بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَءَاتَيۡنَٰهُمَا ٱلۡكِتَٰبَ ٱلۡمُسۡتَبِينَ ١١٧
Hem kendilerine o belli kitabı verdik.
Her ikisine de apaçık anlaşılan kitab vermiştik.
Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
Onlara (her hakıykatı) apaçık gösteren o kitabı verdik.
Onlara, apaçık anlaşılan bir Kitap vermiştik.
وَهَدَيۡنَٰهُمَا ٱلصِّرَٰطَ ٱلۡمُسۡتَقِيمَ ١١٨
Ve kendilerini doğru yola çıkardık.
Ve onları doğru yola hidayet etmiştik.
Onları doğru yola ilettik.
Onlara doğru yolu gösterdik.
Ve onları doğru yola ilettik.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِمَا فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ١١٩
Sonrakiler içinde de namlarına şunu bıraktık.
Sonrakiler arasında; ikisini de bıraktık.
Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da onlara (iyi bir nâm) bırakdık.
Sonra gelenler arasında onlara iyi bir ün bıraktık.
سَلَٰمٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ١٢٠
Selâm Musâ ile Harun’a.
Musa ve Harun'a selam olsun.
Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.
Musâya da, Hârûna da (bizden) selâm.
Musa'ya ve Harun'a bizden selâm olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١٢١
Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinîne.
Muhakkak ki Biz, ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
إِنَّهُمَا مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١٢٢
Çünkü ikisi de bizim mü'min kullarımızdan.
Doğrusu o ikisi de, mü'min kullarımızdandı.
Çünkü onlar mü’min kullarımızdan idiler.
Hakıykat onlar mü'min kullarımızdandı.
Çünkü onların ikisi de bizim mü'min kullarımızdı.
وَإِنَّ إِلۡيَاسَ لَمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٢٣
Şüphesiz İlyas da mürselînden.
Muhakkak ki İlyas da peygamberlerdendi.
Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.
İlyas da, şübhe yok ki, gönderilmiş peygamberlerdendi.
İlyas da peygamberlerdendir.
إِذۡ قَالَ لِقَوۡمِهِۦٓ أَلَا تَتَّقُونَ ١٢٤
Zira kavmine demişti: siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Hani kavmine demişti ki: Siz, hiç korkmaz mısınız?
Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
O vakit kavmine (şöyle) demişdi: «Siz (Allahdan) korkmaz mısınız»?
Kavmine demişti ki; «Allah'ın azabından korkmaz mısınız?
أَتَدۡعُونَ بَعۡلٗا وَتَذَرُونَ أَحۡسَنَ ٱلۡخَٰلِقِينَ ١٢٥
Bir ba'le mi yalvarıyorsunuz bırakıp da o Ahsen’ül-hâlikîn’i.
Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız?
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba'l» e mi tapıyorsunuz»?
Yaratanların en güzeli olan Allah'ı bırakıp da Ba'l putuna mı tapıyorsunuz?
ٱللَّهَ رَبَّكُمۡ وَرَبَّ ءَابَآئِكُمُ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٢٦
O Rabb’iniz ve evvelki atalarınızın da Rabb’i olan Allah’ı?
Sizin de Rabbınız, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah'ı.
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba'l» e mi tapıyorsunuz»?
Sizin ve babalarınızın Rabb'i olan Allah'ı terk mi ediyorsunuz?»
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمۡ لَمُحۡضَرُونَ ١٢٧
O vakit onu tekzib ettiler, şüphesiz ki onlar da ıhzâr edildiler.
Fakat bunlar, onu yalanlamışlardı. Muhakkak ki onlar da cehenneme götürüleceklerdir.
Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir.
Onu yalanladılar, bunun üzerine hepsi cehenneme götürülecekler.