بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمَا يَنظُرُ هَٰٓؤُلَآءِ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ ﴿١٥

Onlar da başka değil, bir tek sayhaya bakıyorlar öyle ki ona hık yok.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar, bir tek çığlık beklemektedirler ki, onun bir an bile gecikmesi yoktur.

— İbni Kesir

Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

— Diyanet İşleri

Bunlar da iki sağım aralığı kadar bile gecikmeyecek bir tek korkunç sesden başkasını gözetmiyor (lar).

— Hasan Basri Çantay

Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.

— Seyyid Kutub

وَقَالُواْ رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ ٱلْحِسَابِ ﴿١٦

Bir de Ya Rabbenâ bizim pusulamızı hesap gününden evvel acele verdediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve dediler ki: Rabbımız; hesab gününden önce bizim payımızı çabuklaştırıver.

— İbni Kesir

Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!”

— Diyanet İşleri

(Şöyle) dediler: «Ey Rabbimiz, hesâb gününden evvel bizim amel defterimizi acele ver (de görelim)».

— Hasan Basri Çantay

İnkârcılar ise dediler ki; «Rabb'imiz! Bizim azab payımızı hesap gününden önce ver.»

— Seyyid Kutub

ٱصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَٱذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُۥدَ ذَا ٱلْأَيْدِۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿١٧

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud’u an, çünkü o çok tecri yapar (evvab) idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların söylediklerine sabret... Ve güçlü kulunuz Davud'u hatırla. Muhakkak ki o, hep Allah'a yönelirdi.

— İbni Kesir

Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) onlar ne derlerse sabret. Kulumuzu, o kuvvet saahibi Dâvudu hatırla. Çünkü o, dâima (Allahın rızaasına) dönen bir (zât) di.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Onların söylediklerine sabret, kulumuz, Davut'u an. Çünkü o daima Allah'a yönelirdi.

— Seyyid Kutub

إِنَّا سَخَّرْنَا ٱلْجِبَالَ مَعَهُۥ يُسَبِّحْنَ بِٱلْعَشِىِّ وَٱلْإِشْرَاقِ ﴿١٨

Çünkü biz onun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık: tesbih ederlerdi akşamleyin ve işrak vakti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, gerçekten dağları onun buyruğuna vermiştik. Sabah ve akşam tesbih ederlerdi.

— İbni Kesir

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.

— Diyanet İşleri

Gerçek biz dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki bunlar akşamlayın ve kuşluk vakti onunla birlikde durmayıb tesbîh ederlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Biz dağları onun emrine verdik. Sabah akşam onunla beraber tesbih ederler.

— Seyyid Kutub

وَٱلطَّيْرَ مَحْشُورَةًۖ كُلٌّ لَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿١٩

Kuşları da toplu olarak, hepsi onun için terci yapar (evvab) idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşları da toplu olarak. Her biri ona yönelmişti.

— İbni Kesir

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.

— Diyanet İşleri

(Her yandan ona doğru) toplanıb gelen kuşları da (kendisine râm etdik). (Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) herbiri (itaatle ona) dönücü idi.

— Hasan Basri Çantay

Her taraftan toplanıp gelen kuşları da onun buyruğu altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi.

— Seyyid Kutub

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُۥ وَءَاتَيْنَٰهُ ٱلْحِكْمَةَ وَفَصْلَ ٱلْخِطَابِ ﴿٢٠

Hem mülkünü kuvvetlendirmiştik, hem de kendisine hıkmet ve faslı hitap vermiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onun mülkünü pekiştirmiş, kendisine hikmet ve kesin söz söyleme hakkı vermiştik.

— İbni Kesir

Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.

— Diyanet İşleri

Onun mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve fasl-ı Kitâb verdik.

— Hasan Basri Çantay

O'nun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, O'na hikmet ve açık, güzel konuşma yeteneği vermiştik.

— Seyyid Kutub

وَهَلْ أَتَىٰكَ نَبَؤُاْ ٱلْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُواْ ٱلْمِحْرَابَ ﴿٢١

Bir de hasım kıssası geldi mi sana? Hani surdan mihraba aştıkları vakit.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sana davacıların haberi ulaştı mı? Hani onlar ma'bedin duvarına tırmanmışlardı.

— İbni Kesir

Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.

— Diyanet İşleri

Sana o da'vâcıların haberi geldi mi? Hani onlar dıvardan mescide tırmanmışlardı.

— Hasan Basri Çantay

Sana davacılarının haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı.

— Seyyid Kutub

إِذْ دَخَلُواْ عَلَىٰ دَاوُۥدَ فَفَزِعَ مِنْهُمْۖ قَالُواْ لَا تَخَفْۖ خَصْمَانِ بَغَىٰ بَعْضُنَا عَلَىٰ بَعْضٍ فَٱحْكُم بَيْنَنَا بِٱلْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَٱهْدِنَآ إِلَىٰ سَوَآءِ ٱلصِّرَٰطِ ﴿٢٢

O vakit devud’un üzerine giriverdiler de onlardan telâşa düştü, korkma dediler: iki hasmız, bazımız bazımıza tecavüz etti, şimdi sen aramızda hakk ile hükmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Davud'un yanına girmişlerdi de o, kendilerinden ürkmüştü. Demişlerdi ki: Korkma, iki davacı; birimiz birimizin hakkına tecavüz etti. Sen, aramızda hak ile hüküm ver. Ve ondan ayrılma. Bizi, doğru yolun ortasına ilet.

— İbni Kesir

Hani Dâvûd’un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, “Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet” dediler.

— Diyanet İşleri

O vakit Dâvudun karşısına girivermişlerdi de o, bunlardan telâşa düşmüşdü. «Korkma, dediler, (biz) iki da'vâcı (yız). Birimiz ötekimin hakkına) tecâvüz etdi. Şimdi sen aramızda adaletle hükmet. Aşırı gitme. Bizi doğru yolun ortasına çıkar».

— Hasan Basri Çantay

Hani Davud'un yanına girmişlerdi de, Davud onlardan korkmuştu. «Korkma dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, adaletten ayrılıp bize zulmetme, bizi doğru yola çıkar.»

— Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰذَآ أَخِى لَهُۥ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِىَ نَعْجَةٌ وَٰحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِى فِى ٱلْخِطَابِ ﴿٢٣

Şu benim biraderim onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var, böyle iken "bırak onu bana" dedi ve beni söyleşmede yendi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum var. Onu bana ver, dedi ve söyleşmede beni yendi.

— İbni Kesir

İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni bastırdı.”

— Diyanet İşleri

(İçlerinden biri): «Şu benim birâderimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var. Benim ise birtek dişi koyunum var. Böyle iken «Onu bana ver (de bakayım)» dedi, mücâdelede beni yendi».

— Hasan Basri Çantay

Bu kardeşimin doksandokuz dişi koyunu var. Benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken onu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi.

— Seyyid Kutub

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَىٰ نِعَاجِهِۦۖ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ ٱلْخُلَطَآءِ لَيَبْغِى بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْۗ وَظَنَّ دَاوُۥدُ أَنَّمَا فَتَنَّٰهُ فَٱسْتَغْفَرَ رَبَّهُۥ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ۩ ﴿٢٤

Dedi ki: doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş ve hakikaten karışıkların çoğu birbirlerine tecavüz ediyorlar, ancak iman edip de salâh isteyenler başka, onlar da pek az, ve sanmıştı ki Davud kendisine sırf bir fitne yaptık, hemen Rabb’ine istiğfar etti ve rükû ederek yere kapanıp tevbe ile rücu etti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O da dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına katmak için istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirinin hakkına tecavüz eder. Ancak inanmış olup salih ameller işleyenler müstesnadır. Ama onlar pek azdır. Davud, kendisini imtihan ettiğimizi zannederek Rabbından mağfiret diledi. Rukua kapanarak Allah'a yöneldi.

— İbni Kesir

Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.

— Diyanet İşleri

(Dâvud) dedi: «Andolsun ki o, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına (katmak) istemesiyle sana zulmetmişdir. Gerçek (mallarını birbirine) katıb karışdıran (ortak) ların çoğu mutlakaa birbirine haksızlık eder. İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar müstesna. (Fakat) bunlar da ne kadar azdır». Dâvud sandı ki biz kendisine mutlakaa bir azâb (süikasd) hazırladık. Bunun üzerine o, rabbinden setr (ü himaye) edilmesini istedi, rükû' ile yere kapanıb (Allaha) döndü.

— Hasan Basri Çantay

Davud: «And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle, sana büyük haksızlık etmiştir. Doğrusu ortakların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iyi iş yapanlar bunun dışındadır ki, sayıları ne kadar azdır.» demişti. Davud kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabb'inden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti.

— Seyyid Kutub

فَغَفَرْنَا لَهُۥ ذَٰلِكَۖ وَإِنَّ لَهُۥ عِندَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَـَٔابٍ ﴿٢٥

Biz de onu kendisine mağrifet buyurduk ve hakikat ona indimizde katî bir yakınlık ve bir akibet güzelliği vardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine Biz de onu bağışladık. Onun için şüphesiz ki katımızda yüksek bir makam ve güzel bir sonuç vardır.

— İbni Kesir

Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.

— Diyanet İşleri

Biz de onu saalih (bir zât olarak) intihab etdik. Nezdimizde onun muhakkak bir yakınlığı ve bir akıbet güzelliği vardır.

— Hasan Basri Çantay

Böylece onu bağışladık. Yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR