بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَعِندَهُمْ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرْفِ عِينٌ ﴿٤٨

Yanlarında iri gözlü nazarlarını kasretmiş nazenînler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yanlarında el değmemiş ve bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş iri gözlüler vardır.

— İbni Kesir

Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.

— Diyanet İşleri

Yanlarında da nazarlarını yalınız zevclerine atfetmiş iri (şahin) gözlü kadınlar vardır,

— Hasan Basri Çantay

Yanlarında da bakışlarını yalnız kendisine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.

— Seyyid Kutub

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ ﴿٤٩

Sanki saklı yumurtalar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sanki onlar, saklı bir yumurta gibidirler.

— İbni Kesir

Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.

— Diyanet İşleri

ki bunlar (kuş tüyleriyle) örtülüb saklanmış yumurtalar gibidir.

— Hasan Basri Çantay

Saklı yumurtalar gibi bembeyaz eşler.

— Seyyid Kutub

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٥٠

Derken bazısı bazısına dönmüş soruyorlardır:

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir kısmı bir kısmına dönerek soruştururlar.

— İbni Kesir

Derken birbirlerine yönelip sorarlar.

— Diyanet İşleri

(Ehl-i cennetden) kimi kimine dönüb sorarlar.

— Hasan Basri Çantay

Cennet ehli birbirine dönmüş sorarlar.

— Seyyid Kutub

قَالَ قَآئِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّى كَانَ لِى قَرِينٌ ﴿٥١

İçlerinden bir söyleyen "benim der: bir karînim vardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden bir sözcü der ki: Benim bir dostum vardı.

— İbni Kesir

İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”

— Diyanet İşleri

İçlerinden bir sözcü der ki : «Hakıykat, benim (dünyâda) bir arkadaşım vardı.

— Hasan Basri Çantay

Onlardan biri: «Benim de bir arkadaşım vardı.»

— Seyyid Kutub

يَقُولُ أَءِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُصَدِّقِينَ ﴿٥٢

Derdi: sen cidden inananlardan mısın?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Derdi ki: Sen de mi tasdik edenlerdensin?

— İbni Kesir

“Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi.

— Diyanet İşleri

(Bana:) «Gerçek sen de (tekrar dirilmiye) kat'î inananlardan mısın?» derdi.

— Hasan Basri Çantay

Bana «Sende mi doğrulayanlardansın?»

— Seyyid Kutub

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَدِينُونَ ﴿٥٣

Öldüğümüz de bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit hakikaten biz cezalanacak mıyız?".

— Elmalılı Hamdi Yazır

Öldüğümüz, toprak ve bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, biz mi ceza göreceğiz?

— İbni Kesir

“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”

— Diyanet İşleri

«Biz öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, hakîkaten biz mi cezalanmış olacağız»?

— Hasan Basri Çantay

Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirilip yaptığımız işlere göre cezalanacağız?

— Seyyid Kutub

قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ ﴿٥٤

Nasıl der bir bakıştırır mısınız:

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz, onu bilir misiniz? dedi.

— İbni Kesir

Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der.

— Diyanet İşleri

(O sözü söyleyen zât, ihvanına) der ki: «Siz (onun iç yüzüne) vaakıf olucular mısınız?»

— Hasan Basri Çantay

Yanındakilere; «Siz onu bilir misiniz?» der.

— Seyyid Kutub

فَٱطَّلَعَ فَرَءَاهُ فِى سَوَآءِ ٱلْجَحِيمِ ﴿٥٥

Derken bakmış onu tâ cehennemin ortasında görmüştür.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir bakar ve onu cehennemin ortasında görmüştür.

— İbni Kesir

Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.

— Diyanet İşleri

Derken o (bizzat) bakıb bunu o çılgın ateşin ta ortasında gördü.

— Hasan Basri Çantay

Bir bakar, onu cehennemin ortasında görür.

— Seyyid Kutub

قَالَ تَٱللَّهِ إِن كِدتَّ لَتُرْدِينِ ﴿٥٦

Tallahi, der: doğrusu sen az daha beni helâk edecektin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Allah'a andolsun ki; az kaldı beni de mahvedecektin.

— İbni Kesir

Ona şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.”

— Diyanet İşleri

(Ve ona) dedi ki: «Allaha yemîn ederim, sen az kaldı beni de muhakkak helak edecekdin».

— Hasan Basri Çantay

Ona der ki; «Yemin ederim ki, sen az daha beni helâk edecektin.

— Seyyid Kutub

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّى لَكُنتُ مِنَ ٱلْمُحْضَرِينَ ﴿٥٧

Rabb’imin nimeti olmasa idi ben de bu ihzar edilenlerden olacaktım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbımın lutfu olmasaydı, ben de oraya götürülenlerden olacaktım.

— İbni Kesir

“Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.”

— Diyanet İşleri

«Eğer Rabbimin ni'meti olmasaydı ben de (seninle beraber cehennemde) haazır bulundurulanlardan olacakdım».

— Hasan Basri Çantay

Rabb'imin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülürdüm» dedi.

— Seyyid Kutub

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ ﴿٥٨

Nasılmış bak? Biz ölecek değiliz ilk ölümümüzden başka.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, bir daha ölmeyeceğiz değil mi?

— İbni Kesir

(58-59) “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?”

— Diyanet İşleri

(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?»

— Hasan Basri Çantay

«Biz bir daha ölmeyecek miyiz?» der.

— Seyyid Kutub

AYARLAR