بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢

Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا ذُكِّرُواْ لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣

Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.

— Diyanet İşleri

وَإِذَا رَأَوْاْ ءَايَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤

Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.

— Diyanet İşleri

وَقَالُوٓاْ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥

(Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”

— Diyanet İşleri

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦

“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”

— Diyanet İşleri

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ ﴿١٧

“Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”

— Diyanet İşleri

قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَٰخِرُونَ ﴿١٨

De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”

— Diyanet İşleri

فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌ وَٰحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ ﴿١٩

O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.

— Diyanet İşleri

وَقَالُواْ يَٰوَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ ٱلدِّينِ ﴿٢٠

Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”

— Diyanet İşleri

هَٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢١

Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.

— Diyanet İşleri

ٱحْشُرُواْ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ وَأَزْوَٰجَهُمْ وَمَا كَانُواْ يَعْبُدُونَ ﴿٢٢

(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”

— Diyanet İşleri

AYARLAR