بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

لَهُم مَّا يَشَآءُونَ عِندَ رَبِّهِمۡۚ ذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٣٤

Onlara Rab’lerinin indinde ne dilerlerse var, o işte muhsinlerin cezası.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbları katında diledikleri her şey, onlarındır. Bu, ihsan edenlerin mükafatıdır.

– İbni Kesir

Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.

– Diyanet İşleri

Rableri nezdinde dileyecekleri şeyler onlarındır. İşte bu, iyi hareket edenlerin mükâfatıdır.

– Hasan Basri Çantay

Onlara, Rabb'lerinin katında diledikleri şeyler vardır; bu, iyilerin mükâfatıdır.

– Seyyid Kutub

لِيُكَفِّرَ ٱللَّهُ عَنۡهُمۡ أَسۡوَأَ ٱلَّذِي عَمِلُواْ وَيَجۡزِيَهُمۡ أَجۡرَهُم بِأَحۡسَنِ ٱلَّذِي كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٣٥

Çünkü Allah onların mukaddemâ yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre ecirlerini kendilerine ihsan edecektir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü Allah; onların yaptıklarının en kötüsünü örtecek ve yapmakta olduklarının en güzeliyle karşılığını verecektir.

– İbni Kesir

Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı).

– Diyanet İşleri

Çünkü Allah onların geçmişde yapdıkları en kötü (amel ve hareketleri bile) örtecek, yapmakda olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını ihsan edecekdir.

– Hasan Basri Çantay

Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter; onlara, yaptıkları iyiliğin en güzel karşılığı verilir.

– Seyyid Kutub

أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِكَافٍ عَبۡدَهُۥۖ وَيُخَوِّفُونَكَ بِٱلَّذِينَ مِن دُونِهِۦۚ وَمَن يُضۡلِلِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِنۡ هَادٖ ٣٦

Allah kuluna kâfî değil mi? Durmuşlar da seni ondan beridekilerle korkutuyorlar, her kimi ki Allah şaşırtır artık ona hidayet edecek yoktur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, kuluna kafi değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa; onu hidayete erdirecek yoktur.

– İbni Kesir

Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.

– Diyanet İşleri

Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni (Habîbim) Ondan başkalarıyle korkutuyorlar. Allah kimi sapdırırsa onun yolunu bir doğrultucu yokdur.

– Hasan Basri Çantay

Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz.

– Seyyid Kutub

وَمَن يَهۡدِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِن مُّضِلٍّۗ أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِعَزِيزٖ ذِي ٱنتِقَامٖ ٣٧

Her kime de Allah hidayet verir onu da şaşırtacak yoktur, bir intikamı var Aziz değil mi Allah?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, kimi de hidayete erdirirse; onu saptıracak yoktur. Allah; Aziz, intikam sahibi değil midir?

– İbni Kesir

Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?

– Diyanet İşleri

Allah kime de hidâyet ederse onu bir sapdırıcı yokdur. Allah (düşmanlarına karşı) intikaam saahibi, (emrinde) mutlak bir gaalib değil midir?

– Hasan Basri Çantay

Allah kime de doğru yolu gösterirse; artık onu şaşırtan olmaz. Allah, galip ve öç alan değil mi?

– Seyyid Kutub

وَلَئِن سَأَلۡتَهُم مَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُۚ قُلۡ أَفَرَءَيۡتُم مَّا تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنۡ أَرَادَنِيَ ٱللَّهُ بِضُرٍّ هَلۡ هُنَّ كَٰشِفَٰتُ ضُرِّهِۦٓ أَوۡ أَرَادَنِي بِرَحۡمَةٍ هَلۡ هُنَّ مُمۡسِكَٰتُ رَحۡمَتِهِۦۚ قُلۡ حَسۡبِيَ ٱللَّهُۖ عَلَيۡهِ يَتَوَكَّلُ ٱلۡمُتَوَكِّلُونَ ٣٨

Celâlim Hakk’ı için sorsan onlara: o gökleri ve yeri kim yarattı? Elbette şüphesiz Allah diyecekler, de ki: o halde gördünüz a o Allah’dan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder murad ederse onlar kederini açabilirler mi? Yâhud bana bir rahmet murad ederse onlar onun rahmetini tutabilirler mi? De ki: Allah bana yeter, hep ona dayanır mütevekkil olanlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlara: Gökleri ve yeri yaratan kimdir? diye sorsan; muhakkak, Allah'tır, diyecekler. De ki: Öyleyse söyleyin bakalım; Allah, bana bir zarar vermek istese, O'nu bırakıp da taptıklarınız O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi? De ki: Allah, bana yeter. Tevekkül edenler O'na tevekkül ederler.

– İbni Kesir

Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”

– Diyanet İşleri

Andolsun, onlara: «O gökleri, o yeri kim yaratdı?» (diye) sorarsan muhakkak «Allah» diyecekler. De ki: «O halde bana haber verin. Allah bana herhangi bir zarar dilerse sizin Allâhı bırakıb da tapdıklarınız Onun bu zararını giderebilici midirler? Yahud (Allah) bana bir rahmet dilerse onlar Onun bu rahmetini tutabilici midirler»? De ki: «Bana Allah yeter. Güvenib dayanacaklar da ancak Ona güvenib dayanır (lar)».

– Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara, «Gökleri ve yeri yaratan kimdir?» diye sorsan; «Allah'dır» derler. De ki: «Öyleyse bana bildirin; Allah bana zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?» De ki: «Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayanır.»

– Seyyid Kutub

قُلۡ يَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَٰمِلٞۖ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ ٣٩

De ki: ey kavmim! haliniz üzere çalışın, her halde ben çalışıyorum, artık ileride bileceksiniz:

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Ve yakında bileceksiniz.

– İbni Kesir

(39-40) De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!”

– Diyanet İşleri

De ki: «Ey kavmim, siz bulunduğunuz haal (ve minval) üzere çalışın. Şübhesiz ben çalışanım. Binâen'aleyh yakında bileceksiniz ki,

– Hasan Basri Çantay

De ki: «Ey kavmim! Durumunuza göre bildiğinizi yapın! Ben de bildiğimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz.»

– Seyyid Kutub

مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيۡهِ عَذَابٞ مُّقِيمٌ ٤٠

Kimmiş o kendine rüsvay edecek bir azâb gelecek, ve üstüne yerli bir azâb inecek?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisine rüsvay edici bir azab gelecek olan kim, üzerine sürekli azab inecek olan kim?

– İbni Kesir

(39-40) De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!”

– Diyanet İşleri

Kendisine rüsvay edici bir azâb gelecek olan kim miş, üzerine daimî bir azâb (çatıb) konacak bulunan kim miş»?

– Hasan Basri Çantay

Kendisini rezil edecek azap kime geliyor? Kime sürekli azab inecek?

– Seyyid Kutub

إِنَّآ أَنزَلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ لِلنَّاسِ بِٱلۡحَقِّۖ فَمَنِ ٱهۡتَدَىٰ فَلِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيۡهَاۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡهِم بِوَكِيلٍ ٤١

Biz insanlar için senin üzerine hakkı ile kitap indirdik, o halde kim yola gelirse kendi lehinedir, her kim de saparsa sırf kendi aleyhine olarak sapar ve sen değilsin üzerlerine vekîl.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki Biz; kitabı sana insanlar için hak olarak indirdik. Kim hidayete ererse; bu, kendi lehinedir. Kim de sapıtırsa; kendi aleyhine sapıtmış olur. Ve sen, onların üzerinde vekil değilsin.

– İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin.

– Diyanet İşleri

Şübhesiz ki biz o kitabı insanların fâidesi için, hak (kın ikamesine bir sebeb) olarak indirdik sana. Artık kim doğru yolu ihtiyar ederse bu, kendi lehinedir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen (Habîbim) onların üzerinde bir vekîl değilsin.

– Hasan Basri Çantay

Biz, insanlar için bu Kitab'ı hak ile sana indirdik. Artık kim doğru yola gelirse kendi yararınadır; kim de saparsa kendi zararınadır. Sen onların üzerine vekil değilsin.

– Seyyid Kutub

ٱللَّهُ يَتَوَفَّى ٱلۡأَنفُسَ حِينَ مَوۡتِهَا وَٱلَّتِي لَمۡ تَمُتۡ فِي مَنَامِهَاۖ فَيُمۡسِكُ ٱلَّتِي قَضَىٰ عَلَيۡهَا ٱلۡمَوۡتَ وَيُرۡسِلُ ٱلۡأُخۡرَىٰٓ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمًّىۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يَتَفَكَّرُونَ ٤٢

Allah alır o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında, sonra üzerlerine ölüm hükmü verdiklerini alıkor da diğerlerini salıverir bir müsemmâ ecele kadar, şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için âyetler var.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; ölüm anında canları alır. Ölmeyenin ise uykusunda. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda; düşünen bir kavim için ayetler vardır.

– İbni Kesir

Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

– Diyanet İşleri

Allah (ölenin) ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruuhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmetdiği (ruuhu) tutar, diğerini muayyen bir vaktâ (eceli gelinceye) kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavm için kat'î ibretler vardır.

– Hasan Basri Çantay

Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.

– Seyyid Kutub

أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ شُفَعَآءَۚ قُلۡ أَوَلَوۡ كَانُواْ لَا يَمۡلِكُونَ شَيۡـٔٗا وَلَا يَعۡقِلُونَ ٤٣

Yoksa Allah’ın berisinden şefaatçiler mi edindiler? De ki: hiç bir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar; Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar, hiç bir şeye güç getiremez ve akıl erdiremez olsalar da mı?

– İbni Kesir

Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?”

– Diyanet İşleri

Yoksa onlar Allahdan başkasını (kendilerine) şefâatcılar mı edindiler? De ki: «Hiç birşey'e güc yetiremezler ve akıl erdiremezler olsalar da mı»? (Buna rağmen mi şefaat edecekler)?!

– Hasan Basri Çantay

Yoksa Allah'dan başka şefaatçiler mi ediniyorlar? De ki: «Onlar, hiçbir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?»

– Seyyid Kutub

قُل لِّلَّهِ ٱلشَّفَٰعَةُ جَمِيعٗاۖ لَّهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ ثُمَّ إِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٤٤

De ki Allah’ın’dır o şefaat bütün, onundur mülkü göklerin ve yerin, sonra hep döndürülüp ona götürüleceksiniz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hepiniz O'na döndürüleceksiniz.

– İbni Kesir

De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.”

– Diyanet İşleri

De ki: «Bütün şefaat (hakkı) Allahındır. Göklerin ve yerin mülk (-ü tasarrufu) onundur. Nihayet (hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz».

– Hasan Basri Çantay

De ki: «Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz.»

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu