بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَرَاغَ إِلَىٰٓ ءَالِهَتِهِمۡ فَقَالَ أَلَا تَأۡكُلُونَ ٩١
Derken kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da buyursanız a, dedi, yemez misiniz?
O da, tanrılarına yönelip dedi ki: Yemiyor musunuz?
İbrahim, onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: “Yemez misiniz?”
Bunun üzerine o da kurnazca onların düzme Tanrılarına varıb dedi ki: «Hani yemek yemiyorsunuz»?!
İbrahim de; gizlice onların tanrılarına sokuldu. «Size sundukları yiyecekleri yemiyor musunuz?»
مَا لَكُمۡ لَا تَنطِقُونَ ٩٢
Neyiniz var söylemiyorsunuz.
Ne o, konuşmuyor musunuz?
“Ne diye konuşmuyorsunuz?”
«Ne oluyor size konuşmuyorsunuz»?!
Neyiniz var konuşamıyor musunuz? dedi.
فَرَاغَ عَلَيۡهِمۡ ضَرۡبَۢا بِٱلۡيَمِينِ ٩٣
Diyerek bir takrib ile onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Nihayet üzerlerine yürüyüp sağıyla vurdu.
Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.
Nihayet gizlice onları sağ eliyle bir vur (ub kır) dı.
Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle putlara kuvvetli bir darbe indirdi.
فَأَقۡبَلُوٓاْ إِلَيۡهِ يَزِفُّونَ ٩٤
Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yöneldiler.
Bunun üzerine koşarak ona geldiler.
Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.
Derken (kavmi) koşarak onun önüne çıkdı (lar).
Bunun üzerine puta tapanlar koşarak İbrahim'in yanına geldiler.
قَالَ أَتَعۡبُدُونَ مَا تَنۡحِتُونَ ٩٥
A, dedi siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?
Dedi ki: Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?
İbrahim, şöyle dedi: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”
(İbrâhîm) dedi ki: «Kendi (elinizle) yontmakda olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz»?
İbrahim onlara «Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
وَٱللَّهُ خَلَقَكُمۡ وَمَا تَعۡمَلُونَ ٩٦
Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.
Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.
“Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”
«Halbuki siz de, (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmışdır».
Oysa sizi de, yaptığınız bu şeyleri de Allah yaratmıştır dedi.
قَالُواْ ٱبۡنُواْ لَهُۥ بُنۡيَٰنٗا فَأَلۡقُوهُ فِي ٱلۡجَحِيمِ ٩٧
Haydin dediler, bunun için bir bina yapın ve bunu ateşe atın.
Haydin; dediler, onun için bir bina yapın da onu alevli ateşe atın.
Kavmi, “Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın” dedi.
Dediler: «Onun için bir bina yapın da alevli ateşe atın onu».
Puta tapanlar: «Onun için bir bina yapın da onu ateşe atın» dediler.
فَأَرَادُواْ بِهِۦ كَيۡدٗا فَجَعَلۡنَٰهُمُ ٱلۡأَسۡفَلِينَ ٩٨
Böyle ona bir tuzak kurmak istediler, biz de tuttuk kendilerini daha alçak düşürdük.
Ona hile yapmak istediler. Biz de onları en aşağılar kıldık.
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.
Bunun üzerine ona bir tuzak kurmak arzu etdiler. Biz ise (Bil'akis) kendilerini (zeliller ve) sefiller etdik.
İbrahim'e bir tuzak kurmak istediler, biz de onların tuzaklarını boşa çıkardık, onları alçalttık.
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهۡدِينِ ٩٩
Bir de dedi ki: ben Rabb’ime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.
O, dedi ki: Doğrusu ben, Rabbıma gidiyorum. O beni hidayete erdirir.
İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.”
(İbrâhîm): «Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana yol gösterir».
İbrahim dedi ki: «Ben Rabb'ime gidiyorum, O beni doğru yola iletecek.»
رَبِّ هَبۡ لِي مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ١٠٠
Rabbim! Bana salihînden ihsan buyur.
Rabbım, bana salihlerden ihsan et.
“Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”
«Ey Rabbim, bana saalihlerden (bir oğul) ihsânet» (diye düâ etdi).
Rabb'im bana iyilerden olacak bir çocuk ver.
فَبَشَّرۡنَٰهُ بِغُلَٰمٍ حَلِيمٖ ١٠١
Biz de ona uslu bir oğul müjdeledik.
Biz de ona, hilim sahibi bir oğul müjdeledik.
Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
Biz de ona çok uysal bir oğul müjdesini verdik.
Biz ona yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.