بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلٗا رَّجُلٗا فِيهِ شُرَكَآءُ مُتَشَٰكِسُونَ وَرَجُلٗا سَلَمٗا لِّرَجُلٍ هَلۡ يَسۡتَوِيَانِ مَثَلًاۚ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٢٩

Allah şunu bir mesel yapmıştır: bir adam, onda bir takım ortaklar var, hırçın hırçın çekiştirip duruyorlar, bir adam da selâmetle bir adamın, hiç bu ikisinin hal-ü şanı bir olur mu? Hamd Allah’ın’dır, fakat pek çokları bilmezler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, bir misal verir: Bir adamın, huysuz ve birbirleriyle ortak birkaç efendisi var. Bir adamın da tek bir efendisi var. Bu ikisi bir olur mu hiç? Hamd; Allah'a mahsustur; ama onların çoğu bilmezler.

– İbni Kesir

Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir (köle) adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle) adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç, bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.

– Diyanet İşleri

Kendisinde, birbirine sertlik ve geçimsizlik gösteren (bir çok) ortaklar (ın hakkı) bulunan bir adamla (bir köle ile) yalınız bir kişinin adamı (kölesi) olan diğer birini Allah (müşrikle müvahhid hakkında) bir misâl olarak irâd etmişdir. Bu ikisinin haali bir olur mu? (Bütün) hamd Allaha mahsusdur. Fakat onların çoğu bilmezler.

– Hasan Basri Çantay

Allah şöyle bir misal verdi: Birbiriyle çekişen bir çok ortakların sahip olduğu bir adam (yani köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adam. Şimdi bu ikisinin durumu bir oluyor mu? Hamd yalnız Allah'a mahsustur; fakat çokları bilmiyor.

– Seyyid Kutub

إِنَّكَ مَيِّتٞ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ ٣٠

Elbet sen öleceksin ve elbet onlar da ölecekler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

– İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.

– Diyanet İşleri

Muhakkak sen de öleceksin (Habîbim), onlar da elbet ölecekler.

– Hasan Basri Çantay

Sen de öleceksin onlar da ölecekler.

– Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ عِندَ رَبِّكُمۡ تَخۡتَصِمُونَ ٣١

Sonra siz muhakkak Rabbiniz’in huzurunda muhakemeye duruşacaksınız.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra siz, kıyamet günü Rabbınızın huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.

– İbni Kesir

Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz.

– Diyanet İşleri

Sonra (ey insanlar), şübhesiz, siz de Rabbinizin huzuurunda muhaakemeye durulacaksınız.

– Hasan Basri Çantay

Sonra siz, kıyamet günü, Rabb'inizin huzurunda muhakeme olacaksınız.

– Seyyid Kutub

۞ فَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى ٱللَّهِ وَكَذَّبَ بِٱلصِّدۡقِ إِذۡ جَآءَهُۥٓۚ أَلَيۡسَ فِي جَهَنَّمَ مَثۡوٗى لِّلۡكَٰفِرِينَ ٣٢

Artık o kimseden daha zalim (daha haksız) kim olabilir ki Allah üzerine yalan söylemiş, doğruyu da kendisine geldiği vakit tekzib eylemiştir, cehennemde değil midir mevkii kâfirlerin.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine gelmiş olan gerçeği yalan sayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde bir karargah olmaz olur mu?

– İbni Kesir

Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kâfirler için kalacak bir yer mi yok!?

– Diyanet İşleri

(Böyle iken) Allaha karşı yalan söyleyenden, sıdk (-u hakıykat) ı — o, kendisine gelir gelmez — tekzîb edenden daha zaalim kimdir? Kâfirler için cehennemde bir karargâh mı yokdur?!

– Hasan Basri Çantay

Allah hakkında yalan uyduran ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kâfirlere yetecek kadar yer yok mudur?

– Seyyid Kutub

وَٱلَّذِي جَآءَ بِٱلصِّدۡقِ وَصَدَّقَ بِهِۦٓ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُتَّقُونَ ٣٣

Doğruyu getiren ve onu tasdik eden ise işte onlar korunan müttekıyler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler; işte onlar muttakilerdir.

– İbni Kesir

Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır.

– Diyanet İşleri

Sıdk (-u hakıykat) ı getirene ve onu tasdıyk edenlere (mü'minlere) gelince: İşte onlar takvâye erenlerin ta kendileridir.

– Hasan Basri Çantay

Gerçeği getirene ve onu doğrulayanlara gelince; «İşte takva sahipleri onlardır.»

– Seyyid Kutub

لَهُم مَّا يَشَآءُونَ عِندَ رَبِّهِمۡۚ ذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٣٤

Onlara Rab’lerinin indinde ne dilerlerse var, o işte muhsinlerin cezası.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbları katında diledikleri her şey, onlarındır. Bu, ihsan edenlerin mükafatıdır.

– İbni Kesir

Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.

– Diyanet İşleri

Rableri nezdinde dileyecekleri şeyler onlarındır. İşte bu, iyi hareket edenlerin mükâfatıdır.

– Hasan Basri Çantay

Onlara, Rabb'lerinin katında diledikleri şeyler vardır; bu, iyilerin mükâfatıdır.

– Seyyid Kutub

لِيُكَفِّرَ ٱللَّهُ عَنۡهُمۡ أَسۡوَأَ ٱلَّذِي عَمِلُواْ وَيَجۡزِيَهُمۡ أَجۡرَهُم بِأَحۡسَنِ ٱلَّذِي كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٣٥

Çünkü Allah onların mukaddemâ yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre ecirlerini kendilerine ihsan edecektir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü Allah; onların yaptıklarının en kötüsünü örtecek ve yapmakta olduklarının en güzeliyle karşılığını verecektir.

– İbni Kesir

Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı).

– Diyanet İşleri

Çünkü Allah onların geçmişde yapdıkları en kötü (amel ve hareketleri bile) örtecek, yapmakda olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını ihsan edecekdir.

– Hasan Basri Çantay

Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter; onlara, yaptıkları iyiliğin en güzel karşılığı verilir.

– Seyyid Kutub

أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِكَافٍ عَبۡدَهُۥۖ وَيُخَوِّفُونَكَ بِٱلَّذِينَ مِن دُونِهِۦۚ وَمَن يُضۡلِلِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِنۡ هَادٖ ٣٦

Allah kuluna kâfî değil mi? Durmuşlar da seni ondan beridekilerle korkutuyorlar, her kimi ki Allah şaşırtır artık ona hidayet edecek yoktur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, kuluna kafi değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa; onu hidayete erdirecek yoktur.

– İbni Kesir

Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.

– Diyanet İşleri

Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni (Habîbim) Ondan başkalarıyle korkutuyorlar. Allah kimi sapdırırsa onun yolunu bir doğrultucu yokdur.

– Hasan Basri Çantay

Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz.

– Seyyid Kutub

وَمَن يَهۡدِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِن مُّضِلٍّۗ أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِعَزِيزٖ ذِي ٱنتِقَامٖ ٣٧

Her kime de Allah hidayet verir onu da şaşırtacak yoktur, bir intikamı var Aziz değil mi Allah?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, kimi de hidayete erdirirse; onu saptıracak yoktur. Allah; Aziz, intikam sahibi değil midir?

– İbni Kesir

Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?

– Diyanet İşleri

Allah kime de hidâyet ederse onu bir sapdırıcı yokdur. Allah (düşmanlarına karşı) intikaam saahibi, (emrinde) mutlak bir gaalib değil midir?

– Hasan Basri Çantay

Allah kime de doğru yolu gösterirse; artık onu şaşırtan olmaz. Allah, galip ve öç alan değil mi?

– Seyyid Kutub

وَلَئِن سَأَلۡتَهُم مَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُۚ قُلۡ أَفَرَءَيۡتُم مَّا تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنۡ أَرَادَنِيَ ٱللَّهُ بِضُرٍّ هَلۡ هُنَّ كَٰشِفَٰتُ ضُرِّهِۦٓ أَوۡ أَرَادَنِي بِرَحۡمَةٍ هَلۡ هُنَّ مُمۡسِكَٰتُ رَحۡمَتِهِۦۚ قُلۡ حَسۡبِيَ ٱللَّهُۖ عَلَيۡهِ يَتَوَكَّلُ ٱلۡمُتَوَكِّلُونَ ٣٨

Celâlim Hakk’ı için sorsan onlara: o gökleri ve yeri kim yarattı? Elbette şüphesiz Allah diyecekler, de ki: o halde gördünüz a o Allah’dan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder murad ederse onlar kederini açabilirler mi? Yâhud bana bir rahmet murad ederse onlar onun rahmetini tutabilirler mi? De ki: Allah bana yeter, hep ona dayanır mütevekkil olanlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onlara: Gökleri ve yeri yaratan kimdir? diye sorsan; muhakkak, Allah'tır, diyecekler. De ki: Öyleyse söyleyin bakalım; Allah, bana bir zarar vermek istese, O'nu bırakıp da taptıklarınız O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi? De ki: Allah, bana yeter. Tevekkül edenler O'na tevekkül ederler.

– İbni Kesir

Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”

– Diyanet İşleri

Andolsun, onlara: «O gökleri, o yeri kim yaratdı?» (diye) sorarsan muhakkak «Allah» diyecekler. De ki: «O halde bana haber verin. Allah bana herhangi bir zarar dilerse sizin Allâhı bırakıb da tapdıklarınız Onun bu zararını giderebilici midirler? Yahud (Allah) bana bir rahmet dilerse onlar Onun bu rahmetini tutabilici midirler»? De ki: «Bana Allah yeter. Güvenib dayanacaklar da ancak Ona güvenib dayanır (lar)».

– Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara, «Gökleri ve yeri yaratan kimdir?» diye sorsan; «Allah'dır» derler. De ki: «Öyleyse bana bildirin; Allah bana zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?» De ki: «Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayanır.»

– Seyyid Kutub

قُلۡ يَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَٰمِلٞۖ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ ٣٩

De ki: ey kavmim! haliniz üzere çalışın, her halde ben çalışıyorum, artık ileride bileceksiniz:

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Ve yakında bileceksiniz.

– İbni Kesir

(39-40) De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!”

– Diyanet İşleri

De ki: «Ey kavmim, siz bulunduğunuz haal (ve minval) üzere çalışın. Şübhesiz ben çalışanım. Binâen'aleyh yakında bileceksiniz ki,

– Hasan Basri Çantay

De ki: «Ey kavmim! Durumunuza göre bildiğinizi yapın! Ben de bildiğimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz.»

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu