بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ١٦٠
Münezzeh sübhan o Allah onların isnad ettikleri vasıflardan.
Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları bunlar gibi değil.
Allah'a gönülden bağlı kullar, bunların dışındadır.
فَإِنَّكُمۡ وَمَا تَعۡبُدُونَ ١٦١
Lâkin Allah’ın ihlâs ile secilen kulları başka.
Muhakkak ki sizler ve taptıklarınız,
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
Ne siz, ne de tapmakda olduklarınız,
Ey inkârcılar! Ne siz ne de taptıklarınız.
مَآ أَنتُمۡ عَلَيۡهِ بِفَٰتِنِينَ ١٦٢
Çünkü siz ve taptıklarınız.
O'na karşı hiç fitneleyebilecek değilsiniz.
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
Siz Onun aleyhinde (hiçbir ferdi) fitneye (ve fesada) sürükleyecek (bir kudretde) değilsinizdir.
Kimseyi Allah'a karşı kandırıp yoldan çıkaramazsınız.
إِلَّا مَنۡ هُوَ صَالِ ٱلۡجَحِيمِ ١٦٣
Ona karşı kimseyi meftun edemezsiniz.
Tabii cehenneme girecek olan müstesna.
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
Meğer ki kendisi cehenneme girecek kimse olsun.
Ancak cehenneme girecek olanları kandırırsınız.
وَمَا مِنَّآ إِلَّا لَهُۥ مَقَامٞ مَّعۡلُومٞ ١٦٤
Meğer ki Cahîm’e saldıran olsun.
Bizim her birimizin belirli bir makamı vardır.
(Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
Bizden kimse müstesna olmamak üzere her biri için ma'lûm birer makam vardır.
Melekler: «Bizim içimizden herkesin belli makamı vardır.»
وَإِنَّا لَنَحۡنُ ٱلصَّآفُّونَ ١٦٥
Bizden ise her birimiz için bir makamı malûm vardır.
Ve muhakkak ki biz; saf bağlayıp duranlarız.
“Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız.”
Biziz o saf saf dizilenler mutlak biz.
Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız.
وَإِنَّا لَنَحۡنُ ٱلۡمُسَبِّحُونَ ١٦٦
Ve biz elbette biz o saf dizenleriz.
Ve muhakkak ki biz; tesbih edenleriz.
“Şüphesiz biz (Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”
Biziz o tesbîh edenler de mutlak biz.
Allah'ı tesbih edenleriz.
وَإِن كَانُواْ لَيَقُولُونَ ١٦٧
Ve biz elbette biz o tesbih edenleriz.
Onlar her ne kadar şöyle diyor idiyseler de;
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
Hakıykat (müşrikler evvelce) şu kat'î sözü söylüyorlardı :
Putperestler şöyle diyorlardı.
لَوۡ أَنَّ عِندَنَا ذِكۡرٗا مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٦٨
Ve gerçek avvel şöyle diyorlardır: "eğer yanımızda evvelkilerinkinden bir zikrolsa idi.
Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir zikir bulunsaydı;
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
«Eğer nezdimizde evvelki (ümmetlere inen) lerden bir kitab olsaydı»,
Eğer yanımızda evvelkilere gelen bir uyarı kitabı olsaydı.
لَكُنَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ١٦٩
Her halde Allah’ın ihlâs ile seçilmiş kullarından olurduk.
Biz de elbet Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları olurduk.
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
«Elbet biz de Allahın ihlâsa erdirilmiş kullarından olurduk».
Elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk.
فَكَفَرُواْ بِهِۦۖ فَسَوۡفَ يَعۡلَمُونَ ١٧٠
Fakat şimdi ona küfrettiler, artık ileride bilecekler.
Sonunda O'na küfrettiler, ama ilerde bileceklerdir.
Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
Şimdi ise ona (inanmayıb) kâfir oldular, ileride (küfürlerinin akıbetini) bileceklerdir ya.
Ancak o uyarıyı inkâr ettiler, yakında inkârlarının sonucunu bileceklerdir.