بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَحَقَّ عَلَيۡنَا قَوۡلُ رَبِّنَآۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ ٣١
Onun için üzerimize Rabbimiz’in kavli hakk oldu, her halde hepimiz tadacağız.
Bunu için Rabbımızın sözü, üzerimize hak oldu. Doğrusu biz, tadacak olanlarız.
“Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”
«Onun için Rabbimizin sözü (azâbı) üstümüze hak olmuşdur. Şübhesiz (azabımızı) tadıcılarız (tadacağız).
«Bu sebeple, Rabbimizin sözü hepimizin üzerine hak olmuştur. Şüphesiz azabı tadacağız.»
فَأَغۡوَيۡنَٰكُمۡ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ ٣٢
Evet biz sizi kışkırttık, çünkü biz azgındık.
Sizi azdırdık; çünkü biz de azgınlardan olmuştuk.
“Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”
«Çünkü biz de sizi (büsbütün) başdan çıkardık. Zîrâ biz de azgın kimselerdik».
«Çünkü biz sizi baştan çıkardık. Zira biz de azgın kimselerdik.»
فَإِنَّهُمۡ يَوۡمَئِذٖ فِي ٱلۡعَذَابِ مُشۡتَرِكُونَ ٣٣
O halde hepsi o gün azâbda müşterektirler.
Artık o gün onlar, muhakkak ki azabda ortaktırlar.
Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.
Artık şübhe yok ki bunlar o gün azâbda ortakdırlar.
O gün hepsi azapta birleşirler.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفۡعَلُ بِٱلۡمُجۡرِمِينَ ٣٤
İşte biz mücrimlere böyle yaparız.
Biz, suçlulara muhakkak böyle yaparız.
İşte biz suçlulara böyle yaparız.
Biz (diğer) günahkârlara (da) muhakkak böyle yapacağız.
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
إِنَّهُمۡ كَانُوٓاْ إِذَا قِيلَ لَهُمۡ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسۡتَكۡبِرُونَ ٣٥
Çünkü onlar "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı.
Çünkü onlara; Allah'tan başka ilah yoktur, denildiğinde, büyüklük taslarlardı.
Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.
Çünkü onlar «Allahdan başka hiçbir Tanrı yok» denildiği vakit büyüklük taslarlardı,
Çünkü onlara 'Allah'dan başka ilah yoktur' denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوٓاْ ءَالِهَتِنَا لِشَاعِرٖ مَّجۡنُونِۭ ٣٦
Ve "hiç biz mecnun şâır için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.
Ve derlerdi ki: Deli bir şair için mi ilahlarımızı terkedeceğiz?
“Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı.
«Biz mecnun bir şâir için ma'budlarımızdan vaz mı geçecekmişiz?» derler (di).
Deli bir şair için tanrılarımızı mı bırakalım? derlerdi.
بَلۡ جَآءَ بِٱلۡحَقِّ وَصَدَّقَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٣٧
Hayır o hakk ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik eyledi.
Hayır, O; hakkı getirmiş ve peygamberleri tasdik etmişti.
Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.
Hayır, o, hak (ve hakıykat) ı getirmiş, bütün peygamberleri de tasdıyk etmişdir.
Hayır! O gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı.
إِنَّكُمۡ لَذَآئِقُواْ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَلِيمِ ٣٨
Elbette siz o elîm azâbı tadacaksınız.
Elbette siz, elim azabı tadacaksınız.
Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.
Elbette siz o acıklı azâbı tadıcısınız.
Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız.
وَمَا تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٣٩
Maamafih başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalanacaksınız.
Ve yapmış olduğunuzdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.
Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.
Yapmakda idiğiniz şeylerden başkasiyle de cezalandırılmayacaksınız.
Sadece yaptığınız işlerle cezalandırılıyorsunuz.
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ٤٠
Müstesnâ ancak Allah’ın ihlâs verilmiş kulları.
Ancak Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah’ın halis kulları başka.
Allahın ihlâsa (ve samîmiyyete) erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah'a gönülden bağlı kulları bu cezanın dışındadır.
أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ رِزۡقٞ مَّعۡلُومٞ ٤١
Onlar için bir "malûm rızık" var.
İşte onlar için, ma'lum bir rızık vardır.
(41-42) İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.
Onlar böyle. Onlar için (haassaları) ma'lûm bir rızık vardır.
Onlar için bilinen rızık vardır.