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْۚ إِنَّ ٱلۡكَٰفِرِينَ كَانُواْ لَكُمۡ عَدُوّٗا مُّبِينٗا ١٠١
Sefer ettiğiniz vakit o küfredenlerin size bir fenalık yapmalarından korkuyorsanız namazdan kısmanız artık size bir günah olmaz muhakkak ki kâfirler size açık bir düşman bulunuyorlar.
Yeryüzünde (sefere) koyulduğunuz zaman; kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız; namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Şüphe yok ki kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır.
Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Yer yüzünde sefere çıkdığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yokdur. Şübhesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Yeryüzünde herhangi bir yöresinde savaşa çıktığınız zaman eğer size tuzak kuracaklarından çekiniyorsanız namazı kısaltarak kılmanızın sakıncası yoktur. Şüphe yok ki, kafirler sizin açık düşmanlarınızdır.
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمۡ فَأَقَمۡتَ لَهُمُ ٱلصَّلَوٰةَ فَلۡتَقُمۡ طَآئِفَةٞ مِّنۡهُم مَّعَكَ وَلۡيَأۡخُذُوٓاْ أَسۡلِحَتَهُمۡۖ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلۡيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمۡ وَلۡتَأۡتِ طَآئِفَةٌ أُخۡرَىٰ لَمۡ يُصَلُّواْ فَلۡيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلۡيَأۡخُذُواْ حِذۡرَهُمۡ وَأَسۡلِحَتَهُمۡۗ وَدَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوۡ تَغۡفُلُونَ عَنۡ أَسۡلِحَتِكُمۡ وَأَمۡتِعَتِكُمۡ فَيَمِيلُونَ عَلَيۡكُم مَّيۡلَةٗ وَٰحِدَةٗۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ إِن كَانَ بِكُمۡ أَذٗى مِّن مَّطَرٍ أَوۡ كُنتُم مَّرۡضَىٰٓ أَن تَضَعُوٓاْ أَسۡلِحَتَكُمۡۖ وَخُذُواْ حِذۡرَكُمۡۗ إِنَّ ٱللَّهَ أَعَدَّ لِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٗا مُّهِينٗا ١٠٢
Ve o vakit sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler, sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar ve silâhlarını yanlarına alsınlar, kâfirler arzu ederler ki silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil bulunsanız da size birdenbire bir basgın bassalar, eğer yağan yağmurdan bir eziyyet varsa veya hasta iseniz silâhları bırakmanızda beis yoktur, bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın çünkü Allah kâfirler için mühiyn bir azab hazırlamıştır.
Sen; içlerinde olup da namazlarını kıldırdığın zaman, bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da alsınlar. Secdeye vardıklarında onlar arkanıza geçsinler, kılmayan öbür kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar. Tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Kafirler size ansızın bir baskın vermek için silah ve eşyanızdan gafil bulunmanızı arzu ederler. Yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza bir beis yoktur. Fakat dikkatli olun. Allah; şüphesiz kafirlere horlayıcı bir azab hazırlamıştır.
(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sen de içlerinde bulunub da kendilerine namaz kıldırdığın vakit onlardan bir kısmı seninle birlikde dursun, silâhlarını (yanlarına) alsınlar. Bu suretle secde etdikleri zaman da arka tarafınızda bulun (ub düşmana karşı dur) sunlar. (Bundan sonra) henüz namazını kılmamış olan diğer kısmı gelib seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar. O küfredenler arzu eder ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaafil olsanız da üstünüze derhal bir baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyyet olursa, yahud hasta bulunursanız silâhlarınızı koymanızda üzerinize vebal yokdur. (Fakat yîne) bütün ihtiyat tedbirlerini alın. Şübhe yokdur ki Allah kâfirlere hor ve hakîr edici bir azâb hazırlamışdır.
Eğer sen mümin savaşçıların arasında bulunur da onlara namaz kıldırırsan onların bir grubu senin arkanda namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bu grup secdeden kalkınca arkanıza (nöbet yerine) geçsin. Bu kez namaz kılmamış olan öteki grup gelerek arkanda namaz kılsın, bunlar da silahlarını ve teçhizatlarını yanlarına alsınlar. Çünkü kafirler isterler ki, silahlarınızı ve kumanyalarınızı aklınızdan çıkarasınız da ansızın üzerinize baskın düzenlesinler. Eğer yağmurdan zarar görecekseniz ya da hasta iseniz silahlarınızı yere bırakmanızın sakıncası yoktur. Bununla birlikte uyanık ve tedbirli olunuz. Hiç şüphesiz Allah kafirler için onur kırıcı bir azap hazırlamıştır.
