بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَخُذۡ بِيَدِكَ ضِغۡثٗا فَٱضۡرِب بِّهِۦ وَلَا تَحۡنَثۡۗ إِنَّا وَجَدۡنَٰهُ صَابِرٗاۚ نِّعۡمَ ٱلۡعَبۡدُ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٞ ٤٤
Bir de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakikat biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul, hakikaten O bir evvabdır.
Eline bir demet sap al da onunla vur ve yemini bozma. Biz, onu gerçekten sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu. Muhakkak ki o, Allah'a yönelirdi.
Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
«Eline bir demet sap al da onunla vur. Yemîninde durmazlık etme» (dedik). Biz onu hakıykaten sabırlı bulduk. O, ne güzel kuldu! Hakıykat o, dâima (Allaha) dönen (bir zât) idi.
Ey Eyyüb: «Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini bozma» demiştik. Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah'a yönelirdi
وَٱذۡكُرۡ عِبَٰدَنَآ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ أُوْلِي ٱلۡأَيۡدِي وَٱلۡأَبۡصَٰرِ ٤٥
Kullarımız İbrahim’i, İshak’ı, Yakub’u da an, eller ve gözler sahibleri idiler.
Kuvvetli ve basiretli kullarımız; İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da hatırla.
(Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.
Kuvvetlerin ve basıyretlerin saahibleri olan kullarımız İbrâhîmi, İshakı, Ya'kubu da an.
Ey Muhammed! Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an.
إِنَّآ أَخۡلَصۡنَٰهُم بِخَالِصَةٖ ذِكۡرَى ٱلدَّارِ ٤٦
Çünkü biz onları temiz bir hassa, halîs yurd düşüncesiyle halîslerimizden kılmışızdır.
Doğrusu Biz, onları ahiret yurdunu samimiyetle düşünen kimseler kıldık.
Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık.
Çünkü biz onları katkısız (şaibesiz) bir hasletle — ki (bu dâima) yurd (ları) nı hatırlama (ları ve onun için çalışmaları) dır — haalis (insanlar) yapdık.
Biz onları Ahiret yurdunu düşünen, gönülden bağlı kullar yaptık.
وَإِنَّهُمۡ عِندَنَا لَمِنَ ٱلۡمُصۡطَفَيۡنَ ٱلۡأَخۡيَارِ ٤٧
Ve çünkü onlar muhakkak nezdimizde seçilmiş ahyardan.
Ve gerçekten onlar, katımızda seçkinlerden ve hayırlılardandı.
Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir.
Çünkü onlar bizim indimizde cidden seçginlerden, hayırlı (zâtilerdendi.
Onlar bizim yanımızda seçkin ve hayırlı kimselerdir.
وَٱذۡكُرۡ إِسۡمَٰعِيلَ وَٱلۡيَسَعَ وَذَا ٱلۡكِفۡلِۖ وَكُلّٞ مِّنَ ٱلۡأَخۡيَارِ ٤٨
İsmail’i de, Elyesa’ı da, Zül'kifli de an, hepsi de o ahyardan.
İsmail'i, El-Yesa'ı ve Zülkifl'i de hatırla. Hepsi de iyilerdendir.
(Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.
İsmâîli, Elyesaı, Zülkifli de an. (İşte) bütün bunlar hayırlı (insan) lardı..
İsmail'i, Elyas'ı, Zülkifl'i de an. Hepsi iyilerdendir.
هَٰذَا ذِكۡرٞۚ وَإِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ لَحُسۡنَ مَـَٔابٖ ٤٩
İşte bu bir zikirdir, ve şüphesiz korunan müttekîler için her halde güzel bir istikbal (bir husni meâb) var.
Bu bir zikirdir. Ve muhakkak ki muttakiler için güzel bir sonuç vardır.
(49-50) Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
Bu,(peygamberler için bir şeref ve) bir zikr (-i cemîl) dir. Takvâye erenlerin dönüb varacağı yerde elbette güzel (bir merci) dir:
Bu bir hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır.
جَنَّٰتِ عَدۡنٖ مُّفَتَّحَةٗ لَّهُمُ ٱلۡأَبۡوَٰبُ ٥٠
Adn cennetleri: açılarak kendilerine bütün kapılar.
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
(49-50) Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
Adin cennetleri. Onlar için bütün kapılar tastamam açılmışdır.
Kapıları onlara açılmış, Adn cennetleri vardır.
مُتَّكِـِٔينَ فِيهَا يَدۡعُونَ فِيهَا بِفَٰكِهَةٖ كَثِيرَةٖ وَشَرَابٖ ٥١
İçlerinde kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyecekler.
Orada tahtlara yaslanmış olarak birçok meyveler ve içecekler isterler.
Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.
İçlerinde yaslanıb kuruluculardır onlar, Orada bir «ok yemişler), içecek (ler) isteyecekler.
Orada tahtlara yaslanmış olarak çeşitli meyveler ve içecekler isterler.
۞ وَعِندَهُمۡ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرۡفِ أَتۡرَابٌ ٥٢
Yanlarında da gamzeleri kasan hep bir yaşıd dilberler.
Yanlarında gözlerini yalnız eşlerine dikmiş aynı yaştan güzeller vardır.
Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.
Yanlarında da gözlerini yalınız (zevcelerine) dikmiş, bir yaşıt (dilberler) vardır.
Yanlarında bakışlarını yalnız kocalarına diken kendileriyle yaşıt güzeller vardır.
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوۡمِ ٱلۡحِسَابِ ٥٣
İşte bu, o hesap günü için size vaadolunan.
İşte hesab günü için size vaadolunan budur.
İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir.
İşte hesâb günü için size va'dolunagelen şey (ler) bunlardır.
İşte hesap günü için size söz verilen bunlardır.
إِنَّ هَٰذَا لَرِزۡقُنَا مَا لَهُۥ مِن نَّفَادٍ ٥٤
İşte ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok.
Doğrusu bu, Bizim rızkımızdır, onun için bitip tükenme yoktur.
İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
Şübhe yok ki bü, bizim bitib tükenmeyecek rızkımızdır.
Doğrusu, verdiğimiz rızıklar tükenmez.