بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَذَلَّلۡنَٰهَا لَهُمۡ فَمِنۡهَا رَكُوبُهُمۡ وَمِنۡهَا يَأۡكُلُونَ ٧٢
Ve onları kendilerine zebun etmişiz de hem onlardan binidleri var, hem de onlardan yiyorlar.
Ve onları, kendilerinin buyruğuna verdik. Onlardan kimisi binekleridir, kimisinden de yerler.
Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
Biz onları kendilerine müsahhar kıldık. İşte binecekleri bunlardan, yiyecekleri bunlardandır.
Onları kendilerine boyun eğdirdik, işte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar.
وَلَهُمۡ فِيهَا مَنَٰفِعُ وَمَشَارِبُۚ أَفَلَا يَشۡكُرُونَ ٧٣
Onlardan daha bir çok menfeatleri ve türlü içecekleri de var, hâlâ şükretmeyecekler mi?
Onlarda kendileri için faydalar ve içecekler vardır. Hala şükretmezler mi?
Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Bunlarda kendileri için daha nice menfeatler ve içecekler vardır. Haalâ şükr etmezler mi?
Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?
وَٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةٗ لَّعَلَّهُمۡ يُنصَرُونَ ٧٤
Tuttular da Allah’dan başka bir takım ilâhlar edindiler gûya yardım olunacaklar.
Kendilerine yardımları dokunur diye Allah'tan başka ilahlar edindiler.
Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.
Onlar Allâhı bırakıb (gûyâ) kendileri yardım (a mazhar) edilecekler ümidiyle (başka) ma'budlar edindiler.
Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'dan başka tanrılar edindiler.
لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَهُمۡ وَهُمۡ لَهُمۡ جُندٞ مُّحۡضَرُونَ ٧٥
Onların onlara yardıma gücleri yetmez, onlar ise onlar için hazırlanan askerler.
Halbuki onlar, kendilerine yardım edemezler. Sadece kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir.
Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler.
Ki bunlar onlara asla yardım edemezler (Bil'akis) kendileri bunlar için hazırlanmış (bir sürü) avenedir.
Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.
فَلَا يَحۡزُنكَ قَوۡلُهُمۡۘ إِنَّا نَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَ ٧٦
O halde onların lâkırdıları seni mahzûn etmesin, biz onların içlerini de biliriz dışlarını da.
Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz ki Biz; onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da biliriz.
(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
O halde (habîbim) onların lâfı seni gamnâk etmesin. Şübhe yok ki biz onların neler gizlemekde olduklarını, neler açıklaya geldiklerini biliyoruz.
Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
أَوَلَمۡ يَرَ ٱلۡإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقۡنَٰهُ مِن نُّطۡفَةٖ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٞ مُّبِينٞ ٧٧
Görmedi mi o insan? biz onu bir nutfeden yarattık da şimdi o çeneli bir çekişgen kesildi.
İnsan; Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi ki; şimdi apaçık bir düşmandır.
İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
İnsan, kendisini bir nutfeden yaratdığımızı gör (ür gibi bilmedi mi ki şimdi o, açıkdan açığa müfrit bir muhaasım (kesilmekde) dir.
İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden (sperm) yarattığımızı görmedi mi? Ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi.
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلٗا وَنَسِيَ خَلۡقَهُۥۖ قَالَ مَن يُحۡيِ ٱلۡعِظَٰمَ وَهِيَ رَمِيمٞ ٧٨
Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: kim diriltir o kemikleri onlar çürümüşken? dedi.
Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirdi de; çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi.
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”
O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: «Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?» dedi.
Kendi yaratılışını unutarak «çürümüş kemikleri kim yaratacak?» diyerek bize misal vermeye kalkar.
قُلۡ يُحۡيِيهَا ٱلَّذِيٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٖۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلۡقٍ عَلِيمٌ ٧٩
De ki onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her halkı bilir.
De ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her yaratmayı bilendir.
De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”
(Habîbim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilendir».
De ki; «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»
ٱلَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلۡأَخۡضَرِ نَارٗا فَإِذَآ أَنتُم مِّنۡهُ تُوقِدُونَ ٨٠
O ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.
Yemyeşil ağaçtan size ateş çıkartan O'dur. Siz ondan hemen yakıverirsiniz.
O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
O, yemyeşil ağaçdan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan (çakıb) alıyorsunuz.
O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.
أَوَلَيۡسَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخۡلُقَ مِثۡلَهُمۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلۡخَلَّٰقُ ٱلۡعَلِيمُ ٨١
Ya gökleri ve yeri yaratan onlar gibisini yaratmağa kadir değil midir? Elbette kadir, hallâk O, Alim O.
Gökleri ve yeri yaratmış olan, kendileri gibisini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette O; Hallak'tır, Alim'dir.
Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmıya kaadir değil midir? Elbette (kaadirdir). O, (bütün kâinatı) yaratandır, (her şey'i) hakkıyle, bilendir.
Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.
إِنَّمَآ أَمۡرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيۡـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ٨٢
Onun emri bir şeyi murad edince ona sâde ol demektir, o oluverir.
Bir şeyi murad ettiği zaman, O'nun emri sadece ona; ol, demektir. O da oluverir.
Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.
Onun emri, bir şey'i dilediği zaman, ona ancak «Ol» demesinden ibâretdir. O da oluverir.
Bir şey dilediği zaman. O'nun buyruğu sadece, o şeye «Ol» demektir, hemen olur.