فَإِذَا قَضَيۡتُمُ ٱلصَّلَوٰةَ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ قِيَٰمٗا وَقُعُودٗا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمۡۚ فَإِذَا ٱطۡمَأۡنَنتُمۡ فَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَۚ إِنَّ ٱلصَّلَوٰةَ كَانَتۡ عَلَى ٱلۡمُؤۡمِنِينَ كِتَٰبٗا مَّوۡقُوتٗا ١٠٣
O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta ve gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah’ı zikredin, derken korkudan itminan buldunuz mu o vakit namazı tam erkâniyle eda edin çünkü namaz mü'minler üzerine muayyen vakitlerle yazılı bir farz bulunuyor.
Namazı kıldıktan sonra; ayakta iken, otururken, yanlarınız üstü yatarken de Allah'ı anın. Emniyete kavuştuğunuzda; namazı dosdoğru kılın. Namaz; şüphesiz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur.
Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.
Artık namazı bitirdiğiniz vakit ayakda iken, otururken ve yanlarınız üzerindeyken Allahı anın. Sükûn ve emniyyet haaline geldiğiniz vakit ise namazı dosdoğru kılın.. Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farz olmuşdur.
Namazı bitirdikten sonra ayaktayken, otururken ve yere uzanmışken Allah'ın adını anınız. Tehlikeyi savuşturup güvene kavuştuğunuzda namazı tam olarak kılınız. Zira namaz müminlere, vakitleri belirli bir farzdır.
وَلَا تَهِنُواْ فِي ٱبۡتِغَآءِ ٱلۡقَوۡمِۖ إِن تَكُونُواْ تَأۡلَمُونَ فَإِنَّهُمۡ يَأۡلَمُونَ كَمَا تَأۡلَمُونَۖ وَتَرۡجُونَ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا يَرۡجُونَۗ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ١٠٤
Düşmanınız olan kavmî takib etmekte za'f göstermeyin, eğer siz elemleniyorsanız şüphe yok ki sizin elemlendiğiniz gibi onlar da elemleniyorlardır, kaldı ki siz Allah’dan onların ümid edemiyecekleri şeyler umuyorsunuz Allah da Alim, Hakim bulunuyor.
O kavmi aramakta gevşek davranmayın. Siz, acı çekiyorsanız onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Halbuki siz; Allah'tan onların beklemedikleri şeyleri bekliyorsunuz. Ve Allah; Alim, Hakim olandır.
Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Düşmanlarınız olan) kavmi aramakda (ta'kîb etmekde) gevşek davranmayın. Siz acı duyuyorsanız, şübhesiz ki onlar da sizin duyduğunuz o acı gibi acı duyuyorlar. Halbuki siz Allahdan onların ümîd edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah gerçek bilicidir, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir.
O düşmanlarınızın peşini bırakmayınız, onları ısrarla kovalamaktan geri durmayınız. Çünkü eğer siz acı çekiyorsanız bilin ki, onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların beklemediğini bekliyorsunuz. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir.
إِنَّآ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ بِٱلۡحَقِّ لِتَحۡكُمَ بَيۡنَ ٱلنَّاسِ بِمَآ أَرَىٰكَ ٱللَّهُۚ وَلَا تَكُن لِّلۡخَآئِنِينَ خَصِيمٗا ١٠٥
Elhak biz sana bihakkın kitap indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği vechile hukm edesin; hâinlere müdafaa vekili olma.
Dosdoğrusu Biz, sana kitabı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin. Hainlerin savunucusu olma.
(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.
Hakıykat, biz sana kitabı — Allahın sana gösterdiği vech ile insanlar arasında hükmetmen için — hak olarak indirdik, Haainlere bir müdâfaacı olma.
Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.
وَٱسۡتَغۡفِرِ ٱللَّهَۖ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ غَفُورٗا رَّحِيمٗا ١٠٦
Ve Allah’a istiğfar eyle, çünkü Allah Gafur, Rahim bulunuyor.
Ve Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah; Gafur'dur, Rahim'dir.
Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Ve Allahdan mağfiret iste. Çünkü Allah çok yarlığayıcı çok esirgeyicidir.
Allah'tan af dile, hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.