بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَٰطِلًاۚ ذَٰلِكَ ظَنُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۚ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنَ ٱلنَّارِ ﴿٢٧

Hem o göğü ve yeri aralarındakileri biz boşuna yaratmadık o, o küfredenlerin zannı, onun için küfredenlere ateşten bir veyl var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bu, küfretmiş olanların zannıdır. Vay o küfretmiş olanlara, cehennem ateşinden.

— İbni Kesir

Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenlerin hâline!

— Diyanet İşleri

O göğü, O yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri biz boşuna yaratmadık. Bu, o küfredenlerin zannıdır. Bu yüzden küfredenlere ateşden helak vardır.

— Hasan Basri Çantay

Göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları boşuna yaratmadık, inkâr edenler, kainatın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler, bu onların zannıdır. Vay ateşe uğrayacak inkârcıların haline.

— Seyyid Kutub

أَمْ نَجْعَلُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ كَٱلْمُفْسِدِينَ فِى ٱلْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ ٱلْمُتَّقِينَ كَٱلْفُجَّارِ ﴿٢٨

Yoksa iman edip de salih işler yapanlar biz o Yerdeki müfsidler gibi yapar mıyız? Yoksa o korunan müttekıleri arsız çapkınlar gibi yapar mıyız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa Biz; iman etmiş ve salih amel işlemiş olanları, yeryüzünde bozgunculuk edenler gibi mi kılarız? Yoksa Biz; muttakileri, facirler gibi mi tutarız?

— İbni Kesir

Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız?

— Diyanet İşleri

Yoksa biz îman edib de güzel güzel amel (ve hareket) edenleri yer yüzünde fesâd çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahud (Allahdan) korkanları doğru yoldan sapanlar gibi mi sayacağız?

— Hasan Basri Çantay

Yoksa biz iman edip de güzel amel ve hareket edenleri yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahut Allah’tan korkanları doğru yoldan sapanlar gibi mi sayacağız?

— Seyyid Kutub

كِتَٰبٌ أَنزَلْنَٰهُ إِلَيْكَ مُبَٰرَكٌ لِّيَدَّبَّرُوٓاْ ءَايَٰتِهِۦ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُواْ ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿٢٩

Bir kitap ki indirdik, çok mübarek, âyetlerini düşünsünler ve ibret alsın temiz özlüler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahibi olanlar öğüt alsınlar diye, sana mübarek bir kitab indirdik.

— İbni Kesir

Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

— Diyanet İşleri

(Bu Kur'an), âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl saahibleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir kitabdır.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Bu Kur'an çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsın.

— Seyyid Kutub

وَوَهَبْنَا لِدَاوُۥدَ سُلَيْمَٰنَۚ نِعْمَ ٱلْعَبْدُۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿٣٠

Bir de Davuda Süleymanı bahşettik, ne güzel kul, O cidden bir evvab.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Davud'a da Süleyman'ı lutfettik. O ne güzel bir kuldu ve muhakkak ki o, Allah'a yönelirdi.

— İbni Kesir

Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.

— Diyanet İşleri

Biz Dâvuda (oğlu) Süleymanı ihsan etdik. (Süleyman) ne güzel kuldu! Çünkü o, (tesbîhde, zikirde ve bütün vakıtlarında) dâima (Allaha) dönen (bir zât) di.

— Hasan Basri Çantay

Biz Davud'a Süleyman'ı hediye ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Doğrusu O daima Allah'a yönelirdi.

— Seyyid Kutub

إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِٱلْعَشِىِّ ٱلصَّٰفِنَٰتُ ٱلْجِيَادُ ﴿٣١

Arzolundukta kendisine akşam üstü sâfinat halinde halis atlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani ona bir akşam, çalımlı ve cins koşu atları sunulmuştu.

— İbni Kesir

Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu.

— Diyanet İşleri

Hani ona öğleden sonra bir ayağını tırnağı üstüne dikib üç ayağının üzerinde duran sür'atli koşu atları gösterilmişdi de,

— Hasan Basri Çantay

Ona bir akşam üstü, çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.

— Seyyid Kutub

فَقَالَ إِنِّىٓ أَحْبَبْتُ حُبَّ ٱلْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّى حَتَّىٰ تَوَارَتْ بِٱلْحِجَابِ ﴿٣٢

Ben dedi, o hayır sevgisini Rabbımın zikrinden sevdim, nihayet hicaba gizlendi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Demişti ki: Doğrusu ben, Rabbımı zikretmek için mal sevgisine düştüm. Nihayet perdenin arkasına gizlenmişti.

— İbni Kesir

(32-33) Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman , “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

— Diyanet İşleri

«Gerçek ben, mal (ya'ni at) sevgisine (sırf) Rabbimi zikretmek için düşdüm» demişdi. Nihayet (bu atlar) perdenin arkasına gizlenmiş (ler) di.

— Hasan Basri Çantay

Süleyman, «Gerçekten ben at (mal) sevgisine Rabb'imi anmayı sağladıkları için düştüm» dedi. Atlar koşup toz perdesi arkasından kayboldular.

— Seyyid Kutub

رُدُّوهَا عَلَىَّۖ فَطَفِقَ مَسْحًۢا بِٱلسُّوقِ وَٱلْأَعْنَاقِ ﴿٣٣

Geri getirin onları bana, tuttu bacaklarını, boyunlarını silmeğe başladı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onları bana geri getirin, dedi, bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

— İbni Kesir

(32-33) Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman , “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

— Diyanet İşleri

(Dedi ki:) «Onları bana döndürün». Hemen ayaklarını, boyunlarını okşamıya, taramıya başladı.

— Hasan Basri Çantay

Süleyman, «Atları bana getirin» dedi. Bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَٰنَ وَأَلْقَيْنَا عَلَىٰ كُرْسِيِّهِۦ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ ﴿٣٤

Celâlim Hakk’ı için Süleyman’a bir fitne de verdik ve tahtının üstüne bir cesed bıraktık sonra tevbe ile rücu etti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Süleyman'ı denemiştik. Tahtının üstüne bir ceset attık. Sonra eski haline döndü.

— İbni Kesir

Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz, Süleymanı imtihan da etdik: Tahtının üstüne bir cesed bırakıverdik. (Nice günlerden) sonra o, yine (eski haaline) döndü.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun, Süleyman'ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra O, yine eski haline döndü.

— Seyyid Kutub

قَالَ رَبِّ ٱغْفِرْ لِى وَهَبْ لِى مُلْكًا لَّا يَنۢبَغِى لِأَحَدٍ مِّنۢ بَعْدِىٓۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْوَهَّابُ ﴿٣٥

Ya Rab! bana mağrifet buyur ve bana öyle bir mülk bağışla ki ardımdan kimseye yaraşmasın, şüphesiz sensin bütün dilekleri veren vehhab sen, dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Rabbım; bağışla beni. Ve bana öyle bir mülk ver ki; benden sonra hiç bir kimse ulaşamasın. Muhakkak ki en çok bağışta bulunan Sensin, Sen.

— İbni Kesir

Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.

— Diyanet İşleri

Dedi ki: «Ey Rabbim, beni yarlığa. Bana öyle bir mülk (-ü saltanat) ver ki o, benden başka hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şübhesiz bütün muradları ihsan eden Sensin, Sen».

— Hasan Basri Çantay

Süleyman: «Rabb'im! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Sen şüphesiz daima bağışta bulunansın» dedi.

— Seyyid Kutub

فَسَخَّرْنَا لَهُ ٱلرِّيحَ تَجْرِى بِأَمْرِهِۦ رُخَآءً حَيْثُ أَصَابَ ﴿٣٦

Bunun üzerine ona rüzgârı müsahhar ettik, emriyle istediği yere yumuşacık cereyan ederdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine Biz de rüzgarı emrine verdik. Emri ile istediği yere kolayca giderdi.

— İbni Kesir

Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.

— Diyanet İşleri

Bunun üzerine biz de ona rüzgârı müsahhar etdik ki bu, onun emriyle, onun dilediği yere yumuşacık akar giderdi.

— Hasan Basri Çantay

Bunun üzerine Süleyman'ın buyruğu ile istediği yere kolayca giden rüzgârı emrine verdik.

— Seyyid Kutub

وَٱلشَّيَٰطِينَ كُلَّ بَنَّآءٍ وَغَوَّاصٍ ﴿٣٧

Şeytanları da: bütün benna' ve gavvas.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şeytanları da. Her bina ustasını ve dalgıcı da.

— İbni Kesir

(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.

— Diyanet İşleri

Şeytanları (onlardan) her bina ustasını, her dalgıcı,

— Hasan Basri Çantay

Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.

— Seyyid Kutub

AYARLAR