بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَوۡ أَنَّ عِندَنَا ذِكۡرٗا مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٦٨
Ve gerçek avvel şöyle diyorlardır: "eğer yanımızda evvelkilerinkinden bir zikrolsa idi.
Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir zikir bulunsaydı;
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
«Eğer nezdimizde evvelki (ümmetlere inen) lerden bir kitab olsaydı»,
Eğer yanımızda evvelkilere gelen bir uyarı kitabı olsaydı.
لَكُنَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ١٦٩
Her halde Allah’ın ihlâs ile seçilmiş kullarından olurduk.
Biz de elbet Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları olurduk.
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
«Elbet biz de Allahın ihlâsa erdirilmiş kullarından olurduk».
Elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk.
فَكَفَرُواْ بِهِۦۖ فَسَوۡفَ يَعۡلَمُونَ ١٧٠
Fakat şimdi ona küfrettiler, artık ileride bilecekler.
Sonunda O'na küfrettiler, ama ilerde bileceklerdir.
Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
Şimdi ise ona (inanmayıb) kâfir oldular, ileride (küfürlerinin akıbetini) bileceklerdir ya.
Ancak o uyarıyı inkâr ettiler, yakında inkârlarının sonucunu bileceklerdir.
وَلَقَدۡ سَبَقَتۡ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٧١
Celâlim Hakk’ı için risaletle gönderilen kullarımız hakkında şu kelimemiz sebkat etmiştir:
Andolsun ki; Bizim, gönderilen kullarımız hakkında sözümüz geçmiştir:
Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
Andolsun ki (peygamber olarak) gönderilen kullarımız hakkında bizim geçmiş sözümüz (vardır):
Andolsun ki, peygamber kullarımıza şu sözleri vermişizdir.
إِنَّهُمۡ لَهُمُ ٱلۡمَنصُورُونَ ١٧٢
"Onlar elbette onlar muhakkak muzaffer olacaklardır.
Onlar muhakkak yardım görenlerdir.
“Onlara mutlaka yardım edilecektir.”
«Muhakkak onlar, behemehal onlar mansur (ve muzafferdirler.
Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.
وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ ٱلۡغَٰلِبُونَ ١٧٣
Ve elbette bizim askerlerimiz mutlak onlar galib geleceklerdir".
Ve şüphesiz ki Bizim askerlerimiz; onlar galiblerdir.
“Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.”
«Muhakkak bizim ordumuz, her halde onlar galebe edicidirler.
Ve galip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur.
فَتَوَلَّ عَنۡهُمۡ حَتَّىٰ حِينٖ ١٧٤
Onun için yüz çevir de onlardan bir zamana kadar.
Sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir
Onun için (Habîbim) sen bir zamana kadar onlardan yüz çevir,
Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
وَأَبۡصِرۡهُمۡ فَسَوۡفَ يُبۡصِرُونَ ١٧٥
Gör onları: yakında görecekler.
Gözetleyiver onları, ilerde göreceklerdir.
Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.
Gözetle onları. Kendileri de (başlarına geleceği) yakında göreceklerdir.
Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir.
أَفَبِعَذَابِنَا يَسۡتَعۡجِلُونَ ١٧٦
Ya şimdi bizim azâbımızı mı iviyorlar?
Yoksa azabımızı mı çabucak istiyorlar?
Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?
Şimdi onlar çarçabuk bizim azabımızı mı istiyorlar?
Azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمۡ فَسَآءَ صَبَاحُ ٱلۡمُنذَرِينَ ١٧٧
Amma onların sahasına indiği vakit ne fenadır o acı haber verilenlerin sabahı!
Fakat o, yurtlarına indiğinde uyarılanların sabahı ne kötü olur.
Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
Fakat bu, onların bölgesine çökünce (gelecek tehlikelerle öteden beri) korkutulan onların sabahı ne kötü (olacak) dır!
Fakat o azap yurtlarına indiği vakit uyarılmış olanların hali ne kötü olur!
وَتَوَلَّ عَنۡهُمۡ حَتَّىٰ حِينٖ ١٧٨
Yine sen yüz çevir de onlardan bir zamana kadar.
Sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Sen (Habîbim) bir zamana kadar onlardan yüz çevir.
Bir süreye kadar onları kendi hallerine bırak.