بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَمَن يُطِعِ ٱللَّهَ وَٱلرَّسُولَ فَأُوْلَٰٓئِكَ مَعَ ٱلَّذِينَ أَنۡعَمَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِم مِّنَ ٱلنَّبِيِّـۧنَ وَٱلصِّدِّيقِينَ وَٱلشُّهَدَآءِ وَٱلصَّٰلِحِينَۚ وَحَسُنَ أُوْلَٰٓئِكَ رَفِيقٗا ٦٩
Öyle ya: Her kim Allah’a ve Peygamber’e mutı' olursa işte onlar Allah’ın kendilerine in'am eylediği: Enbiya, sıddıkîn, şüheda ve salihîn ile birliktedirler, bunlarsa ne güzel arkadaş!
Kim, Allah'a ve peygambere itaat ederse; işte onlar, şehidler ve salihlerle birliktedirler. Ne iyi arkadaştır onlar.
Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.
Kim Allaha ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allahın, kendilerine ni'metler verdiği peygamberlerle, sıddıyklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaşdır!
Allah'a ve Peygamber'e itaat edenler var ya, bunlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru kullarla, şehidlerle ve iyilerle birlikte olurlar. Bunlar ne iyi arkadaşlardır!
ذَٰلِكَ ٱلۡفَضۡلُ مِنَ ٱللَّهِۚ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ عَلِيمٗا ٧٠
İşte bu fazıl, Allah’dan: Elverir ki bilen Allah olsun.
Bu büyük lütuf, Allah'tandır. Allah; her şeyi bilici olarak kafidir.
Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
Bu, Allahdan bir lutf-ü inâyetdir. (Her şey'i) hakkıyle bilici olarak Allah yeter.
Bu Allah'ın bağışıdır. Allah herşeyi yeterince bilir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ خُذُواْ حِذۡرَكُمۡ فَٱنفِرُواْ ثُبَاتٍ أَوِ ٱنفِرُواْ جَمِيعٗا ٧١
Ey o bütün iman edenler! hazırlığınızı görün de müfrezeler hâlinde harekete gelin yâhud toplu olarak seferber olun.
Ey iman edenler; korunma tedbirinizi alın da silahlanarak, birlikler halinde veya toptan seferber olun.
Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut topluca savaşa gidin.
Ey îman edenler, (düşmanlarınıza karşı) korunma tedbirinizi alın da küçük kıt'alar haalinde harbe çıkın, yahud topdan seferber olun.
Ey müminler savaş hazırlıklarınızı yapınız ve sonra da ya bölük bölük ya da hep birlikte savaşa çıkınız.
وَإِنَّ مِنكُمۡ لَمَن لَّيُبَطِّئَنَّ فَإِنۡ أَصَٰبَتۡكُم مُّصِيبَةٞ قَالَ قَدۡ أَنۡعَمَ ٱللَّهُ عَلَيَّ إِذۡ لَمۡ أَكُن مَّعَهُمۡ شَهِيدٗا ٧٢
Maamafih içinizden öylesi vardır ki her halde ağır alacaktır: bakar eğer size bir musîbet isabet ederse "cidden, der: Allah bana lütfetti zira onlarla beraber hâzır bulunmadım".
Aranızda pek ağır davranacak olanlar da var. Size bir musibet geldiği takdirde: Allah bana gerçekten lütfetti de onlarla beraber bulunmadım der.
Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.
İçinizden (öylesi vardır ki) muhakkak ağır davranacakdır. Eğer size bir musîybet gelib çatarsa diyecek ki: «Allah bana cidden lûtfetdi. Çünkü onlarla beraber bulunmadım»!
İçinizde bu görevi gayet ağırdan alanlar var. Eğer bir musibet (başarısızlık- yenilgi) ile karşılaşırsanız 'Allah bana lütfetti de onlarla birlikte bulunmadım' der.
وَلَئِنۡ أَصَٰبَكُمۡ فَضۡلٞ مِّنَ ٱللَّهِ لَيَقُولَنَّ كَأَن لَّمۡ تَكُنۢ بَيۡنَكُمۡ وَبَيۡنَهُۥ مَوَدَّةٞ يَٰلَيۡتَنِي كُنتُ مَعَهُمۡ فَأَفُوزَ فَوۡزًا عَظِيمٗا ٧٣
Ve eğer size Allah’dan bir fazl nasîb olursa sanki kendisiyle aranızda hiç bir ülfet olmamış gibi mutlak diyecektir ki "ah, olaydım onlarla beraber olaydım da büyük bir murada ereydim!
Şayet Allah'ın büyük bir nimetine mazhar olursanız; andolsun ki, sizinle bir dostluk ve tanışıklığı yokmuş gibi: Keşki onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarıya erişseydim, der.
Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.”
Eğer size Allahdan bir lutf-ü inayet gelirse (o vakit da), sanki sizinle kendisi arasında hiç bir tanışıklık olmamış gibi, muhakkak şöyle diyecekdir: «Keşki ben de onlarla beraber olaydım da büyük bir muraada (ganimete) ereydim»!
Buna karşılık Allah size bir zafer kazandıracak olursa sanki daha önce aranızda hiçbir tanışıklık, hiçbir dostluk yokmuş gibi 'keşki ben de onlarla birlikte olsaydım da ben de büyük başarıya erseydim' der.
۞ فَلۡيُقَٰتِلۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ ٱلَّذِينَ يَشۡرُونَ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا بِٱلۡأٓخِرَةِۚ وَمَن يُقَٰتِلۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ فَيُقۡتَلۡ أَوۡ يَغۡلِبۡ فَسَوۡفَ نُؤۡتِيهِ أَجۡرًا عَظِيمٗا ٧٤
O halde seferber olun da o geçici Dünya haytı Âhıretin ebedî hayatına satacak olanlar çarpışsın, her kim Allah yolunda çarpışır da katlolunur veya galib gelirse iki surette de biz ona yarın pek büyük bir ecir vereceğiz.
O halde dünya hayatını ahirete satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda savaşan kimse; öldürülse de, galip gelse de Biz, ona büyük bir mükafat vereceğiz.
O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
Artık âhiret (seâdeti) yerine (geçici) dünyâ hayaatını satacak olanlar Allah yolunda muhaarebe etsin. Kim Allah yolunda vuruşub da öldürülür, yahud (düşmanına) galebe ederse ona pek büyük bir ecîr vereceğiz.
Öyleyse dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda öldürülür veya galip gelirse biz ona ilerde büyük bir ödül vereceğiz.
وَمَا لَكُمۡ لَا تُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلۡمُسۡتَضۡعَفِينَ مِنَ ٱلرِّجَالِ وَٱلنِّسَآءِ وَٱلۡوِلۡدَٰنِ ٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَآ أَخۡرِجۡنَا مِنۡ هَٰذِهِ ٱلۡقَرۡيَةِ ٱلظَّالِمِ أَهۡلُهَا وَٱجۡعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّٗا وَٱجۡعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا ٧٥
Hem siz neyinize çarpışmayasınız? Allah yolunda ve o zebun edilmiş erkekler, kadınlar, yavrular uğurunda ki "yarebbena, bizleri bu ahalisi zâlim memleketten çıkar, tarafından bize bir sahib gönder, tarafından bize bir yardımcı gönder, Diye yalvarıp duruyorlar.
Siz ne oluyor da: Rabbımız, halkı zalim olan şu şehirden bizi kurtar, katından bize bir sahib gönder, bir yardımcı yolla, diyen; zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?
Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
Size ne oluyor ki Allah yolunda - ve acz-ü ıztırab içinde bırakılıb: «Ey Rabbimiz, bizi ahâlîsi zaalim olan şu memleketden (kurtarıb) çıkar, bize tarafından bir saahib gönder, bize katından bir yardımcı yolla» diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?
Niye Allah yolunda ve 'Ey rabbimiz, bizi şu zalimlerin yaşadığı beldeden çıkar, bize katından bir kurtarıcı, kendi katından bir destekçi gönder' diye yalvaran ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz.
ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِۖ وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِ ٱلطَّٰغُوتِ فَقَٰتِلُوٓاْ أَوۡلِيَآءَ ٱلشَّيۡطَٰنِۖ إِنَّ كَيۡدَ ٱلشَّيۡطَٰنِ كَانَ ضَعِيفًا ٧٦
İman edenler Allah yolunda cenk ederler, küfredenler ise Tagutun yolunda cenk ederler, o halde siz Şeytanın yârânını öldürmeğe bakın, her halde Şeytanın hılesi çürüktür.
İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Küfür edenler ise, Tağut yolunda harbederler. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıftır.
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
İman edenler Allah yolunda harb edenler, Küfredenler de şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise o şeytanın dostlarıyle döğüşün. Şübhesiz ki şeytanın hıylekârlığı zaifdir.
Müminler Allah yolunda, kafirlerse Tağut (şeytan) uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşınız. Çünkü şeytanın hilesi düzeni zayıftır.
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ قِيلَ لَهُمۡ كُفُّوٓاْ أَيۡدِيَكُمۡ وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقِتَالُ إِذَا فَرِيقٞ مِّنۡهُمۡ يَخۡشَوۡنَ ٱلنَّاسَ كَخَشۡيَةِ ٱللَّهِ أَوۡ أَشَدَّ خَشۡيَةٗۚ وَقَالُواْ رَبَّنَا لِمَ كَتَبۡتَ عَلَيۡنَا ٱلۡقِتَالَ لَوۡلَآ أَخَّرۡتَنَآ إِلَىٰٓ أَجَلٖ قَرِيبٖۗ قُلۡ مَتَٰعُ ٱلدُّنۡيَا قَلِيلٞ وَٱلۡأٓخِرَةُ خَيۡرٞ لِّمَنِ ٱتَّقَىٰ وَلَا تُظۡلَمُونَ فَتِيلًا ٧٧
Bakmaz mısın o kendilerine ellerinizi çekin ve namaz kılın, zekât verin denilmiş olan kimselere? şimdi üzerlerine kıtal yazılınca insanlardan Allah’dan korkarcasına veya daha bile ziyade korkuyorlar, ve şöyle dediler: "Ey bizim Rabbımız! niçin üzerimize bu kitali yazdın! nolordu bizi yakın bir ecele tehir edeydin? de ki: Dünya zevkı ne olsa azdır Ahiret ise Allah’dan korkanlar için sırf hayırdır hem kıl kadar hakkınız yenmez.
Kendilerine: Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin, denilmiş olanlara bakmaz mısın? Şimdi onların üzerine savaş farz kılınınca; içlerinden bir grup Allah'tan korkar gibi, hatta daha şiddetli bir korku ile insanlardan korkuyorlar. Bunlar: Ey Rabbımız, üzerimize şu savaşı niye farz kıldın? Ne olurdu bizi yakın bir geleceğe kadar geri bırakaydın, dediler. Onlara de ki: Dünyanın geçimi azdır. Ahiret ise, müttakiler için elbet daha hayırlıdır. Ve kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaksınız.
Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.”
(Evvelce) kendilerine «Ellerinizi (muhaarebeden) çekin, dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin» denilen kimselere bakmaz mısın? Şimdi onların üzerine muhaarebe yazılınca (farzedilince) içlerinden bir zümre, insan (dan başka bir şey olmayan düşman) lardan Allahdan korkar gibi, hattâ daha şiddetli bir korku ile korkuyorlar. Onlar: «Ey Rabbimiz üzerimize (şu) muhaarebeyi neye yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar gecikdirmeli değil miydin» dediler. (Onlara) de ki: «Dünyânın fâidesi pek azdır, Âhiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız».
Daha önce kendilerine 'savaştan uzak durun, namazı kılın ve zekatı verin' direktifi verilmiş olanları görmüyor musun? Şimdi üzerlerine farz kılınınca, onların; Allah'tan korkar gibi ya da bundan bile daha fazla, insanlardan korkan bir grubu «Ey Rabbimiz niye üzerimize savaşmayı farz kıldın, bize biraz daha mühlet tanısaydın olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki; «Dünya zevki kısa sürelidir. Ahiret ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Orada kıl payı bile haksızlığa uğramazsınız.»
أَيۡنَمَا تَكُونُواْ يُدۡرِككُّمُ ٱلۡمَوۡتُ وَلَوۡ كُنتُمۡ فِي بُرُوجٖ مُّشَيَّدَةٖۗ وَإِن تُصِبۡهُمۡ حَسَنَةٞ يَقُولُواْ هَٰذِهِۦ مِنۡ عِندِ ٱللَّهِۖ وَإِن تُصِبۡهُمۡ سَيِّئَةٞ يَقُولُواْ هَٰذِهِۦ مِنۡ عِندِكَۚ قُلۡ كُلّٞ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِۖ فَمَالِ هَٰٓؤُلَآءِ ٱلۡقَوۡمِ لَا يَكَادُونَ يَفۡقَهُونَ حَدِيثٗا ٧٨
Her nerede olsanız ölüm size yetişir eflâke ser çekmiş burclarda da olsanız; bununla beraber kendilerine bir güzellik erdimi "bu Allah’dan" diyorlar, bir musibet de değdimi "bu senden" diyorlar, de ki: hepsi Allah tarafından, fakat neye bu adamlar söz anlamağa yanaşmıyorlar.
Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde dahi olsanız ölüm sizi bulacaktır. İman etmeyenlere bir iyilik gelirse: Bu, Allah'tandır. Bir kötülük erişirse de: Bu senin yüzündendir, derler. De ki: Hepsi Allah tarafındandır. Bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!
«Nerede olursanız olun velev tahkim edilmiş yüksek kafalarda bulunun, ölüm size çatıb yetişir». Eğer onlara bir iyilik dokunursa: «Bu, Allah katındandır» derler. Şayet onlara bir fenalık dokunursa. «Bu, senin katından (senin yüzünden) dir» derler. De ki: «Hepsi Allah tarafındandır». Böyle iken onlara, o kavme ne oluyor ki (kendilerine söylenen) hiç bir sözü anlamıya yanaşmıyorlar?
Nerede olursanız olun, surlarla tahkim edilmiş kalelerin içinde bile olsanız, ölüm sizi bulur. Eğer onlar bir iyilikle karşılaşırlarsa 'bu Allah'tandır' derler, ama başlarına bir kötülük gelirse 'bu senin yüzündendir' derler. Onlara de ki; "Hepsi Allah'tandır." Niye bu adamlar kendilerine söylenen sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
مَّآ أَصَابَكَ مِنۡ حَسَنَةٖ فَمِنَ ٱللَّهِۖ وَمَآ أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٖ فَمِن نَّفۡسِكَۚ وَأَرۡسَلۡنَٰكَ لِلنَّاسِ رَسُولٗاۚ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ شَهِيدٗا ٧٩
Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allahdandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter.
Sana gelen her iyilik, Allah'tandır. Sana gelen her fenalık da kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Buna şahid olarak Allah yeter.
Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
Sana gelen her iyilik Allahdandır. Sâna gelen her fenalık da kendindendir. Seni (Habîbim) insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyle şâhid olarak da Allah yeter.
Karşına çıkan her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her kötülük de kendindendir. Biz seni insanlara peygamber olarak gönderdik. Buna şahit olarak Allah yeter.