بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
جَنَّٰتِ عَدۡنٖ مُّفَتَّحَةٗ لَّهُمُ ٱلۡأَبۡوَٰبُ ٥٠
Adn cennetleri: açılarak kendilerine bütün kapılar.
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
(49-50) Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
Adin cennetleri. Onlar için bütün kapılar tastamam açılmışdır.
Kapıları onlara açılmış, Adn cennetleri vardır.
مُتَّكِـِٔينَ فِيهَا يَدۡعُونَ فِيهَا بِفَٰكِهَةٖ كَثِيرَةٖ وَشَرَابٖ ٥١
İçlerinde kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyecekler.
Orada tahtlara yaslanmış olarak birçok meyveler ve içecekler isterler.
Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.
İçlerinde yaslanıb kuruluculardır onlar, Orada bir «ok yemişler), içecek (ler) isteyecekler.
Orada tahtlara yaslanmış olarak çeşitli meyveler ve içecekler isterler.
۞ وَعِندَهُمۡ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرۡفِ أَتۡرَابٌ ٥٢
Yanlarında da gamzeleri kasan hep bir yaşıd dilberler.
Yanlarında gözlerini yalnız eşlerine dikmiş aynı yaştan güzeller vardır.
Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.
Yanlarında da gözlerini yalınız (zevcelerine) dikmiş, bir yaşıt (dilberler) vardır.
Yanlarında bakışlarını yalnız kocalarına diken kendileriyle yaşıt güzeller vardır.
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوۡمِ ٱلۡحِسَابِ ٥٣
İşte bu, o hesap günü için size vaadolunan.
İşte hesab günü için size vaadolunan budur.
İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir.
İşte hesâb günü için size va'dolunagelen şey (ler) bunlardır.
İşte hesap günü için size söz verilen bunlardır.
إِنَّ هَٰذَا لَرِزۡقُنَا مَا لَهُۥ مِن نَّفَادٍ ٥٤
İşte ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok.
Doğrusu bu, Bizim rızkımızdır, onun için bitip tükenme yoktur.
İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
Şübhe yok ki bü, bizim bitib tükenmeyecek rızkımızdır.
Doğrusu, verdiğimiz rızıklar tükenmez.
هَٰذَاۚ وَإِنَّ لِلطَّٰغِينَ لَشَرَّ مَـَٔابٖ ٥٥
Bu böyle, şüphesiz azgınlar için de fena bir istikbal (şer bir meâb) var.
Bu böyle. Azgınlar için de sonucun en kötüsü vardır.
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
Bu, (ehl-i cennete mahsusdur). Azgınların gideceği yer ise muhakkak en kötü (bir merci) dir:
Bu böyledir; ancak azgınlara kötü bir gelecek vardır.
جَهَنَّمَ يَصۡلَوۡنَهَا فَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ ٥٦
Cehennem, ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşek.
Cehennem. Oraya girerler. Ne kötü bir konaktır.
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
Cehennem! Onlar buraya girecekler. Artık ne kötü döşekdir o!
Cehenneme girerler. Orası ne kötü bir konaktır.
هَٰذَا فَلۡيَذُوقُوهُ حَمِيمٞ وَغَسَّاقٞ ٥٧
İşte, artık tatsınlar onu bir hamîm ve bir ğassâk.
İşte şu, kaynar su ve irin. Tatsınlar onu.
İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin.
İşte o azâbı, (evet) onu tatsınlar (ki bu) kaynar su ve irindir.
İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar.
وَءَاخَرُ مِن شَكۡلِهِۦٓ أَزۡوَٰجٌ ٥٨
Ve o şekilden bir diğeri: çifte çifte.
Bunlara benzer daha başkaları da vardır.
O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır.
O şekilden başka daha diğer nevi' (azâb) lar da vardır.
Ve daha başka çeşit çeşit azab vardır.
هَٰذَا فَوۡجٞ مُّقۡتَحِمٞ مَّعَكُمۡ لَا مَرۡحَبَۢا بِهِمۡۚ إِنَّهُمۡ صَالُواْ ٱلنَّارِ ٥٩
Şu: bir alay: maıyyetinizde göğüs germiş; onlara merhaba yok, çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.
İşte bu topluluk, sizinle beraber göğüs gerenlerdir. Rahat yüzü görmesin onlar. Muhakkak cehenneme gireceklerdir.
(Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir.”
İşte şu (nlar dünyâda) körü körüne maıyyetinize koşub giren güruhdur. Onlar rahat (huzur) görmesinler. Çünkü onlar (bihakkın) o ateşe gireceklerdir.
İnkârcıların ileri gelenlerine «işte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir. Onlar rahat yüzü görmesin. Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir» denir.
قَالُواْ بَلۡ أَنتُمۡ لَا مَرۡحَبَۢا بِكُمۡۖ أَنتُمۡ قَدَّمۡتُمُوهُ لَنَاۖ فَبِئۡسَ ٱلۡقَرَارُ ٦٠
Hayır, derler: size merhaba yok, onu bize siz takdim ettiniz, bakın ne fena yatak.
Dediler ki: Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin. Bizi buraya siz sürdünüz. Ne kötü bir duraktır burası.
O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der.
(Tâbi' olanlar rüesâya) derler: «Hayır, siz, asıl rahat (huzur) görmeyin. Bunu bizim önümüze siz getirdiniz. (Bakın) ne çirkin durum»!
Toplulukta bulunanlar ise; «Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bizi buraya getiren sizsiniz, ne kötü bir duraktır» derler.