بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَٱبْعَثُواْ حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِۦ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَآ إِن يُرِيدَآ إِصْلَٰحًا يُوَفِّقِ ٱللَّهُ بَيْنَهُمَآۗ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا ﴿٣٥

Eğer karı, koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem onun tarafından, bir hakem de bunun tarafından gönderin, bunlar gerçekten barıştırmak isterlerse Allah aralarındaki dargınlık yerine geçim verir, şüphesiz ki Allah bir Alim, habîr bulunuyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer aralarının açılmasından endişeye düşerseniz; erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem gönderin. Bunlar barıştırılmak isterlerse; Allah, onların arasını bulur. Muhakkak ki Allah; Alim, Habir olandır.

— İbni Kesir

Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.

— Diyanet İşleri

(Eğer karı ile kocanın) aralarının açılmasından endîşeye düşerseniz o vakit (kendilerine erkeğin) ailesinden bir hakem, (kadının) ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barışdırmak isterlerse Allah aralarında (ki dargınlık yerine geçime), onları (uyuşmıya) muvaffak buyurur. Şübhesiz ki Allah hakkıyle bilicidir, (her şeyin künhünden) haberdârdır.

— Hasan Basri Çantay

Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz onlara biri erkeğin ve öbürü kadının akrabası olan iki arabulucu gönderiniz. Eğer bu arabulucular karı-kocayı barıştırmak isterlerse Allah onların arasını bulur. Hiç şüphesiz Allah herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır.

— Seyyid Kutub

وَٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُشْرِكُواْ بِهِۦ شَيْـًٔاۖ وَبِٱلْوَٰلِدَيْنِ إِحْسَٰنًا وَبِذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَٱلْجَارِ ذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْجَارِ ٱلْجُنُبِ وَٱلصَّاحِبِ بِٱلْجَنۢبِ وَٱبْنِ ٱلسَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُكُمْۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا ﴿٣٦

Hem Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi şerik koşmayın, sonra babaya anaya ihsan edin, akribanıza da öksüzlere de, yoksullara da, yakın komşuya da, uzak komşuya da, arkadaşa da yolda kalmışa da, ellerinizdeki memlûklere de, her halde Allah kurumlu öğüngen olanların hiç birini sevmez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a ibadet edin. O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya da iyilik. Yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve sağ elinizin sahib olduklarına da. Allah, kendini beğenip böbürlenenleri elbette sevmez.

— İbni Kesir

Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.

— Diyanet İşleri

Allaha ibâdet edin, ona hiç bir şey'i eş tutmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinizin mâlik olduğu kimselere (memlûklerinize) iyilik edin. Allah, kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez.

— Hasan Basri Çantay

Allah'a kulluk ediniz. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak komşulara, yakın arkadaşlara, yarı yolda kalanlara, elinizin altındakilere iyilik ediniz. Allah kendini beğenmiş kibirlileri kesinlikle sevmez.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦۗ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَٰفِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿٣٧

Onlar ki hem kıskanırlar hem de herkese kıskançlık tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar, biz de öyle nankörlere terzil edici bir azab hazırlamışızdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; hem cimrilik ederler, hem de insanlara cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği şeyleri saklarlar. Biz, kafirler için hor ve rüsvay edici bir azab hazırladık.

— İbni Kesir

Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

— Diyanet İşleri

Onlar, hem (binnefs) cimrilik yapan, hem insanlara cimriliği emredenler, Allahın lutf-ü inayetinden kendilerine verdiğini gizleyenlerdir. Biz o nankörlere hor ve hakîr edici bir azab hazırlamışadır.

— Hasan Basri Çantay

Bunlar kendileri cimrice davrandıkları gibi başkalarına da cimri olmayı önerirler ve Allah'ın lütuf eseri olarak kendilerine verdiği imkânları gizlerler. Biz kâfirler için onur kırıcı bir azap hazırladık.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ رِئَآءَ ٱلنَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَلَا بِٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِۗ وَمَن يَكُنِ ٱلشَّيْطَٰنُ لَهُۥ قَرِينًا فَسَآءَ قَرِينًا ﴿٣٨

Onlar ki Allah’a ve Âhiret gününe inanmazlar da mallarını nasa gösteriş için sarfederler, her kim de kendine Şeytan arkadaş olursa artık o ne fena arkadaştır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Mallarını, insanlara gösteriş için sarfeden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanları da Allah sevmez. Şeytan kime arkadaş olursa; o, ne kötü bir arkadaştır.

— İbni Kesir

Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.

— Diyanet İşleri

Allaha ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş için sarfedenler (i de Allah sevmez). Şeytan kime arkadaş olursa, o, ne kötü bir arkadaşdır!..

— Hasan Basri Çantay

Yine bunlar başkalarına gösteriş olsun diye mal verirler, Allah'a ve ahiret gününe inanmazlar. Yoldaşı şeytan olanın ne kötü yoldaşı vardır!

— Seyyid Kutub

وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ ءَامَنُواْ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقَهُمُ ٱللَّهُۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِهِمْ عَلِيمًا ﴿٣٩

Ne vardı bunlar Allah’a iman getirseler ve Âhiret gününe inansalar da Allah’ın kendilerine merzuk buyurduğu şeylerden infak etselerdi? Ziyan mı ederlerdi? Allah kendilerini bilirdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne olurdu sanki onlar; Allah'a, ahiret gününe inanmış ve Allah'ın verdiği rızıklardan infak etmiş olsalardı. Allah onları çok iyi bilendir.

— İbni Kesir

Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı, kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir.

— Diyanet İşleri

Allaha ve âhiret gününe îman edib de Allanın kendilerine verdiğinden harcamış olsalardı bu, onlara zarar mı idi? Allah onları çok iyi bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe inansalar ve Allah'ın kendilerine bağışladığı mallarının bir bölümünü hayr yolunda harcasalardı, ne olurdu? Hiç kuşkusuz Allah onların yaptıkları her şeyi bilir.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۖ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَٰعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٤٠

Her halde Allah zerre miskali zulmetmez ve eğer bir hasene olursa onu kat kat artırır bir de tarafından azîm bir ecir verir

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Ama zerre kadar iyilik yapılsa onu kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafaat verir.

— İbni Kesir

Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Zerre mıkdârı) bir iyilik olursa onu (n sevabını) kat kat artırır. Kendi canibinden (başkaca da) pek büyük bir mükâfat verir.

— Hasan Basri Çantay

Hiç şüphesiz Allah zerre kadar haksızlık etmez. Eğer bu bir iyilik olursa onu bir kaç kat büyütür ve karşılığında kendi katından büyük bir mükâfat verir.

— Seyyid Kutub

فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍۭ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَىٰ هَٰٓؤُلَآءِ شَهِيدًا ﴿٤١

Bakalım nasıl olacak: Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şahid getirdiğimiz vakit?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Her ümmetten bir şahid kıldığımız ve onlara da seni şahid getirdiğimiz zaman nice olacak?

— İbni Kesir

Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!.

— Diyanet İşleri

Her ümmetden (leh ve aleyhlerinde söyleyecek) birer şâhid, onların üzerine de (Habîbim) seni bir şâhid olarak getirdiğimiz zaman (o Yahudilerin, kâfirlerin, münafıkların halleri) nice (olur)?

— Hasan Basri Çantay

Her ümmete karşı birer şahid tutacağımız ve seni de kendilerine karşı birer şahid tutacağımız ve seni de kendilerine karşı şahit göstereceğimiz gün acaba onların halleri nasıl olacak?

— Seyyid Kutub

يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَعَصَوُاْ ٱلرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ ٱلْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ ٱللَّهَ حَدِيثًا ﴿٤٢

İşte o gün öyle arzu edecek o küfredip peygambere asî olanlar ki keşke hâk ile yeksan edilselerdi de Allah’a bir sözü ketmetmeselerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte o gün, küfredip Rasul'e asi olanlar, isterlerdi ki; yerle bir olsalardı da Allah'dan o bir sözü gizlememiş bulunsalardı.

— İbni Kesir

O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.

— Diyanet İşleri

(Allahın birliğini inkâr ve) küfr edenlerle o peygambere âsî olanlar o gün hâk ile yeksan edilselerdi de Allahdan bir sözü gizlememiş olsalardı temennisinde bulunacakdır.

— Hasan Basri Çantay

Kâfirler ve Peygamberlere karşı gelenler o gün yerle bir olmayı özlemle isterler. Onlar Allah'tan hiçbir söz saklayamazlar.

— Seyyid Kutub

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَقْرَبُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَأَنتُمْ سُكَٰرَىٰ حَتَّىٰ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا إِلَّا عَابِرِى سَبِيلٍ حَتَّىٰ تَغْتَسِلُواْۚ وَإِن كُنتُم مَّرْضَىٰٓ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَآءَ أَحَدٌ مِّنكُم مِّنَ ٱلْغَآئِطِ أَوْ لَٰمَسْتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَلَمْ تَجِدُواْ مَآءً فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَٱمْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْۗ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا ﴿٤٣

Ey o bütün iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın: Söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de -yoldan geçmeniz başka- guslünüzü edinceye kadar, ve eğer hasta olur veya seferde bulunursanız veya biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunursanız da suya güç yetiremezseniz o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin: Niyyetle yüzünüze ve ellerinize mesheyleyin, cidden Allah afvi çok bir Gafur bulunuyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler; sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de cünübken -yolcu olmanız müstesnagusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut herhangi biriniz heladan gelirse veya kadınlara yaklaşıp da su bulamazsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah; Afüvv ve Gafur olandır.

— İbni Kesir

Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.

— Diyanet İşleri

Ey îman edenler, siz, serhoşken, ne söyleyeceğinizi bitinceye ve cünüb iken de - yolcu olmanız müstesna - gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, ya bir sefer üzerinde bulunursanız, yahud sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahud da kadınlara dokunub da bir su bulamazsanız o vakit temiz bir toprağa teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şübhesiz Allah çok afvedici, çok yarlığayıcıdır.

— Hasan Basri Çantay

Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de cünüpken -yolcu olmanız müstesna- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelmişse veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız pak bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affedici, çok bağışlayıcıdır.

— Seyyid Kutub

أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ يَشْتَرُونَ ٱلضَّلَٰلَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّواْ ٱلسَّبِيلَ ﴿٤٤

Bakmazmısın şu kendilerine kitabdan bir nasîb verilmiş olanlara? Kendileri sapgınlığı satın alıyorlar da istiyorlar ki siz de yolu sapıtasınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bakmazmısın şu kendilerine kitabdan bir pay verilmiş olanlara? Kendileri sapıklığı satın aldıkları gibi sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.

— İbni Kesir

Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.

— Diyanet İşleri

Kendilerine kitabdan (okuyup yazmakdan) bir nasıyb verilmiş olanlara bakmadın mı? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.

— Hasan Basri Çantay

Şu kendilerine kitaptan bir pay verdiklerimizi görmüyor musun? Bunlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar.

— Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَآئِكُمْۚ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ وَلِيًّا وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ نَصِيرًا ﴿٤٥

Düşmanlarınızı Allah daha çok biliyor, veliy de Allah yeter, nasîr de Allah yeter.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, size dost olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter.

— İbni Kesir

Allah, sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı olarak da yeter.

— Diyanet İşleri

Allah, sizin düşmanlarınızı çok iyi bilendir. Gerçek bir dost olarak Allah elverir, hakıykî yardımcı olarak da Allah yeter.

— Hasan Basri Çantay

Allah düşmanlarınızı çok iyi bilir. O vekil ve yardım edici olarak size yeter.

— Seyyid Kutub

AYARLAR