بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

أَمۡ عِندَهُمۡ خَزَآئِنُ رَحۡمَةِ رَبِّكَ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡوَهَّابِ ٩

Yoksa sana onu veren Aziz vehhab Rabbi’nin rahmeti hazîneleri onların yanında mı?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa O Aziz, Vehhab Rabbının rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

– İbni Kesir

Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

– Diyanet İşleri

Onların nezdinde O yegâne gaalib, (peygamberliği ve her şey'i dilediğine) ihsâneden Rabbinin rahmet hazîneleri mi var yoksa?

– Hasan Basri Çantay

Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabb'inin rahmet hazineleri, onların yanında mıdır?

– Seyyid Kutub

أَمۡ لَهُم مُّلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَاۖ فَلۡيَرۡتَقُواْ فِي ٱلۡأَسۡبَٰبِ ١٠

Yoksa onların mı bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise haydi esbab içinde üstüne çıksınlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların mülkü onların mıdır? Öyleyse sebeblere tevessül etsinler de yükselsinler bakalım.

– İbni Kesir

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)

– Diyanet İşleri

Yahud o göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin mülk (-ü tasarruf) u onların mı? Öyle ise sebeblerine yapışarak göğe yükselsinler!

– Hasan Basri Çantay

Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı, onların elinde midir? Öyle ise sebeplere sarılıp ta göğe yükselsinler (de hükümranlığı ele geçirsinler bakalım).

– Seyyid Kutub

جُندٞ مَّا هُنَالِكَ مَهۡزُومٞ مِّنَ ٱلۡأَحۡزَابِ ١١

Onlar burada Ahzab döküntüsünden (muhtelif partilerden) bozuk bir ordu.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, burada derme çatma gruplardan olma bozguna uğratılmış bir ordudur.

– İbni Kesir

Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur.

– Diyanet İşleri

(Onlar) derme çatma partilerden (mürekkeb) öyle bir ordudur ki işte şurada hezimete uğratılmış (lar) dır.

– Hasan Basri Çantay

Onlar derme çatma hiziplerden meydana gelmiş ordudur ki, işte şurada bozguna uğratılmışlardır.

– Seyyid Kutub

كَذَّبَتۡ قَبۡلَهُمۡ قَوۡمُ نُوحٖ وَعَادٞ وَفِرۡعَوۡنُ ذُو ٱلۡأَوۡتَادِ ١٢

Onlardan evvel tekzib etmişti Nuh kavmi ve Âd ve o kazıkların sahibi Firavun.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan önce, Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.

– İbni Kesir

(12-13) Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.

– Diyanet İşleri

(12-13) Onlardan evvel Nuuh kavmi, Aad ve kazıklar saahibi Fir'avn, Semud, Lût kavim (ler) i ile Eyke yârânı da (peygamberlerini) tekzîb etmiş (ler) di. İşte o partiler (in akıbeti)!

– Hasan Basri Çantay

Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi ve sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'da yalanlamıştı.

– Seyyid Kutub

وَثَمُودُ وَقَوۡمُ لُوطٖ وَأَصۡحَٰبُ لۡـَٔيۡكَةِۚ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلۡأَحۡزَابُ ١٣

Ve Semûd ve kavmi Lût ve eykeliler, bunlar işte o ahzab.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da. İşte onlar, ayrı topluluklardı.

– İbni Kesir

(12-13) Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.

– Diyanet İşleri

(12-13) Onlardan evvel Nuuh kavmi, Aad ve kazıklar saahibi Fir'avn, Semud, Lût kavim (ler) i ile Eyke yârânı da (peygamberlerini) tekzîb etmiş (ler) di. İşte o partiler (in akıbeti)!

– Hasan Basri Çantay

Semud kavmi, Lut kavmi ve Eyke halkı da yalanlamıştı. İşte bunlar da peygamberlerine karşı birleşen kabilelerdir.

– Seyyid Kutub

إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ ٱلرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ ١٤

Başka değil, hepsi gönderilen elçileri (Resulleri) tekzib etti de öyle hak oldu azâbım.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hepsi de peygamberleri yalanladılar. Ve bu yüzden azabı hak ettiler.

– İbni Kesir

(O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu.

– Diyanet İşleri

Onların herbiri, başka değil, gönderilen (o peygamber) leri tekzîb etdi (ler) de (bu yüzden onlara) azabım hak oldu.

– Hasan Basri Çantay

Hepsi peygamberleri yalanladılar da azabımı hak ettiler.

– Seyyid Kutub

وَمَا يَنظُرُ هَٰٓؤُلَآءِ إِلَّا صَيۡحَةٗ وَٰحِدَةٗ مَّا لَهَا مِن فَوَاقٖ ١٥

Onlar da başka değil, bir tek sayhaya bakıyorlar öyle ki ona hık yok.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar, bir tek çığlık beklemektedirler ki, onun bir an bile gecikmesi yoktur.

– İbni Kesir

Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

– Diyanet İşleri

Bunlar da iki sağım aralığı kadar bile gecikmeyecek bir tek korkunç sesden başkasını gözetmiyor (lar).

– Hasan Basri Çantay

Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.

– Seyyid Kutub

وَقَالُواْ رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبۡلَ يَوۡمِ ٱلۡحِسَابِ ١٦

Bir de Ya Rabbenâ bizim pusulamızı hesap gününden evvel acele verdediler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve dediler ki: Rabbımız; hesab gününden önce bizim payımızı çabuklaştırıver.

– İbni Kesir

Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!”

– Diyanet İşleri

(Şöyle) dediler: «Ey Rabbimiz, hesâb gününden evvel bizim amel defterimizi acele ver (de görelim)».

– Hasan Basri Çantay

İnkârcılar ise dediler ki; «Rabb'imiz! Bizim azab payımızı hesap gününden önce ver.»

– Seyyid Kutub

ٱصۡبِرۡ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَٱذۡكُرۡ عَبۡدَنَا دَاوُۥدَ ذَا ٱلۡأَيۡدِۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ١٧

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud’u an, çünkü o çok tecri yapar (evvab) idi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onların söylediklerine sabret... Ve güçlü kulunuz Davud'u hatırla. Muhakkak ki o, hep Allah'a yönelirdi.

– İbni Kesir

Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.

– Diyanet İşleri

(Habîbim) onlar ne derlerse sabret. Kulumuzu, o kuvvet saahibi Dâvudu hatırla. Çünkü o, dâima (Allahın rızaasına) dönen bir (zât) di.

– Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Onların söylediklerine sabret, kulumuz, Davut'u an. Çünkü o daima Allah'a yönelirdi.

– Seyyid Kutub

إِنَّا سَخَّرۡنَا ٱلۡجِبَالَ مَعَهُۥ يُسَبِّحۡنَ بِٱلۡعَشِيِّ وَٱلۡإِشۡرَاقِ ١٨

Çünkü biz onun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık: tesbih ederlerdi akşamleyin ve işrak vakti.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, gerçekten dağları onun buyruğuna vermiştik. Sabah ve akşam tesbih ederlerdi.

– İbni Kesir

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.

– Diyanet İşleri

Gerçek biz dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki bunlar akşamlayın ve kuşluk vakti onunla birlikde durmayıb tesbîh ederlerdi.

– Hasan Basri Çantay

Biz dağları onun emrine verdik. Sabah akşam onunla beraber tesbih ederler.

– Seyyid Kutub

وَٱلطَّيۡرَ مَحۡشُورَةٗۖ كُلّٞ لَّهُۥٓ أَوَّابٞ ١٩

Kuşları da toplu olarak, hepsi onun için terci yapar (evvab) idi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşları da toplu olarak. Her biri ona yönelmişti.

– İbni Kesir

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.

– Diyanet İşleri

(Her yandan ona doğru) toplanıb gelen kuşları da (kendisine râm etdik). (Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) herbiri (itaatle ona) dönücü idi.

– Hasan Basri Çantay

Her taraftan toplanıp gelen kuşları da onun buyruğu altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu