بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَا تُجَٰدِلۡ عَنِ ٱلَّذِينَ يَخۡتَانُونَ أَنفُسَهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمٗا ١٠٧
Nefislerine hıyânet edip duranlar tarafından mücâdeleye kalkışma, çünkü Allah vebal yüklenen, hıyanetkâr olan kimseleri sevmez.
Nefislerine hainlik etmiş kimseleri savunma. Allah; hainlikte direnen günahkarları sevmez.
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez.
Nefislerine haainlik etmiş kimselerden yana mücâdele etme. Çünkü Allah haainlikde ileri gitmiş günahkârları sevmez.
Kendilerine hıyanet edenleri temize çıkarmaya çalışma. Hiç şüphesiz Allah hıyanete dalmış günahkarları sevmez.
يَسۡتَخۡفُونَ مِنَ ٱلنَّاسِ وَلَا يَسۡتَخۡفُونَ مِنَ ٱللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمۡ إِذۡ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرۡضَىٰ مِنَ ٱلۡقَوۡلِۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِمَا يَعۡمَلُونَ مُحِيطًا ١٠٨
İnsanlardan gizlemeğe çalışırlar da Allah’dan gizlemeği düşünmezler, halbuki onun razı olmıyacağı tezviratı tertip ederlerken o yanı başlarında, hem Allah her ne yaparlarsa muhît bulunuyor.
İnsanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki Allah'ın razı olmayacağı sözü, geceleyin uydurup düzdükleri zaman da Allah onlarla beraberdir. Allah; yapacakları herşeyi kuşatıcıdır.
Bunlar, insanlardan gizlenmeye çalışırlar da Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki Allah, geceleyin, razı olmayacağı sözleri kurarlarken onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
İnsanlardan gizlerler de Allahdan gizlemezler. Halbuki onlar onun (Allahın) raazî olmayacağı sözü geceleyin konuşub düzdükleri zaman da O, beraberlerinde idi. Allah (ın ilmi) yapacakları her şey'i kuşatıcıdır.
Bu kimseler Allah'ın razı olmadığı sözü geceleyin buluşarak karara bağlarken insanlardan saklı tutuyorlar, ama yanı başlarında olan Allah'tan saklayamazlar. Hiç şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilgisi ile kuşatacak güçtedir.
هَٰٓأَنتُمۡ هَٰٓؤُلَآءِ جَٰدَلۡتُمۡ عَنۡهُمۡ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا فَمَن يُجَٰدِلُ ٱللَّهَ عَنۡهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيۡهِمۡ وَكِيلٗا ١٠٩
Haydi siz öyle yapdınız: bu Dünya hayatta tuttunuz taraflarından kim mücadele edecek? Veya üzerlerine kim vekil olacak?
İşte siz öyle kimselersiniz ki; dünya hayatında onları savunuyorsunuz. Ama kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak? Yahut onlara kim vekil olacak?
İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak?
İşte siz öyle kimselersiniz ki dünyâ hayaatı uğrunda onlardan yana mücâdeleye atılmışsınızdır. Ya kıyaamet günü onlar hesabına Allahla kim savaşacak? Yahud onlara kim vekil olacak?
Diyelim ki, siz onları dünya hayatında savundunuz. Peki kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunacak ya da kim onların vekilliğini üzerine alacak.
وَمَن يَعۡمَلۡ سُوٓءًا أَوۡ يَظۡلِمۡ نَفۡسَهُۥ ثُمَّ يَسۡتَغۡفِرِ ٱللَّهَ يَجِدِ ٱللَّهَ غَفُورٗا رَّحِيمٗا ١١٠
Halbuki kim bir kötülük yapar veya nefsine zulm eder de sonra Allah’ın mağfiretine sığınırsa Allah’ı bir Gafur, Rahim bulur.
Kim, bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah'dan mağfiret dilerse; Allah'ın Gafur ve Rahim olduğunu görür.
Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
Kim bir kötülük yapar, yahud nefsine zulmeder de sonra Allahdan mağfiret isterse o, Allahı çok yarlığayıcı, çok esirgeyici bulur.
Kim bir kötülük işler ya da kendine zulmeder de Allah'tan af dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici olarak karşısında bulur.
وَمَن يَكۡسِبۡ إِثۡمٗا فَإِنَّمَا يَكۡسِبُهُۥ عَلَىٰ نَفۡسِهِۦۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمٗا ١١١
Maamafih kim bir vebal kazanırsa onu sırf kendi aleyhine kazanır, Allah Alim, Hakim de bulunuyor.
Kim, bir günah kazanırsa; bunu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Ve Allah; Alim, Hakim olandır.
Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kim bir günâh kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şey'i bilicidir, tam bir hüküm ve hikmet saahibidir.
Kim bir suç işlerse onu kendi aleyhine işlemiş olur. Kuşkusuz Allah bilir ve hakimdir.
وَمَن يَكۡسِبۡ خَطِيٓـَٔةً أَوۡ إِثۡمٗا ثُمَّ يَرۡمِ بِهِۦ بَرِيٓـٔٗا فَقَدِ ٱحۡتَمَلَ بُهۡتَٰنٗا وَإِثۡمٗا مُّبِينٗا ١١٢
Her kim de bir cinayet veya bir vebal kazanır da sonra onu bir bîgünahın üzerine atarsa şüphesiz bir bühtan ve açık bir vebal daha yüklenmiş olur.
Kim, bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa; şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.
Kim bir hataa veya bir günâh kazanır da sonra onu bir suçsuz (un üstüne) atarsa muhakkak ki o, bir iftirayı ve apaçık bir günâhı da sırtına yüklemişdir.
Kim bir kusur ya da bir suç işler de onu bir masumun üzerine atarsa açık bir iftira, bir günah yükünün altına girmiş olur.
وَلَوۡلَا فَضۡلُ ٱللَّهِ عَلَيۡكَ وَرَحۡمَتُهُۥ لَهَمَّت طَّآئِفَةٞ مِّنۡهُمۡ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمۡۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيۡءٖۚ وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمۡ تَكُن تَعۡلَمُۚ وَكَانَ فَضۡلُ ٱللَّهِ عَلَيۡكَ عَظِيمٗا ١١٣
Allah’ın fazl-ü rahmeti üzerinde olmasaydı onlardan bir taife seni bile hükümde haktan şaşırtmayı kurmuşlardı, maamafih onlar yalnız kendilerini şaşırırlar, sana hiç bir zarar edemezler, nasıl edebilirler ki Allah sana kitap ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem Allah’ın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor.
Eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinde olmasaydı; onlardan bir takımı seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkalarını saptıramazlar. Sana da bir zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğini öğretmiştir. Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyük olmuştur.
(Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.
Üzerinde Allahın lutf-ü inayeti ve rahmeti olmasaydı onlardan bir güruh muhakkak seni bile (hükümde) şaşırtmayı kurmuşdu. Onlar kendilerinden başkasını sapdıramazlar ve sana hiç bir şeyden zarar da yapamazlar. (Nasıl yapabilirler ki) Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi ve (evvelce) bilmediklerini sana öğretdi. Allahın senin üzerindeki lutf-ü inayeti çok büyükdür.
Eğer Allah'ın sana yönelik lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onların bir takımı seni yanıltmaya yeltenmişlerdi. Oysa onlar sadece kendilerini yanıltırlar, sana hiçbir zarar dokunduramazlar. Çünkü Allah, kitabı ve hikmeti indirerek sana, daha önce bilmediğin gerçekleri öğretmiştir. Hiç şüphesiz Allah'ın sana yönelik lütfu son derece büyüktür.
۞ لَّا خَيۡرَ فِي كَثِيرٖ مِّن نَّجۡوَىٰهُمۡ إِلَّا مَنۡ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوۡ مَعۡرُوفٍ أَوۡ إِصۡلَٰحِۭ بَيۡنَ ٱلنَّاسِۚ وَمَن يَفۡعَلۡ ذَٰلِكَ ٱبۡتِغَآءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِ فَسَوۡفَ نُؤۡتِيهِ أَجۡرًا عَظِيمٗا ١١٤
Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur, ancak sadaka vermeyi veya bir maruf işlemeyi veya insanların arasını düzeltmeyi emreden başka, ve her kim bunu Allah’ın rızasını arayarak yaparsa yarın biz ona büyük bir ecir vereceğiz.
Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, yahut ma'rufu emretmeyi ve insanların arasını düzeltmeyi emreden başka. Kim Allah'ın rızasını arayarak böyle yaparsa; Biz, ona çok büyük bir ecir vereceğiz.
Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yokdur. Meğer ki bir sadaka vermeyi, ya bir iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenler (inki) ola. Kim Allahın rızasını arayarak böyle yaparsa biz ona çok büyük bir mükâfat vereceğiz.
Onların aralarında yaptıkları çoğu gizli konuşmalarda hayır yoktur. Meğer ki, bu fısıltılı toplantılarının amacı sadaka vermeyi, iyiliği ve insanlar arasında dirliği emretmek olsun. Kim bunları Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yaparsa ilerde kendisine büyük bir mükafat vereceğiz.
وَمَن يُشَاقِقِ ٱلرَّسُولَ مِنۢ بَعۡدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ ٱلۡهُدَىٰ وَيَتَّبِعۡ غَيۡرَ سَبِيلِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ نُوَلِّهِۦ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصۡلِهِۦ جَهَنَّمَۖ وَسَآءَتۡ مَصِيرًا ١١٥
Her kim de kendisine hak tebeyyün ettikten sonra Peygamber’e muhalefette bulunur ve mü'minler yolunun gayrısına giderse biz onu gittiğine bırakırız ve kendisine cehennemi boylatırız ki o ne fena gidişdir.
Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, peygambere karşı gelir, mü'minlerin yolundan başakasına uyup giderse; onu döndüğü yolda bırakırız. Kendisini cehenneme koyarız. Ne kötü dönüş yeridir orası.
Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.
Kim kendisine doğru yol besbelli oldukdan sonra peygambere muhalefet eder, mü'minlerin yolundan başkasına uyub giderse onu döndüğü o yolda bırakırız. (Fakat ahiret de) kendisini cehenneme koyarız. O, ne kötü bir yerdir!
Kim bu yolu iyice tanıdıktan sonra, peygambere zıt düşer de müminlerin yolundan başka bir yola koyulursa, kendisini koyulduğu yolla baş başa bırakır, sonra da cehenneme atarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.
إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَغۡفِرُ أَن يُشۡرَكَ بِهِۦ وَيَغۡفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَآءُۚ وَمَن يُشۡرِكۡ بِٱللَّهِ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلَٰلَۢا بَعِيدًا ١١٦
Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret buyurmaz, ondan berisini ise dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allah’a şirk koşarsa hakıkatte pek uzak bir dalâle sapmıştır.
Elbette Allah; kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim, Allah'a şirk koşarsa; çok uzak bir dalalete düşmüş olur.
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.
Şübhesiz ki Allah, kendisine eş tanıtması (nın günâhını) yarlığamaz. Ondan başkasını, dileyeceği kimse için, yarlığar. Kim Allaha eş tanırsa muhakkak ki o, (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapmışdır.
Allah kendisine ortak koşma suçunu bağışlamaz. Bunun dışındaki suçları dilediğine bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa gerçekten koyu bir sapıklığa düşmüş olur.
إِن يَدۡعُونَ مِن دُونِهِۦٓ إِلَّآ إِنَٰثٗا وَإِن يَدۡعُونَ إِلَّا شَيۡطَٰنٗا مَّرِيدٗا ١١٧
Onu bırakıp da sade dişilere tapıyorlar, ve sade yalâbık bir Şeytana tapıyorlar.
Onu bırakıp da yalnız dişi putlara tapıyorlar. Aslında onlar, inatçı şeytandan başkasına tapmıyorlar.
Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.
Onlar Onu (Allahı) bırakırlar da yalınız dişilere taparlar. (Böylece) o çok inâdcı bir şeytandan başkasına tapmış olmazlar.
Onlar Allah'ı bırakıp dişi putlara (tanrıçalara) yalvarıyorlar. Aslında onların yalvardıkları şirret şeytandan başkası değildir.