بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ بِٱللَّهِ وَرُسُلِهِۦ وَلَمْ يُفَرِّقُواْ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُوْلَٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿١٥٢

Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve peygamberleri’nden hiç birinin arasını ayırmayan kimselere gelince işte bunların yarın kendilerine ecirlerini vereceğiz, ve Allah Gafur, Rahim bulunuyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah ve peygamberlerine iman edip onların birini diğerinden ayırmayanlara; işte onlara Allah mükafatlarını verecektir. Allah Gafur, Rahim olandır.

— İbni Kesir

Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

— Diyanet İşleri

Allaha ve peygamberlerine îman edib onlardan birini diğerinden ayırmayanlar (a gelince): Onlar da mükâfatları kendilerine verilecek olanlardır. Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

Buna karşılık Allah'a ve peygamberlerine inananlara ve peygamberler arasında ayırım yapmayanlara gelince, Allah onların mükafatını ilerde verecektir. Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir.

— Seyyid Kutub

يَسْـَٔلُكَ أَهْلُ ٱلْكِتَٰبِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَٰبًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِۚ فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَىٰٓ أَكْبَرَ مِن ذَٰلِكَ فَقَالُوٓاْ أَرِنَا ٱللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ ٱتَّخَذُواْ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَٰلِكَۚ وَءَاتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَٰنًا مُّبِينًا ﴿١٥٣

Ehl-i Kitâb senden üzerlerine Semâ’dan bir kitap indirivermeni istiyorlar, çok görme Musâ’ya bundan daha büyüğünü teklif ettiler, "Allah’ı bize açıktan göster" dediler de zulümlerile kendilerini yıldırım çarptı, sonra kendilerine o kadar açık mucizeler gelmişken tuttular danaya taptılar, derken biz bunlardan afvettik de Musâ’ya kahir bir saltanat verdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kitab ehli senin kendilerine gökten bir kitab indirmeni isterler. Musa' dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Ve; bize Allah'ı apaçık göster, demişlerdi. Zulümlerinden dolayı onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık ayetler ve deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Nihayet Biz, bunu affettik ve Musa'ya apaçık bir hüccet verdik.

— İbni Kesir

Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna şaşma!) Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.

— Diyanet İşleri

Ehl-i kitâb, senin üzerlerine gökten bir kitab indirmeni isterler. Hakıykat, onlar Mûsâdan daha büyüğünü istemişler de «Allahı açıkdan bize göster» demişlerdi. İşte zulümleri yüzünden onları yıldırım çarpmışdı. Bil'âhare kendilerine bunca açık âyetler ve deliller geldikden sonra da (Tanrı diye) buzağıya tutunmuşlardı. Nihayet biz (tevbe etdikleri için) bunları afvetmişdik. Biz Musâya apaçık (nice) hüccet (ler) verdik.

— Hasan Basri Çantay

Ehl-i Kitap senden kendilerine gökten kitap indirmeni isterler. Onlar vaktiyle Musa'dan bundan daha büyüğünü isteyerek, 'Bize Allah'ı açıkça göster' demişlerdi. Bu zalimce tutumları yüzünden kendilerini yıldırım çarpmıştı. Arkasından kendilerine açık belgeler geldikten sonra buzağıya taptılar. Bunu da bağışladık ve Musa'ya açık bir mesaj verdik.

— Seyyid Kutub

وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ ٱلطُّورَ بِمِيثَٰقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ٱدْخُلُواْ ٱلْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُواْ فِى ٱلسَّبْتِ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَٰقًا غَلِيظًا ﴿١٥٤

Ve misaka bağlanmaları için Turu üstlerine kaldırdık da "girin secdelere kapanarak o kapıya" dedik onlara, hem "sebt günü tecavüz etmeyin" dedik de onlara kendilerinden ağır bir misak aldık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Söz vermelerine karşılık Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Ve onlara; Şehrin kapısından secde ederek girin, dedik. Cumartesileri aşırı gitmeyin, dedik. Onlardan ağır bir te'minat aldık.

— İbni Kesir

Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.

— Diyanet İşleri

(Ahd-ü) misâka bağlanmaları için «Tuur» u üstlerine kaldırmış, onlara: «O (şehrin) kapı (sından) hepiniz secdeye kapanır halde girin» demiş, cumartesi günü hakkında da «(Av yaparak haddi) aşmayın» (diye) söylemiş, kendilerinden (bu hususlarda) ağır te'minât almışdık.

— Hasan Basri Çantay

Kesin söz vermeleri üzerine, başları üzerinde asılı duran kayayı yukarı çektik. Kendilerine, o kasabanın kapısından secde ederek içeri giriniz ve 'Cumartesi yasağını çiğnemeyiniz' dedik, bu konularda onlardan sağlam bir söz aldık.

— Seyyid Kutub

فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَٰقَهُمْ وَكُفْرِهِم بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَقَتْلِهِمُ ٱلْأَنۢبِيَآءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۢۚ بَلْ طَبَعَ ٱللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٥٥

Bunun üzerine misaklarını nakzetmeleri ve Allah’ın âyâtına küfürleri ve Enbiya’yı nâhak yere katilleri ve "kalblerimiz gılıflı" demeleri sebebiyle -ki doğrusu Allah o kalblerin üzerini küfürler ile tab'etmiştir de onun için imana gelmezler meğer ki pek az.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, peygamberlerini haksız yere öldürmeleri, kalblerimiz perdelidir, demeleri yüzünden Allah, evet, inkarlarına karşılık onların kalblerini mühürledi, onun için bunların pek azı hariç inanmazlar.

— İbni Kesir

Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.

— Diyanet İşleri

(Fakat) onların (verdikleri) o sağlam sözleri bozmaları, Allahın âyetlerini inkâr ederek kâfir olmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve «Kalblerimiz perdelidir» demeleri sebebiyle (dir ki biz kendilerine lanet etdik.) Hayır, Allah onların kalbleri üzerine, küfürleri yüzünden, mühür basmışdır. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler.

— Hasan Basri Çantay

Yahudiler verdikleri sözlerinden caydılar. Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, Peygamberlerini, sebepsiz yere öldürdüler ve 'Bizim kalplerimiz kılıçla kaplıdır' dediler. Oysa Allah kafirlikleri sebebiyle kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, pek azı dışında iman etmezler.

— Seyyid Kutub

وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَىٰ مَرْيَمَ بُهْتَٰنًا عَظِيمًا ﴿١٥٦

Yine küfürleri ve Meryem’e karşi azîm bir bühtan söylemeleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Küfür etmeleri ve Meryem'e büyük iftirada bulunmalarından.

— İbni Kesir

(156-157) Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.

— Diyanet İşleri

Bir de onların (Îsâyı) inkâr ile kâfir olmaları, Meryemin aleyhhinde büyük iftira atıb söylemeleri.

— Hasan Basri Çantay

Kafirliklerinden dolayı ve Meryem'e büyük iftira atmalarından dolayı.

— Seyyid Kutub

وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا ٱلْمَسِيحَ عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ ٱللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَٰكِن شُبِّهَ لَهُمْۚ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ ٱخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِى شَكٍّ مِّنْهُۚ مَا لَهُم بِهِۦ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا ٱتِّبَاعَ ٱلظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًۢا ﴿١٥٧

Ve "biz Allah’ın Resulü Mesih İsâ ibn-i Meryem’i katlettik" demeleri sebebiyle- halbuki onu ne katlettiler ne salbettiler ve lâkin kendilerine bir benzetme yapıldı, ve filhakıka onda ihtilâf edenler bundan dolayı şekk içindedirler, ona dair bir ilimleri yoktur ancak zann ardında giderler, halbuki onu yakînen katletmediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa Mesihi öldürdük, demelerinden. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Ancak onlara (İsa'ya) benzer gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşerler. Ondan yana şüphe içindedirler. Bu husustaki bilgileri ancak zanna dayanmaktan ibarettir. Onu gerçekten öldürememişlerdir.

— İbni Kesir

(156-157) Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.

— Diyanet İşleri

Ve: «Biz Allahın peygamberi, Meryem oğlu Mesih Îsâyı öldürdük» demeleri sebebiyle (dir ki kendilerini rahmetimizden koğduk). Halbuki onlar onu öldürmediler, onu asmadılar da. Fakat (öldürülen ve asılan adam) kendilerine (Îsâ) gibi gösterildi. (Zâten ve) hakıykaten (îsâ ve onun katli) hakkında kendileri de ihtilâfa düşdüler. (Bu babda) kat'i bir şek ve şübhe içindedirler. Onların buna (onun katline) âid hiç bir bilgileri yokdur. Ancak (kupkuru bir) zanna uymak (dadırlar). Onu yakıynen öldürmemişlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Ve 'Biz Allah'ın resulü Meryemoğlu İsa- Mesihi öldürdük' demelerinden ötürü. Oysa O'nu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler. Fakat kendilerine öyle göründü. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler bu konuda tam bir kuşku içindedirler, bu konudaki bilgileri sadece sanıya uymaktan ibarettir. Yoksa onu kesinlikle öldürmediler.

— Seyyid Kutub

بَل رَّفَعَهُ ٱللَّهُ إِلَيْهِۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿١٥٨

Doğrusu Allah onu kendine doğru ref'eyledi, Allah bir Aziz, Hakim bulunuyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bilakis Allah, onu kendi katına yükseltmiştir. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.

— İbni Kesir

Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

— Diyanet İşleri

Bil'âkis Allah onu yükseltib kendisine kaldırmışdır. Allah, mutlak gaalibdir, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir.

— Hasan Basri Çantay

Tersine Allah, O'nu kendi katına çıkardı. Hiç şüphesiz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.

— Seyyid Kutub

وَإِن مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِۦ قَبْلَ مَوْتِهِۦۖ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا ﴿١٥٩

Ve Ehl-i Kitâb’dan hiç biri yoktur ki celâlim hakkı için ölümünden evvel ona mutlak iman edecek olmasın, kıyamet günü de o aleyhlerine şahid olacak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki; ölümünden önce ona inanacak olmasın. O da kıyamet günü aleyhlerinde şahid olacaktır.

— İbni Kesir

Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.

— Diyanet İşleri

Ehl-i kitabdan hiç biri haaric olmamak üzere, ölümünden evvel, andolsun, ona (Îsâya) mutlakaa iman edecek, o da kıyaamet günü kendileri aleyhine bir şâhid olacakdır.

— Hasan Basri Çantay

Kitap Ehli'nden hiç kimse yoktur ki, ölümünün eşiğinde İsa'ya iman etmemiş olsun. Fakat kıyamet günü İsa, onların aleyhinde şahitlik edecektir.

— Seyyid Kutub

فَبِظُلْمٍ مِّنَ ٱلَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَٰتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ كَثِيرًا ﴿١٦٠

Hâsılı o Yahudî olanların zalimlikleri ve bir çoklarını Allah yolundan çevirmeler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahudi olanların zulümleri ve bir çok kimseleri Allah yolundan çevirmelerinden dolayı; kendilerine, helal kılınmış şeyleri yasakladık.

— İbni Kesir

(160-161) Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık.

— Diyanet İşleri

(160-161) Yahudilerden (taşan) bir zulüm, onların (insanlardan) bir çoğunu Allah yolundan alıkoymaları, (Tevratda) nehy edilmelerine rağmen ribâ (faiz) almaları, halkın mallarını haksız yere yemeleri sebebleriyledir ki biz, (evvelce) kendileri için halâl kılınan temiz ve güzel şeyleri üzerlerine haram etdik. İçlerinden kâfirlere pek acıklı bir azâb hazırladık.

— Hasan Basri Çantay

(160-161) İşte yaptıkları bunca zulümlerden, bir çok kimsenin Allah yoluna girmesini engellemelerinden, men edilmiş olan faizi almalarından ve insanların mallarını haksız yollara başvurarak yemelerinden dolayı, daha önce helal olan bazı temiz maddeler Yahudilere haram kılındı. Ayrıca onların arasındaki kafirlere acı bir azap hazırladık.

— Seyyid Kutub

وَأَخْذِهِمُ ٱلرِّبَوٰاْ وَقَدْ نُهُواْ عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَٰلَ ٱلنَّاسِ بِٱلْبَٰطِلِۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَٰفِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٦١

Ve nehyedildikleri halde riba almaları ve halkın emvalini haksızlıkla yemeleri sebebleriledir ki evvelce onlara helâl kılınmış bir çok pâk ve hoş ni'metleri kendilerine haram ettik ve kâfir kalanlarına elîm bir azab hazırladık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine yasaklanan faizi almaları ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü. Onların küfür içinde olanlarına elem verici bir azab hazırladık.

— İbni Kesir

(160-161) Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık.

— Diyanet İşleri

(160-161) Yahudilerden (taşan) bir zulüm, onların (insanlardan) bir çoğunu Allah yolundan alıkoymaları, (Tevratda) nehy edilmelerine rağmen ribâ (faiz) almaları, halkın mallarını haksız yere yemeleri sebebleriyledir ki biz, (evvelce) kendileri için halâl kılınan temiz ve güzel şeyleri üzerlerine haram etdik. İçlerinden kâfirlere pek acıklı bir azâb hazırladık.

— Hasan Basri Çantay

(160-161) İşte yaptıkları bunca zulümlerden, bir çok kimsenin Allah yoluna girmesini engellemelerinden, men edilmiş olan faizi almalarından ve insanların mallarını haksız yollara başvurarak yemelerinden dolayı, daha önce helal olan bazı temiz maddeler Yahudilere haram kılındı. Ayrıca onların arasındaki kafirlere acı bir azap hazırladık.

— Seyyid Kutub

لَّٰكِنِ ٱلرَّٰسِخُونَ فِى ٱلْعِلْمِ مِنْهُمْ وَٱلْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبْلِكَۚ وَٱلْمُقِيمِينَ ٱلصَّلَوٰةَۚ وَٱلْمُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلْمُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ أُوْلَٰٓئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١٦٢

Lâkin içlerinden ilimde rüsûhu olanlarla mü'minler senden evvel indirilenle beraber sana indirilene de iman ediyorlar, hele o namaza devam eden kullarıma bak, onlar ve zekât verenler, Allah’a ve Âhiret gününe inanan bütün mü'minler işte hep bunlara yarın azîm bir ecir vereceğiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler; sana indirilen kitaba ve senden önce indirilmiş olanlara inanırlar. Namaz kılanlara, zekat verenlere, Allah ve ahiret gününe inannalara elbette büyük bir mükafat vereceğiz.

— İbni Kesir

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

— Diyanet İşleri

Şu kadar ki onlardan ilimde yüksek payeye erenlerle mü'minler, (gerek) sana indirilen (Kur'an-ı Kerîm) e, (gerek) senden evvel indirilen (kitab) lara îman ederler. (Onlar) namazı dosdoğru kılanlar, zekâtı verenler, Allaha ve âhiret gününe inananlardır. İşte onlar (böyle) Biz onlara çok büyük bir ecir vereceğiz.

— Hasan Basri Çantay

Fakat onlardan bilim alanında derinleşenlere, hem sana ve hem de senden öncekilere indirilen kitaba inanan müminlere, namaz kılanlara, zekat verenlere, Allah'a ve ahiret gününe inananlara büyük bir mükafat vereceğiz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR