بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَوَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَآ أَنْعَٰمًا فَهُمْ لَهَا مَٰلِكُونَ ﴿٧١

Şunu da görmediler mi? Biz onlar için ellerimizin yaptıklarından bir takım (en'am) yumuşak hayvanlar yaratmışız da onlara malik bulunuyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Görmezler mi ki; ellerimizin yaptıklarından onlar için hayvanlar yarattık. Kendileri bunlara sahip bulunmaktadırlar.

— İbni Kesir

Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.

— Diyanet İşleri

Ellerimizin işleyib yapdıklarından kendileri için bunca davarlar yaratdığımızı, bu sayede onlara mâlik olmuş bulunduklarını da görmediler mi?

— Hasan Basri Çantay

Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.

— Seyyid Kutub

وَذَلَّلْنَٰهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿٧٢

Ve onları kendilerine zebun etmişiz de hem onlardan binidleri var, hem de onlardan yiyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onları, kendilerinin buyruğuna verdik. Onlardan kimisi binekleridir, kimisinden de yerler.

— İbni Kesir

Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.

— Diyanet İşleri

Biz onları kendilerine müsahhar kıldık. İşte binecekleri bunlardan, yiyecekleri bunlardandır.

— Hasan Basri Çantay

Onları kendilerine boyun eğdirdik, işte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar.

— Seyyid Kutub

وَلَهُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ وَمَشَارِبُۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣

Onlardan daha bir çok menfeatleri ve türlü içecekleri de var, hâlâ şükretmeyecekler mi?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlarda kendileri için faydalar ve içecekler vardır. Hala şükretmezler mi?

— İbni Kesir

Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?

— Diyanet İşleri

Bunlarda kendileri için daha nice menfeatler ve içecekler vardır. Haalâ şükr etmezler mi?

— Hasan Basri Çantay

Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?

— Seyyid Kutub

وَٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ ﴿٧٤

Tuttular da Allah’dan başka bir takım ilâhlar edindiler gûya yardım olunacaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine yardımları dokunur diye Allah'tan başka ilahlar edindiler.

— İbni Kesir

Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.

— Diyanet İşleri

Onlar Allâhı bırakıb (gûyâ) kendileri yardım (a mazhar) edilecekler ümidiyle (başka) ma'budlar edindiler.

— Hasan Basri Çantay

Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'dan başka tanrılar edindiler.

— Seyyid Kutub

لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ ﴿٧٥

Onların onlara yardıma gücleri yetmez, onlar ise onlar için hazırlanan askerler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki onlar, kendilerine yardım edemezler. Sadece kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir.

— İbni Kesir

Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler.

— Diyanet İşleri

Ki bunlar onlara asla yardım edemezler (Bil'akis) kendileri bunlar için hazırlanmış (bir sürü) avenedir.

— Hasan Basri Çantay

Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.

— Seyyid Kutub

فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٦

O halde onların lâkırdıları seni mahzûn etmesin, biz onların içlerini de biliriz dışlarını da.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz ki Biz; onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da biliriz.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

— Diyanet İşleri

O halde (habîbim) onların lâfı seni gamnâk etmesin. Şübhe yok ki biz onların neler gizlemekde olduklarını, neler açıklaya geldiklerini biliyoruz.

— Hasan Basri Çantay

Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

— Seyyid Kutub

أَوَلَمْ يَرَ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ ﴿٧٧

Görmedi mi o insan? biz onu bir nutfeden yarattık da şimdi o çeneli bir çekişgen kesildi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan; Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi ki; şimdi apaçık bir düşmandır.

— İbni Kesir

İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.

— Diyanet İşleri

İnsan, kendisini bir nutfeden yaratdığımızı gör (ür gibi bilmedi mi ki şimdi o, açıkdan açığa müfrit bir muhaasım (kesilmekde) dir.

— Hasan Basri Çantay

İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden (sperm) yarattığımızı görmedi mi? Ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi.

— Seyyid Kutub

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُۥۖ قَالَ مَن يُحْىِ ٱلْعِظَٰمَ وَهِىَ رَمِيمٌ ﴿٧٨

Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: kim diriltir o kemikleri onlar çürümüşken? dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirdi de; çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi.

— İbni Kesir

Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”

— Diyanet İşleri

O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: «Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Kendi yaratılışını unutarak «çürümüş kemikleri kim yaratacak?» diyerek bize misal vermeye kalkar.

— Seyyid Kutub

قُلْ يُحْيِيهَا ٱلَّذِىٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٍۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ ﴿٧٩

De ki onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her halkı bilir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her yaratmayı bilendir.

— İbni Kesir

De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”

— Diyanet İşleri

(Habîbim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilendir».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَآ أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠

O ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yemyeşil ağaçtan size ateş çıkartan O'dur. Siz ondan hemen yakıverirsiniz.

— İbni Kesir

O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.

— Diyanet İşleri

O, yemyeşil ağaçdan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan (çakıb) alıyorsunuz.

— Hasan Basri Çantay

O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.

— Seyyid Kutub

أَوَلَيْسَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٨١

Ya gökleri ve yeri yaratan onlar gibisini yaratmağa kadir değil midir? Elbette kadir, hallâk O, Alim O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gökleri ve yeri yaratmış olan, kendileri gibisini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette O; Hallak'tır, Alim'dir.

— İbni Kesir

Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.

— Diyanet İşleri

Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmıya kaadir değil midir? Elbette (kaadirdir). O, (bütün kâinatı) yaratandır, (her şey'i) hakkıyle, bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR