بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ هَٰذَا لَرِزۡقُنَا مَا لَهُۥ مِن نَّفَادٍ ٥٤
İşte ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok.
Doğrusu bu, Bizim rızkımızdır, onun için bitip tükenme yoktur.
İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
Şübhe yok ki bü, bizim bitib tükenmeyecek rızkımızdır.
Doğrusu, verdiğimiz rızıklar tükenmez.
هَٰذَاۚ وَإِنَّ لِلطَّٰغِينَ لَشَرَّ مَـَٔابٖ ٥٥
Bu böyle, şüphesiz azgınlar için de fena bir istikbal (şer bir meâb) var.
Bu böyle. Azgınlar için de sonucun en kötüsü vardır.
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
Bu, (ehl-i cennete mahsusdur). Azgınların gideceği yer ise muhakkak en kötü (bir merci) dir:
Bu böyledir; ancak azgınlara kötü bir gelecek vardır.
جَهَنَّمَ يَصۡلَوۡنَهَا فَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ ٥٦
Cehennem, ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşek.
Cehennem. Oraya girerler. Ne kötü bir konaktır.
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
Cehennem! Onlar buraya girecekler. Artık ne kötü döşekdir o!
Cehenneme girerler. Orası ne kötü bir konaktır.
هَٰذَا فَلۡيَذُوقُوهُ حَمِيمٞ وَغَسَّاقٞ ٥٧
İşte, artık tatsınlar onu bir hamîm ve bir ğassâk.
İşte şu, kaynar su ve irin. Tatsınlar onu.
İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin.
İşte o azâbı, (evet) onu tatsınlar (ki bu) kaynar su ve irindir.
İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar.
وَءَاخَرُ مِن شَكۡلِهِۦٓ أَزۡوَٰجٌ ٥٨
Ve o şekilden bir diğeri: çifte çifte.
Bunlara benzer daha başkaları da vardır.
O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır.
O şekilden başka daha diğer nevi' (azâb) lar da vardır.
Ve daha başka çeşit çeşit azab vardır.
هَٰذَا فَوۡجٞ مُّقۡتَحِمٞ مَّعَكُمۡ لَا مَرۡحَبَۢا بِهِمۡۚ إِنَّهُمۡ صَالُواْ ٱلنَّارِ ٥٩
Şu: bir alay: maıyyetinizde göğüs germiş; onlara merhaba yok, çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.
İşte bu topluluk, sizinle beraber göğüs gerenlerdir. Rahat yüzü görmesin onlar. Muhakkak cehenneme gireceklerdir.
(Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir.”
İşte şu (nlar dünyâda) körü körüne maıyyetinize koşub giren güruhdur. Onlar rahat (huzur) görmesinler. Çünkü onlar (bihakkın) o ateşe gireceklerdir.
İnkârcıların ileri gelenlerine «işte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir. Onlar rahat yüzü görmesin. Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir» denir.
قَالُواْ بَلۡ أَنتُمۡ لَا مَرۡحَبَۢا بِكُمۡۖ أَنتُمۡ قَدَّمۡتُمُوهُ لَنَاۖ فَبِئۡسَ ٱلۡقَرَارُ ٦٠
Hayır, derler: size merhaba yok, onu bize siz takdim ettiniz, bakın ne fena yatak.
Dediler ki: Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin. Bizi buraya siz sürdünüz. Ne kötü bir duraktır burası.
O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der.
(Tâbi' olanlar rüesâya) derler: «Hayır, siz, asıl rahat (huzur) görmeyin. Bunu bizim önümüze siz getirdiniz. (Bakın) ne çirkin durum»!
Toplulukta bulunanlar ise; «Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bizi buraya getiren sizsiniz, ne kötü bir duraktır» derler.
قَالُواْ رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَٰذَا فَزِدۡهُ عَذَابٗا ضِعۡفٗا فِي ٱلنَّارِ ٦١
Ya Rabbenâ derler: bize bunu takdim edene ateşde azâbı hemen kat kat artır.
Dediler ki: Rabbımız; bizi buraya kim sürdüyse ona ateşteki azabını kat kat arttır.
Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.”
(Yine) onlar derler: «Ey Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateş içindeki azabını katmerli olarak artır».
«Rabb'imiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır» derler.
وَقَالُواْ مَا لَنَا لَا نَرَىٰ رِجَالٗا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ ٱلۡأَشۡرَارِ ٦٢
Bir de derler ki: neye görmüyoruz biz o eşrardan saydığımız bir takım adamları.
Ve dediler ki: Bizim kendilerini kötülerden saydığımız adamları niçin burada görmüyoruz?
Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?”
(Azgınlar) derler: «Kendilerini (dünyâda) bayağılardan saydığımız adamları neye görmüyoruz»?
«Bize ne oldu ki, dünyada iken kötülerden saydığımız adamları burada niçin görmüyoruz?» derler.
أَتَّخَذۡنَٰهُمۡ سِخۡرِيًّا أَمۡ زَاغَتۡ عَنۡهُمُ ٱلۡأَبۡصَٰرُ ٦٣
Onları eğlence yerine tuttuktu ha! yoksa onlardan kaydı mı bu gözler?
Onları alaya almıştık. Yoksa şimdi gözlere görünmez mi oldular?
“(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?”
«Biz onları eğlence edinirdik. Yoksa gözler (imiz) onlardan uzaklaşıb kaydı mı»?
Hani onlarla alay ederdik. Yoksa onları gözden mi kaçırdık?
إِنَّ ذَٰلِكَ لَحَقّٞ تَخَاصُمُ أَهۡلِ ٱلنَّارِ ٦٤
Şüphesiz ki bu haktır muhakkak olacaktır ehl-i nârın birbirine husûmeti.
İşte bu, hakkın kendisidir. Cehennem ehlinin birbiriyle tartışması.
Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
İşte bu, (ya'nî) ehl-i cehennemin birbiriyle da'vâlaşması muhakkak ve kat'î bir gerçekdir.
İşte ateş halkının tartışmaları böyledir ve bunlar gerçektir.